Cumhurbaşkanı Erdoğan: Anayasa değişikliğinde Meclis üzerine düşeni yerine getirmezse son sözü milli irade söyleyecek
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Uluslararası Ombudsmanlık Konferansı'nda konuştu.
Konferansın hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, değerlendirmeleriyle konferansa katkı sunacaklara teşekkür etti. Erdoğan, bu sene 10. yılına ulaşan Kamu Denetçiliği Kurumunu ve Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç'u, bu anlamlı programa vesile olduğu için tebrik etti.
Cumhuriyet'in, 100. yılının geride bırakılıp Türkiye Yüzyılı diye isimlendirdikleri yeni asrına girmeye hazırlanılan bir dönemde olunduğunu belirten Erdoğan, bu tarihi süreçte her alanda olduğu gibi insan haklarında da kendilerine geçmişin tecrübeleri ışığında yeni bir gelecek inşa etmenin çabasında olduklarını söyledi.
Bugünün dünyasında en çok konuşulan, tartışılan, gündemi en fazla meşgul eden hususların başında insan haklarının geldiğine işaret eden Erdoğan, yerel siyasetçilerden medyaya, akademiden uluslararası kuruluşlara kadar hemen herkesin insan hak ve özgürlüklerinden bahsettiğini dile getirdi.
Dünyanın birçok yerinde insan haklarının muhafaza ve müdafaasıyla ilgili toplantılar düzenlendiğini, kararlar alındığını, beyanatlar verildiğini aktaran Erdoğan, ancak tüm bunlar yaşanırken hayat hakkı dahil insanların en temel haklarının göz göre göre çiğnenmeye devam ettiğini vurguladı.
"Vicdanını yitiren ülkeler gördük"
Suriye'den Filistin'e, Yemen'den Arakan'a, Türkistan'dan Afrika'ya kadar dünyanın birçok yerinde insan hak, hürriyet ve haysiyetini hiçe sayan ağır ihlallere sürekli yenilerinin eklendiğinin altını çizen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizi birbirimize yakınlaştırması, merhamet duygumuzu harekete geçirmesi gereken krizler tam tersine insanı insani değerlerden uzaklaştırabiliyor. Kovid-19 salgını, mülteci meselesi, bölgemizde patlak veren çatışmalar, bu acı gerçeğin en çarpıcı örnekleri olarak önümüzde duruyor. Gelişmiş diye ifade edilen ülkelerin salgın döneminde sadece kendilerini korumak adına sergiledikleri bencillikleri bugün utançla hatırlıyoruz. Aşı ve maske gibi salgınla mücadelede ihtiyaç duyulan tıbbi malzemelerin nasıl bir rekabet unsuru haline dönüştürüldüğünü halen unutmadık. Hatta bu süreçte kendi halkları içindeki dezavantajlı kesimleri dahi hizmet yelpazesinin dışında tutacak kadar vicdanını yitiren ülkeler gördük."
Salgının da etkisiyle kültürel ırkçılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı gibi nefret suçlarının özellikle Batı toplumlarında korkunç boyutlara ulaştığını belirten Erdoğan, bazı medya kuruluşları ve siyasetçilerin de söylemleriyle bu nefret iklimini körüklediklerine, adeta ateşe benzin döktüklerine şahit olduklarını söyledi.
"Bazı ülkeler, Türk adaletinden kaçan haydutların sığınağı haline dönüşmüştür"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milyonlarca Müslüman'ın temel özgürlüklerinin ayaklar altına alındığı, ifade hürriyeti kisvesi altında kutsallarının aşağılandığı, inançlarının bir tehdit kaynağı olarak gösterildiği vahim bir tabloyla karşı karşıya olunduğunu ifade etti.
Kimi zaman medya kimi zaman siyasetçiler kimi zaman da bizzat devlet tarafından ötekileştirilen bu toplum kesimleri için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki kayıtlı haklarını kullanmanın giderek zorlaştığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Hemen her gün gazetelerde ibadethaneleri, yabancılara ait iş yerlerini, sivil toplum kuruluşlarını hedef alan bir şiddet eyleminin haberini okuyoruz. Dahası göçmenlere ve yabancılara yönelik nefret suçları ya görmezden geliniyor ya soruşturulmuyor ya da örtbas ediliyor. Gerek insan haysiyetini korumakla görevli uluslararası kuruluşlar gerekse her fırsatta demokrasi ve insan hakları dersi veren kimi ülkeler, maalesef bu hak ihlalleri karşısında derin bir suskunluk içinde."
Kendi güvenlik ve refahları dışında hiçbir şeyi önemsemeyenlerin çifte standardının artık fiyakalı sloganlarla, yasak savma türünden tavırlarla örtülemeyecek hale geldiğini belirten Erdoğan, "Benzer bir durum doğrudan insanımızın hayatına kıymış, kan dökmüş, sivillere yönelik terör eyleminde bulunmuş teröristler için de geçerlidir. En temel insan hakkı olan yaşam hakkına kasteden eli kanlı caniler, siyasi sığınmacı bahanesiyle korunmakta, hiçbir hukuki tahkikata uğramadan hayatlarını özgürce sürdürebilmektedir. Üzülerek ifade etmek isterim ki bugün NATO'da, Avrupa Konseyinde veya BM çatısı altında beraber olduğumuz bazı ülkeler, Türk adaletinden kaçan haydutların sığınağı haline dönüşmüştür." değerlendirmesini yaptı.
"Tıpkı kanser hücresi gibi bünyeyi saracaktır"
Terör suçlularının yargıya hesap vermesi konusunda maalesef kayda değer ve somut sonuçlar doğuran hiçbir çaba harcanmadığını belirten Erdoğan, "Bilindiği gibi 15 Temmuz gecesi 252 vatandaşımızı katleden, Meclisimizi ve Cumhurbaşkanlığı binasını bombalayan FETÖ'nün elebaşı, Amerika'daki malikanesinden örgütünü yönetmeye devam ediyor. Haklarında kırmızı bültenle arama kaydı olan PKK terör örgütü militanları Avrupa'nın göbeğinde polisin himayesinde örgüt paçavraları eşliğinde protesto düzenleyip vatandaşlarımıza ve temsilciliklerimize saldırabiliyor." dedi.
Kısa süre önce Fransa'nın başkenti Paris'te yaşanan hadiselerin bunun en son örneğini teşkil ettiğine işaret eden Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bölücü örgüt mensupları sadece sokakları, arabaları ve mağazaları ateşe vermekle kalmamış, saldırılarını özellikle işindeki gücündeki insanımızın canına kastetmeye kadar götürmüşlerdir. İyi terörist-kötü terörist ayrımının yanlışlığını bir kez daha gösteren bu olayların terörle mücadelede yeni bir dönemi başlatmasını ümit ediyorum. Şimdiye kadar Türkiye'nin bölücü örgütün uzantılarına karşı sınırları içinde ve ötesinde yürüttüğü haklı mücadeleye şaşı bakanların, bundan sonra hatalarının farkına varacaklarına inanıyorum. Avrupa'da yuvalanan terör yandaşlarına karşı tedbir almakta geç kaldıkları hergün tehlike daha da büyüyecek tıpkı kanser hücresi gibi bünyeyi saracaktır."
Erdoğan, Türkiye'nin teröre karşı kararlı mücadele yanında ihtiyaç sahiplerine el uzatmasıyla da örnek bir duruş sergilediğini belirterek, "Çatışma bölgelerinden kaçan 3,5 milyonu Suriyeli başta olmak üzere 4 milyonu aşkın mazlum ve mağdura biz kucak açtık. Kapımıza gelip ülkemize sığınan hiç kimseyi zorla geri göndermedik. Suriyeli Türkmenler kadar Kobanili Kürtlere, Halep'teki, İdlib'deki ve Suriye'nin diğer bölgelerindeki Arap kardeşlerimize de sahip çıktık. Suriye'deki çadır kentlerde hayata tutunmaya çalışan mazlumlara yardım götürürken kimsenin inancına, kökenine bakmadık." diye konuştu.
"Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik ortamı iyileştikçe Suriyelilerin gönüllü olarak evlerine geri dönüşü hızlandı"
Erdoğan, Suriye'nin kuzeyindeki güvenlik ortamı iyileştikçe Türkiye'deki Suriyelilerin gönüllü olarak evlerine geri dönüşünün hızlandığını söyledi.
Oradaki mültecileri çadırlardan kurtarmak için briket evler yaptıklarını dile getiren Erdoğan, "Niye bunlar insan değil mi? İnsanca yaşamalarını sağlayalım istedik. Bu çadırlardan bu insanları kurtaralım istedik. Briket evlere onları yerleştirerek oraya geri dönüşlerini sağlayarak insani bir yaşam şeklini onlara hazırlayalım istedik. Terörden temizleyerek emniyetli hale getirdiğimiz bölgelere şimdiye kadar ülkemizden yaklaşık 550 bin sığınmacı geri dönmüştür. Rusya, Suriye ve Türkiye olarak, bir süredir yürüttüğümüz diplomatik temaslar meyvesini verdikçe bu sayılar daha da artacaktır." diye konuştu.
Erdoğan, Suriye'de huzur, istikrar ve barış ortamı tesis edilene kadar kardeşlik, komşuluk ve insanlık görevini yerine getirmeyi sürdüreceklerini vurguladı.
"Göçmenlere bu zulmü reva görenler hakkında maalesef hiçbir adım atılmıyor"
Türkiye'nin, Ege Denizi'ndeki operasyonları sayesinde sadece geçen yıl ölümün eşiğinden kurtarılan göçmen sayısının 20 bini bulduğuna işaret eden Erdoğan, "Buna mukabil sığınmacıları denizde, Ege'de ölüme terk eden hatta botlarını batırarak kasten öldüren, döverek, soyarak, onurlarını kırarak sınırları dışına zorla iten ülkeler ise maalesef baş tacı yapılıyor. Onca görüntüye, şahide, habere, şikayete rağmen göçmenlere bu zulmü reva görenler hakkında maalesef hiçbir adım atılmıyor. Biz tüm bu riyakarlıklara rağmen insan haklarını sözde değil elimizi taşın altına koyarak savunmaya devam ediyoruz, devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, diğer alanlarda da aynı ilkeli tutumla çalışmalarını yürüttüklerini, bu yaklaşımın en somut neticelerini Rusya-Ukrayna savaşı sırasında gösterdiklerini, Karadeniz üzerinden tahıl koridorunu ve esir takası anlaşmasını hayata geçirerek, milyarlarca insanın hayatını olumsuz etkileyen gıda ve enerji krizinin çözümüne katkı sağladıklarını dile getirdi.
"Biz zaten buna varız"
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "Bilabedel tahılı gönderelim ama bunu durumu iyi olan Avrupa ülkelerine değil fakir, az gelişmiş Afrika ülkelerine ulaştırın" teklifinde bulunduğunu, kendilerinin de bunu kabul ettiğini, tahılı una çevirerek Afrika ülkelerine bilabedel ulaştıracaklarını anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi Şeref Bey bir teklifte bulundu o da malum özellikle yaralılar için de bir koridorun açılması, biz zaten buna varız. Biz sadece Rusya-Ukrayna değil aynı şekilde Suriye'den, aynı şekilde Azerbaycan'dan, Libya'dan yaralıları getirip hastanelerimizde tedavilerini yaptırıp geri gönderiyoruz. Bunlar bizim insani ve vicdani görevimizdir. Bundan sonraki süreçte de bunları yapmaya devam edeceğiz."
Erdoğan, Balkanlar'da tırmanan gerilimi düşürerek, bölgenin yeni bir kan ve ateş sarmalına dönmesinin önüne geçtiklerini, Kafkaslar'da yıllardır devam eden krizin yol açtığı istikrarsızlığı dengeli ve hakkaniyetli politikayla önemli ölçüde hal yoluna koyduklarını söyledi.
"Bizim dinimizde böyle bir şey yok"
Türkiye'de de 20 yıldır gerçekleştirdikleri sessiz devrimlerle her kesimden vatandaşın temel insan haklarıyla ilgili taleplerini yerine getirdiklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Son olarak kadınlarımızın başörtüsü ve aile kurumuyla ilgili bir Anayasa değişikliği teklifini Meclisimize sunduk. Ancak burada bir konunun üzerinde de durmak istiyorum. O da şu; Afganistan'da son dönemdeki özellikle başörtülü kızların üniversitelerde, okullarda okutulmasını engelleme anlayışını biz gayriinsani buluyoruz, gayri İslami buluyoruz. Bir defa bizim dinimizde böyle bir şey yok. Bu kızlar buralarda eğitim öğretimini almalıdır. Onlara mani bir şeyi kimse bize İslam'la tanımlamasın, anlatmasın. İslam böyle bir şeyi kabul etmiyor, tam aksine 'Beşikten mezara kadar ilmi tahsil ediniz' diyen bir dinin mensuplarıyız. Böyle bir şeyi yapamazsınız. Gerek Dışişleri Bakanlığımız gerek bizler bu işin takipçisiyiz, takipçisi olacağız.
Hak ve özgürlükleri daha da genişletme irademizin sembolü olan bu düzenlemeyle özellikle acı hatıralarımızın olduğu kılık kıyafet meselesini kesin ve kalıcı bir çözüme kavuşturmayı hedefliyoruz. Türk demokrasisinin olgunluk seviyesini de gösterecek bu önemli teklif konusunda Meclisimizin gerekli adımı atacağına yürekten inanıyorum. Şayet Meclisimiz üzerine düşeni yerine getirmezse elbette son sözü milli irade söyleyecek, son kararı milletimizin bizatihi kendisi verecektir. Hangi siyasi partiden olursa olsun hiçbir milletvekilimizin sorumluluktan kaçarak böyle ağır bir vebalin altına girmeyeceğini düşünüyorum. Türkiye Yüzyılı'na demokrasi ve kalkınma eksiklerimizi tamamlamış, çok daha büyük hedeflere yönelmiş olarak güçlü bir başlangıç yapmakta kararlıyız."
Ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenirken "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" düsturunu ilke edindiklerine, hazırladıkları her programı, hayata geçirdikleri her düzenleme ve projeyi bu ilke rehberliğinde planladıklarına, uyguladıklarına ve neticelendirdiklerine dikkati çeken Erdoğan, böylece ülkedeki tüm vatandaşlara eşit davranan, farklılıkları zenginlik olarak gören, kuşatıcı, özgürlükçü bir devlet anlayışını hakim kıldıklarını söyledi.
Erdoğan, "Ülkemiz de milletimiz de temel hak ve hürriyetlerin önümüzdeki sembol kavramı demokrasiyi Türkiye'ye çok görenlere cevabını, 15 Temmuz'da canını ortaya koyarak, istiklaline ve istikbaline sahip çıkarak vermiştir." dedi.
"Kamu Denetçiliği Kurumumuz, yargının yükünü de hafifletiyor"
Dünyada, yönetim sistemini halkın iradesi ve demokratik yöntemlerle değiştirebilen ender ülkelerden biri olduklarına işaret eden Erdoğan, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçmek suretiyle hem 200 yıllık yönetim tartışmalarına nokta koyduk hem de vesayet heveslilerine adeta davetiye çıkaran yürütmedeki çift başlılığa son verdik." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, milli iradenin temsilcisi Meclis'i güçlendirmek için oluşturdukları yapılardan birinin de Kamu Denetçiliği Kurumu olduğunu söyleyerek, "İdarenin hizmet kalitesini yükseltmeye ve insan haklarının geliştirilmesini sağlamaya yönelik bu kurumumuz, 10 yıldır devlet ile vatandaşının kucaklaşmasının sembolü olarak görevini başarıyla ifa ediyor. Haksızlığa uğradığını düşünen insanlarımızın, ilgili kurumla dostane bir çözüm yolu bulmasını sağlayan Kamu Denetçiliği Kurumumuz, yargının yükünü de hafifletiyor." diye konuştu.
"Kamu Denetçiliğimizden gelen kararlara uyma oranı yüzde 80'e yaklaştı"
Uyuşmazlıkları sulh yoluyla çözüme kavuşturarak devlet ile vatandaşı arasındaki güven ilişkisini tahkim eden Kamu Denetçiliği Kurumu'nun, Meclis adına bir hak arama kapısı olarak vazifesini yerine getirdiğini belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kuruluşundan bugüne 207 binin üzerinde başvuru alan ve bunların 75 bini için tavsiye, 16 bine yakını için dostane çözüm kararı veren kurumumuz, telefonla, mektupla veya bizzat başvuruyla gelen yaklaşık 1 milyon kişiye de hizmet sunmuştur. Ayrıca hazırladığı raporlar, yaptığı çalıştaylar, toplantılar ve diğer faaliyetlerle kurumumuz ilkokuldan üniversiteye tüm gençlerimize, muhtarlıklarımızdan belediyelerimize tüm kurumlarımıza ulaşıyor.
Türkiye Yüzyılı için hayal ettiğimiz insan haklarına saygılı, adaleti ve hakkaniyet duygusunu güçlendirici, erdemli devlet işleyişi hedefimize ulaşmamızda da kurumumuza önemli görevler düşüyor. Özellikle devlet sistemimizdeki kurumlarımızın, Kamu Denetçiliğimizden gelen kararlara uyma oranı yüzde 80'e yaklaşmıştır. Bu vesileyle tüm kurumlarımızdan, Kamu Denetçiliğimizin kararları konusunda daha fazla hassasiyet beklediğimizi belirtmek istiyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kamu Denetçiliği Kurumu'nun, dünyadaki diğer ombudsmanlıklar ve insan hakları temsilcilikleriyle kurduğu yakın ilişkiyi takdirle takip ettiklerini dile getirerek, "İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki oluşumlara da ayrıca önem veriyoruz. Hiç şüphesiz 21. yüzyılda insan hakları sorunlarının tartışılacağı bu konferans da gerek katılımcıları gerek tartışma başlıkları itibarıyla kurumumuzun gelecekteki çalışmalarına ışık tutacaktır. Konferans çerçevesinde ortaya koyacağınız kıymetli fikirlerin, kurumumuz yanında biz siyasetçilere de yeni ufuklar kazandıracağına inanıyorum." dedi.
Notlar
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç ve AB Türkiye Delegasyon Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut'un da birer konuşma yaptığı programa, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca ile ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov'un aralarında bulunduğu bazı büyükelçiler katıldı.
Başdenetçi Malkoç, günün anlam ve önemine binaen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hediye takdim etti.
Daha sonra aile fotoğrafı çektirildi. Aile fotoğrafı öncesinde Ukrayna Ombudsmanı Dmytro Lubinets ve Rusya Ombudsmanı Tatiana Moskalkova, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ayrıca fotoğraf çektirdi.