S-400 yaptırımları ve Türkiye'nin farkındalığı

Sağlık - Yaşam (AA) - Anadolu Ajansı | 30.07.2019 - 09:28, Güncelleme: 12.09.2022 - 18:03 2193+ kez okundu.
 

S-400 yaptırımları ve Türkiye'nin farkındalığı

Ankara’nın S-400 tedarikinde istikrarlı, sürecin işleyişine ilişkin şeffaf bir duruş sergilediği, ilk teslimatın başlamasıyla beraber kanıtlanmış oldu.
Türkiye’nin on yıllardır uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi ihtiyacı olduğu bilinen bir gerçek. Zira Türkiye’nin hava ve füze savunması, 1950’li yılların sonunda konuşlandırılan ve 2000’lere kadar hizmette kalan ABD menşeli karadan havaya güdümlü füze sistemi MIM-14 Nike Hercules bataryalarıyla sağlanmaya çalışılmıştı. Fakat Nike Hercules’lerin yaşam döngüsünü tamamlaması üzerine Türkiye, ABD’nin kendi envanterinden çıkarmış olduğu ve bu anlamda yine eski teknoloji ürünü olarak addedebileceğimiz karadan havaya füze sistemi I-HAWK’lardan kısıtlı sayıda kritik noktalara konuşlandırmıştı. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin ekseriyetle hava savunma görevini Nike Hercules ve I-HAWK’lardan ziyade, envanterindeki F-4 ve F-16 savaş uçaklarına devrettiği görülür. Ne var ki F-4’lerin ömürlerini tamamlayıp hizmet dışı kalmasında sona doğru yaklaşılırken, F-16’lar için 10 yıllık idame süresi öngörülüyor. F-16’ların ömür uzatılmaya kalkışıldığı takdirde ise en iyi ihtimalle bir 10 yıl daha hizmette kalmaları mümkün. Türkiye’nin söz konusu hava ve füze savunmasındaki imkan ve kabiliyetlerine karşın, tehdit algısı 1980’li yıllardan itibaren giderek artış gösterdi. Her ne kadar füze teknolojilerinin gelişimi ve kullanımı II. Dünya Savaşı dönemine tekabül etse de, Türkiye’nin tehdit ve risk algısı esas itibarıyla yakın coğrafyasından kaynaklandı ve bilahare üye olduğu NATO’nun tehdit tanımlamaları üzerinden şekillenerek gelişti. Bu bağlamda, Ankara’nın risk farkındalığında, Küba füze krizi nedeniyle ABD’nin Türkiye topraklarına yerleştirdiği nükleer harp başlıklı füzelerden 1980-1988 yılları arasında cereyan eden İran-Irak Savaşı’na, Birinci ve İkinci Körfez savaşlarından Suriye iç savaşına varıncaya dek birçok tarihi kırılma noktası rol oynadı. Örneğin İran-Irak Savaşı esnasında, savaşan tarafların fırlattıkları FROG-7 roketleri yahut SS-1 balistik füzeleri çok sayıda sivilin ölümüne ve yararlanmasına yol açtı. Aynı zamanda bu ülkelerin füze teknolojisi edinme, geliştirme ve kullanma imkan ve kabiliyetlerine ilişkin çaba ve çalışmalarının somut tezahürü oldu. Türkiye’nin F-35 projesindeki katılımcı statüsünün ve uçakların teslimatının askıya alınmasının ötesinde, F-35 projesinden tamamen çıkarılması gerektiğini düşünen sesler giderek yükselmektedir. Bu karar Trump, Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Lockheed Martin Şirketi arasında süregiden yoğun görüşme trafiğinin yanı sıra, F-35 projesindeki diğer ortak ülkelerle NATO müttefiklerinin nasıl bir pozisyon sergileyecekleriyle yakından ilintilidir. Füze teknolojisi ve kitle imha silahları konusunda açığa çıkan tehditle devlet-dışı silahlı aktörlerin daha mobilize ve etkin olduğu Ortadoğu coğrafyasının giderek derinleşen kaotik bir yapıya bürünmesi, Ankara’yı 2000’li yılların başından itibaren kendisine ait uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi tedarik arayışına yöneltti. Bu maksatla 2010 yılında T-LORAMIDS ihalesine çıkılmış, ancak konjonktürel gelişmelerle birtakım iç ve dış faktörler nedeniyle bu ihale 2015 Kasım’ında Antalya’da gerçekleşen G-20 zirvesi arifesinde iptal edilmişti. Müteakip süre zarfında, Ankara T-LORAMIDS ihalesini iptal ettiğini, ancak projeyi rafa kaldırmadığını vurgulamıştı. 2015’te Rus uçağını düşürülmesinin ardından, Putin ve Erdoğan 2016 Ekim’i itibarıyla yeniden görüşmelere başlamış ve hatta kısa bir süre sonra Rus menşeli stratejik düzey hava savunma sistemi tedariki konusunda el sıkışmışlardı. Dört farklı alanda yaptırım Tarihsel süreçteki nedenleri, niçinleri ve nasılları geçip günümüze geldiğimizde, Ankara’nın S-400 tedarikinde istikrarlı, sürecin işleyişine ilişkin şeffaf ise bir duruş sergilediği, ilk teslimatın başlamasıyla beraber kanıtlanmış oldu. Elbette pazarlık ve tedarik süreci devam ederken, Ankara kendisini bekleyen muhtemel yaptırımlar hakkında fikir sahibiydi. Mevzubahis yaptırımları ana hatlarıyla dört başlık altında derleyebiliriz: Bunlardan ilki CAATSA’dır (Public Law 115-44). Trump’ın CAATSA 235. kısımda yer alan 12 farklı yaptırım içinden 5’ini seçip masaya koyacaktır. Buradaki en iyi ihtimal, Trump’ın CAATSA’nın uygulanma sürecinde ertelemelere gitmesi ve söz konusu yaptırımlar arasından en hafif olanlarını seçmesidir. İkinci yaptırım konusu F-35’lerdir. Türkiye’nin F-35 projesindeki katılımcı statüsünün ve uçakların teslimatının askıya alınmasının ötesinde, F-35 projesinden tamamen çıkarılması gerektiğini düşünen sesler giderek yükselmektedir. Bu karar Trump, Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Lockheed Martin Şirketi arasında süregiden yoğun görüşme trafiğinin yanı sıra, F-35 projesindeki diğer ortak ülkelerle NATO müttefiklerinin nasıl bir pozisyon sergileyecekleriyle yakından ilintilidir. Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılması sadece askeri düzeyde değil ekonomik, teknik ve entelektüel açılardan da birtakım kayıplara yol açacaktır. Türkiye’nin 100 adet F-35 uçağı satın almak için ödediği para ile uçağın yapımına katkı sağlayan Türk şirketlerinin kazanacakları meblağı kıyaslayarak “kâr-zar oranı”nı hesaplamak doğru bir yaklaşım değildir. Nihayetinde bu uçakların bütçeye getireceği yük, satın alım ücretinden ibaret olmayıp ömürleri son bulana kadar devam eden bakım, onarım, idame gibi tüm masraflarıyla alakalıdır. Öte yandan, F-35 projesinin TSK vakıf şirketleri gibi projede yer alan ana yüklenicilerden ziyade küçük ve orta ölçekli şirketleri nasıl etkileyeceği daha önemli bir sorundur. Bu anlamda, savunma sanayiindeki iç borcu ve bunun özellikle küçük şirketler üzerinde meydana getireceği kaybı dikkate almak gerekmektedir. Zira F-35 yahut başka bir yerli ve milli savunma sanayii projesinde alt yüklenici ya da komponent/malzeme tedarikçisi olarak görev alan şirketlerin iş yapamamaları, yani gelir elde edememeleri durumunda kapılarına kilit vurmak zorunda kalmaları ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Başka bir açıdan değerlendirildiğinde, F-35 projesi, teknik becerilerin gelişmesi bakımından önemli bir platform ve tecrübe fırsatı sunarken aynı zamanda entelektüel sermayenin gelişmesi ve güçlenmesine de hizmet etmektedir. Yetenek kapasitesi ve tecrübe birikimi açısından F-35 projesinden çıkmak teknik ve teknolojik düzeyde birtakım fırsatların kaybına yol açsa da, Ankara’nın başla ülkelerle farklı projelerde gerek “iş payı” gerek “ortak üretim” gerekse “teknoloji transferi” sağlamak suretiyle entelektüel sermayesine yatırım yapmaya devam edeceği aşikardır. Türkiye’nin S-400 tedarik etmesi anlık, fevri ve reaksiyonel bir karar olmadığı gibi, halihazırda Batılı müttefiklerinin ortaya koyduğu tepkiler ve dillendirilen muhtemel yaptırımlar da şaşırtıcı, sürpriz gelişmeler değildir. Artık gözler, Ankara’nın diplomatik uzlaşı kanallarından karşı-tedbirlere varan seçeneklerine çevrilmiş durumdadır. Üçüncü yaptırım, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Türkiye ile yaptıkları savunma anlaşmalarını iptal etmeleri, askıya almaları ya da birtakım zorlayıcı koşullar oluşturmalarıyla gerçekleşecektir. Bu kapsamda, ana veya alt bileşenlerin, malzeme veya komponentlerin satılmaması, sertifikasyonların/lisansların geciktirilmesi, modernizasyonların ertelenmesi gibi muhtelif yaptırım araçları devreye sokulabilir. Ancak Türkiye’nin bu tarz açık ve örtülü ambargoları çok kez deneyimlediği biliniyor. Öyle ki bazı Batılı müttefiklerin en ufak bir siyasi, askeri ve ekonomik çıkar çatışmasında Ankara’yı cezalandırmak ve hatta tabiri caizse “yola getirmek” üzere örtülü ambargo araçlarını devreye soktuğu malumdur. Dördüncü yaptırım ise Türkiye’nin salt savunma sanayiini değil, bir bütün olarak dış politikasını, güvenlik ve savunma politikalarını bozacak, tüm milli güç unsurlarını etkilemeye dönük araçların devreye sokulmasıyla alakalıdır. Bu minvalde Suriye, PKK/PYD/YPG, Doğu Akdeniz, Ege, enerji, güven endeksleri/yabancı yatırım, döviz, mülteciler, Filistin meselesi gibi birçok farklı husus, daha büyük bir sorun sarmalına dönüştürülerek Ankara’nın önüne koyulabilir. Buradaki maksat, ABD’nin amaç ve çıkarlarına zarar verebilecek, stratejik rakip olarak hegemonyasına meydan okuyabilecek, “hasım” ilan ettiği herhangi bir devletle ortaklık veya işbirliği yapan herkesin bedel ödemek zorunda kalacağının gösterilmesidir. Dolayısıyla bu bedel sadece uçak satışının iptalinden ibaret kalmayacak, her alanda, ancak farklı düzeylerde, topyekun bir zarar taktiğiyle devreye sokulacaktır. Bugün ABD ve diğer Avrupalı ülkelerin nazarında Gürcistan, Kırım, Ukrayna, Suriye ve hatta Afganistan sahasında varlık gösteren daha müdahaleci, daha agresif ve daha yayılmacı bir Putin Rusya’sı vardır. Bu bağlamda, ABD ve NATO ülkelerinin Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Avrupa’daki Rus mevcudiyeti nedeniyle yaşadığı rahatsızlık, Ankara’nın stratejik caydırıcılığı haiz Rus askeri teknolojisini satın almasıyla birlikte endişe ve korkuya dönüşmüştür. Tüm bu nedenlerden dolayı, kötü bir senaryo seçeneği olarak, Ankara’yı uzun ve zorlu bir sürecin beklediğini söylemek mümkündür. Sonuç itibarıyla, Ankara en başından itibaren yukarıda değinilen yaptırım konularına ve onların muhteviyatlarına dair farkındalık ve bilgi sahibidir. Bu minvalde Ankara’nın muhtemel “iyi” ve “kötü” senaryolarını tanımladığı ve dahası bu senaryoları kendi bağlamlarında derecelendirmeye tabi tuttuğu düşünülürse, hem Savunma Sanayii Başkanlığı’nın hem de TSK’nın kendi alternatif seçeneklerini hazırladığı muhakkaktır. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye’nin hava gücünü hangi unsurlara dayandıracağı; kısa, orta ve uzun vadeli ihtiyaçlarını ne zaman ve kimlerden hangi koşullarda tedarik edeceği; savunma projeleri ve ürünlerinde karşılaşabilecek teknik, askeri, ticari ve hukuki aksaklıkların en pratik şekilde nasıl çözebileceğine dair bir seçenekler dizisini hazırlamış olması kuvvetle muhtemeldir. En nihayetinde Türkiye gibi (son derece geniş bir iç ve dış tehdit ve risk yelpazesi bulunan) bir devletin “yol haritası” hazırlamadan karar vermesini beklemek muhaldir. Başka bir izahla, Türkiye’nin S-400 tedarik etmesi anlık, fevri ve reaksiyonel bir karar olmadığı gibi, halihazırda Batılı müttefiklerinin ortaya koyduğu tepkiler ve dillendirilen muhtemel yaptırımlar da şaşırtıcı, sürpriz gelişmeler değildir. Artık gözler, Ankara’nın diplomatik uzlaşı kanallarından karşı-tedbirlere varan seçeneklerine çevrilmiş durumdadır. [Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Merve Seren savunma, güvenlik ve istihbarat alanında çalışmalarını sürdürmektedir]
Ankara’nın S-400 tedarikinde istikrarlı, sürecin işleyişine ilişkin şeffaf bir duruş sergilediği, ilk teslimatın başlamasıyla beraber kanıtlanmış oldu.

Türkiye’nin on yıllardır uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi ihtiyacı olduğu bilinen bir gerçek. Zira Türkiye’nin hava ve füze savunması, 1950’li yılların sonunda konuşlandırılan ve 2000’lere kadar hizmette kalan ABD menşeli karadan havaya güdümlü füze sistemi MIM-14 Nike Hercules bataryalarıyla sağlanmaya çalışılmıştı. Fakat Nike Hercules’lerin yaşam döngüsünü tamamlaması üzerine Türkiye, ABD’nin kendi envanterinden çıkarmış olduğu ve bu anlamda yine eski teknoloji ürünü olarak addedebileceğimiz karadan havaya füze sistemi I-HAWK’lardan kısıtlı sayıda kritik noktalara konuşlandırmıştı. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin ekseriyetle hava savunma görevini Nike Hercules ve I-HAWK’lardan ziyade, envanterindeki F-4 ve F-16 savaş uçaklarına devrettiği görülür. Ne var ki F-4’lerin ömürlerini tamamlayıp hizmet dışı kalmasında sona doğru yaklaşılırken, F-16’lar için 10 yıllık idame süresi öngörülüyor. F-16’ların ömür uzatılmaya kalkışıldığı takdirde ise en iyi ihtimalle bir 10 yıl daha hizmette kalmaları mümkün.

Türkiye’nin söz konusu hava ve füze savunmasındaki imkan ve kabiliyetlerine karşın, tehdit algısı 1980’li yıllardan itibaren giderek artış gösterdi. Her ne kadar füze teknolojilerinin gelişimi ve kullanımı II. Dünya Savaşı dönemine tekabül etse de, Türkiye’nin tehdit ve risk algısı esas itibarıyla yakın coğrafyasından kaynaklandı ve bilahare üye olduğu NATO’nun tehdit tanımlamaları üzerinden şekillenerek gelişti. Bu bağlamda, Ankara’nın risk farkındalığında, Küba füze krizi nedeniyle ABD’nin Türkiye topraklarına yerleştirdiği nükleer harp başlıklı füzelerden 1980-1988 yılları arasında cereyan eden İran-Irak Savaşı’na, Birinci ve İkinci Körfez savaşlarından Suriye iç savaşına varıncaya dek birçok tarihi kırılma noktası rol oynadı. Örneğin İran-Irak Savaşı esnasında, savaşan tarafların fırlattıkları FROG-7 roketleri yahut SS-1 balistik füzeleri çok sayıda sivilin ölümüne ve yararlanmasına yol açtı. Aynı zamanda bu ülkelerin füze teknolojisi edinme, geliştirme ve kullanma imkan ve kabiliyetlerine ilişkin çaba ve çalışmalarının somut tezahürü oldu.

Türkiye’nin F-35 projesindeki katılımcı statüsünün ve uçakların teslimatının askıya alınmasının ötesinde, F-35 projesinden tamamen çıkarılması gerektiğini düşünen sesler giderek yükselmektedir. Bu karar Trump, Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Lockheed Martin Şirketi arasında süregiden yoğun görüşme trafiğinin yanı sıra, F-35 projesindeki diğer ortak ülkelerle NATO müttefiklerinin nasıl bir pozisyon sergileyecekleriyle yakından ilintilidir.

Füze teknolojisi ve kitle imha silahları konusunda açığa çıkan tehditle devlet-dışı silahlı aktörlerin daha mobilize ve etkin olduğu Ortadoğu coğrafyasının giderek derinleşen kaotik bir yapıya bürünmesi, Ankara’yı 2000’li yılların başından itibaren kendisine ait uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi tedarik arayışına yöneltti. Bu maksatla 2010 yılında T-LORAMIDS ihalesine çıkılmış, ancak konjonktürel gelişmelerle birtakım iç ve dış faktörler nedeniyle bu ihale 2015 Kasım’ında Antalya’da gerçekleşen G-20 zirvesi arifesinde iptal edilmişti. Müteakip süre zarfında, Ankara T-LORAMIDS ihalesini iptal ettiğini, ancak projeyi rafa kaldırmadığını vurgulamıştı. 2015’te Rus uçağını düşürülmesinin ardından, Putin ve Erdoğan 2016 Ekim’i itibarıyla yeniden görüşmelere başlamış ve hatta kısa bir süre sonra Rus menşeli stratejik düzey hava savunma sistemi tedariki konusunda el sıkışmışlardı.

Dört farklı alanda yaptırım

Tarihsel süreçteki nedenleri, niçinleri ve nasılları geçip günümüze geldiğimizde, Ankara’nın S-400 tedarikinde istikrarlı, sürecin işleyişine ilişkin şeffaf ise bir duruş sergilediği, ilk teslimatın başlamasıyla beraber kanıtlanmış oldu. Elbette pazarlık ve tedarik süreci devam ederken, Ankara kendisini bekleyen muhtemel yaptırımlar hakkında fikir sahibiydi. Mevzubahis yaptırımları ana hatlarıyla dört başlık altında derleyebiliriz:

Bunlardan ilki CAATSA’dır (Public Law 115-44). Trump’ın CAATSA 235. kısımda yer alan 12 farklı yaptırım içinden 5’ini seçip masaya koyacaktır. Buradaki en iyi ihtimal, Trump’ın CAATSA’nın uygulanma sürecinde ertelemelere gitmesi ve söz konusu yaptırımlar arasından en hafif olanlarını seçmesidir.

İkinci yaptırım konusu F-35’lerdir. Türkiye’nin F-35 projesindeki katılımcı statüsünün ve uçakların teslimatının askıya alınmasının ötesinde, F-35 projesinden tamamen çıkarılması gerektiğini düşünen sesler giderek yükselmektedir. Bu karar Trump, Kongre, Dışişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı ve Lockheed Martin Şirketi arasında süregiden yoğun görüşme trafiğinin yanı sıra, F-35 projesindeki diğer ortak ülkelerle NATO müttefiklerinin nasıl bir pozisyon sergileyecekleriyle yakından ilintilidir. Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılması sadece askeri düzeyde değil ekonomik, teknik ve entelektüel açılardan da birtakım kayıplara yol açacaktır. Türkiye’nin 100 adet F-35 uçağı satın almak için ödediği para ile uçağın yapımına katkı sağlayan Türk şirketlerinin kazanacakları meblağı kıyaslayarak “kâr-zar oranı”nı hesaplamak doğru bir yaklaşım değildir. Nihayetinde bu uçakların bütçeye getireceği yük, satın alım ücretinden ibaret olmayıp ömürleri son bulana kadar devam eden bakım, onarım, idame gibi tüm masraflarıyla alakalıdır. Öte yandan, F-35 projesinin TSK vakıf şirketleri gibi projede yer alan ana yüklenicilerden ziyade küçük ve orta ölçekli şirketleri nasıl etkileyeceği daha önemli bir sorundur. Bu anlamda, savunma sanayiindeki iç borcu ve bunun özellikle küçük şirketler üzerinde meydana getireceği kaybı dikkate almak gerekmektedir. Zira F-35 yahut başka bir yerli ve milli savunma sanayii projesinde alt yüklenici ya da komponent/malzeme tedarikçisi olarak görev alan şirketlerin iş yapamamaları, yani gelir elde edememeleri durumunda kapılarına kilit vurmak zorunda kalmaları ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Başka bir açıdan değerlendirildiğinde, F-35 projesi, teknik becerilerin gelişmesi bakımından önemli bir platform ve tecrübe fırsatı sunarken aynı zamanda entelektüel sermayenin gelişmesi ve güçlenmesine de hizmet etmektedir. Yetenek kapasitesi ve tecrübe birikimi açısından F-35 projesinden çıkmak teknik ve teknolojik düzeyde birtakım fırsatların kaybına yol açsa da, Ankara’nın başla ülkelerle farklı projelerde gerek “iş payı” gerek “ortak üretim” gerekse “teknoloji transferi” sağlamak suretiyle entelektüel sermayesine yatırım yapmaya devam edeceği aşikardır.

Türkiye’nin S-400 tedarik etmesi anlık, fevri ve reaksiyonel bir karar olmadığı gibi, halihazırda Batılı müttefiklerinin ortaya koyduğu tepkiler ve dillendirilen muhtemel yaptırımlar da şaşırtıcı, sürpriz gelişmeler değildir. Artık gözler, Ankara’nın diplomatik uzlaşı kanallarından karşı-tedbirlere varan seçeneklerine çevrilmiş durumdadır.

Üçüncü yaptırım, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Türkiye ile yaptıkları savunma anlaşmalarını iptal etmeleri, askıya almaları ya da birtakım zorlayıcı koşullar oluşturmalarıyla gerçekleşecektir. Bu kapsamda, ana veya alt bileşenlerin, malzeme veya komponentlerin satılmaması, sertifikasyonların/lisansların geciktirilmesi, modernizasyonların ertelenmesi gibi muhtelif yaptırım araçları devreye sokulabilir. Ancak Türkiye’nin bu tarz açık ve örtülü ambargoları çok kez deneyimlediği biliniyor. Öyle ki bazı Batılı müttefiklerin en ufak bir siyasi, askeri ve ekonomik çıkar çatışmasında Ankara’yı cezalandırmak ve hatta tabiri caizse “yola getirmek” üzere örtülü ambargo araçlarını devreye soktuğu malumdur.

Dördüncü yaptırım ise Türkiye’nin salt savunma sanayiini değil, bir bütün olarak dış politikasını, güvenlik ve savunma politikalarını bozacak, tüm milli güç unsurlarını etkilemeye dönük araçların devreye sokulmasıyla alakalıdır. Bu minvalde Suriye, PKK/PYD/YPG, Doğu Akdeniz, Ege, enerji, güven endeksleri/yabancı yatırım, döviz, mülteciler, Filistin meselesi gibi birçok farklı husus, daha büyük bir sorun sarmalına dönüştürülerek Ankara’nın önüne koyulabilir. Buradaki maksat, ABD’nin amaç ve çıkarlarına zarar verebilecek, stratejik rakip olarak hegemonyasına meydan okuyabilecek, “hasım” ilan ettiği herhangi bir devletle ortaklık veya işbirliği yapan herkesin bedel ödemek zorunda kalacağının gösterilmesidir. Dolayısıyla bu bedel sadece uçak satışının iptalinden ibaret kalmayacak, her alanda, ancak farklı düzeylerde, topyekun bir zarar taktiğiyle devreye sokulacaktır.

Bugün ABD ve diğer Avrupalı ülkelerin nazarında Gürcistan, Kırım, Ukrayna, Suriye ve hatta Afganistan sahasında varlık gösteren daha müdahaleci, daha agresif ve daha yayılmacı bir Putin Rusya’sı vardır. Bu bağlamda, ABD ve NATO ülkelerinin Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Avrupa’daki Rus mevcudiyeti nedeniyle yaşadığı rahatsızlık, Ankara’nın stratejik caydırıcılığı haiz Rus askeri teknolojisini satın almasıyla birlikte endişe ve korkuya dönüşmüştür. Tüm bu nedenlerden dolayı, kötü bir senaryo seçeneği olarak, Ankara’yı uzun ve zorlu bir sürecin beklediğini söylemek mümkündür.

Sonuç itibarıyla, Ankara en başından itibaren yukarıda değinilen yaptırım konularına ve onların muhteviyatlarına dair farkındalık ve bilgi sahibidir. Bu minvalde Ankara’nın muhtemel “iyi” ve “kötü” senaryolarını tanımladığı ve dahası bu senaryoları kendi bağlamlarında derecelendirmeye tabi tuttuğu düşünülürse, hem Savunma Sanayii Başkanlığı’nın hem de TSK’nın kendi alternatif seçeneklerini hazırladığı muhakkaktır. Daha açık bir ifadeyle, Türkiye’nin hava gücünü hangi unsurlara dayandıracağı; kısa, orta ve uzun vadeli ihtiyaçlarını ne zaman ve kimlerden hangi koşullarda tedarik edeceği; savunma projeleri ve ürünlerinde karşılaşabilecek teknik, askeri, ticari ve hukuki aksaklıkların en pratik şekilde nasıl çözebileceğine dair bir seçenekler dizisini hazırlamış olması kuvvetle muhtemeldir. En nihayetinde Türkiye gibi (son derece geniş bir iç ve dış tehdit ve risk yelpazesi bulunan) bir devletin “yol haritası” hazırlamadan karar vermesini beklemek muhaldir. Başka bir izahla, Türkiye’nin S-400 tedarik etmesi anlık, fevri ve reaksiyonel bir karar olmadığı gibi, halihazırda Batılı müttefiklerinin ortaya koyduğu tepkiler ve dillendirilen muhtemel yaptırımlar da şaşırtıcı, sürpriz gelişmeler değildir. Artık gözler, Ankara’nın diplomatik uzlaşı kanallarından karşı-tedbirlere varan seçeneklerine çevrilmiş durumdadır.

[Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Merve Seren savunma, güvenlik ve istihbarat alanında çalışmalarını sürdürmektedir]

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Adana arap escort Çukurova arap escort Seyhan arap escort Ankara arap escort Mamak arap escort Etimesgut arap escort Polatlı arap escort Pursaklar arap escort Haymana arap escort Çankaya arap escort Keçiören arap escort Sincan arap escort Antalya arap escort Kumluca arap escort Konyaaltı arap escort Manavgat arap escort Muratpaşa arap escort Kaş arap escort Alanya arap escort Kemer arap escort Bursa arap escort Eskişehir arap escort Gaziantep arap escort Şahinbey arap escort Nizip arap escort Şehitkamil arap escort İstanbul arap escort Merter arap escort Nişantaşı arap escort Şerifali arap escort Maltepe arap escort Sancaktepe arap escort Eyüpsultan arap escort Şişli arap escort Kayaşehir arap escort Büyükçekmece arap escort Beşiktaş arap escort Mecidiyeköy arap escort Zeytinburnu arap escort Sarıyer arap escort Bayrampaşa arap escort Fulya arap escort Beyoğlu arap escort Başakşehir arap escort Tuzla arap escort Beylikdüzü arap escort Pendik arap escort Bağcılar arap escort Ümraniye arap escort Üsküdar arap escort Esenyurt arap escort Küçükçekmece arap escort Esenler arap escort Güngören arap escort Kurtköy arap escort Bahçelievler arap escort Sultanbeyli arap escort Ataşehir arap escort Kağıthane arap escort Fatih arap escort Çekmeköy arap escort Çatalca arap escort Bakırköy arap escort Kadıköy arap escort Avcılar arap escort Beykoz arap escort Kartal arap escort İzmir arap escort Balçova arap escort Konak arap escort Bayraklı arap escort Buca arap escort Çiğli arap escort Gaziemir arap escort Bergama arap escort Karşıyaka arap escort Urla arap escort Bornova arap escort Çeşme arap escort Kayseri arap escort Kocaeli arap escort Gebze arap escort İzmit arap escort Malatya arap escort Manisa arap escort Mersin arap escort Yenişehir arap escort Mezitli arap escort Erdemli arap escort Silifke arap escort Akdeniz arap escort Anamur arap escort Muğla arap escort Bodrum arap escort Milas arap escort Dalaman arap escort Marmaris arap escort Fethiye arap escort Datça arap escort Samsun arap escort Atakum arap escort İlkadım arap escort Adıyaman arap escort Afyonkarahisar arap escort Ağrı arap escort Aksaray arap escort Amasya arap escort Ardahan arap escort Artvin arap escort Aydın arap escort Balıkesir arap escort Bartın arap escort Batman arap escort Bayburt arap escort Bilecik arap escort Bingöl arap escort Bitlis arap escort Bolu arap escort Burdur arap escort Çanakkale arap escort Çankırı arap escort Çorum arap escort Denizli arap escort Diyarbakır arap escort Düzce arap escort Edirne arap escort Elazığ arap escort Erzincan arap escort Erzurum arap escort Giresun arap escort Gümüşhane arap escort Hakkari arap escort Hatay arap escort Iğdır arap escort Isparta arap escort Kahramanmaraş arap escort Karabük arap escort Karaman arap escort Kars arap escort Kastamonu arap escort Kırıkkale arap escort Kırklareli arap escort Kırşehir arap escort Kilis arap escort Konya arap escort Kütahya arap escort Mardin arap escort Muş arap escort Nevşehir arap escort Niğde arap escort Ordu arap escort Osmaniye arap escort Rize arap escort Sakarya arap escort Siirt arap escort Sinop arap escort Sivas arap escort Şanlıurfa arap escort Şırnak arap escort Tekirdağ arap escort Tokat arap escort Trabzon arap escort Tunceli arap escort Uşak arap escort Van arap escort Yalova arap escort Yozgat arap escort Zonguldak arap escort
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.