Erdoğan Toprak’tan İç Politika Raporu..

 

CHP Genel Başkanı Baş danışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak bu Haftaki raporunda iç politikayıı gündeme aldı.              Toprak , yaptığı yazılı açıklamsında "İktidar, Türkiye’de uyguladığı baskıcı-yasakçı zihniyeti KKTC’ye de taşımaya başladı. 

20 yılda 9 Milli Eğitim Bakanı değiştirerek eğitim sistemini altüst eden AK Parti hükümetleri, üniversiteleri lise düzeyinin de altına düşürdü!

EKONOMİ

Konut Fiyat Endeksi (KFE) artışı Mayıs 2022 itibarıyla yüzde 150’ye dayandı. İktidar, seçime 11 ay kala 81 ilde sosyal konut projeleriyle halkın gözünü boyuyor!

Merkez Bankası’nın 2022 yılı üçüncü enflasyon raporunda açıklanan hedefler ve beklentiler, ekonomi yönetimindeki gayri ciddiliği gösteriyor!

Dış ticaret açığındaki tehlike sinyalleri artıyor. Dış ticaret açığı altı ayda 50 milyar doları aştı! 

İşsizlik ve enflasyon rakamlarının toplamından oluşan sefalet endeksi geçen yıl ortasında yüzde 84,4’e yükselerek geçen yılın üç katına yaklaştı!

Uluslararası Para Fonu’nun “Dünya Ekonomik Görünümü” raporuna göre; küresel düzeyde belirginleşen ekonomik kötüleşme ve yükselen enflasyon dünyada son 50 yılın en ağır ekonomik resesyonunun yaşanmasına neden olabilecek!

DIŞ POLİTİKA

ABD, Ukrayna buğdayının kara yoluyla Avrupa’ya sevkini gündeme getiriyor. Rusya’nın hububat ve gübre ihracına yönelik ambargoları gevşetme yönünde verdiği sözden cayma niyetinde!

5 Ağustos’ta Soçi’de gerçekleşecek Erdoğan-Putin görüşmesi öncesinde Mersin Akkuyu’da yaşanan gelişmeler Farklı pazarlıkların ve bazı tavizlerin olduğunu düşündürüyor.

İktidarın swap anlaşması ve yargı egemenliğinden taviz uğruna Suudi

Arabistan ile normalleşme hamlesine karşılık Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı ittifakın devam ettiğini gösterdi!  

Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ABD-AB-NATO tarafından Rusya’ya uygulanan doğalgaz ve petrol ambargolar, AB ülkelerini ve ekonomilerini ciddi şekilde olumsuz etkilemeye başladı!

 

İktidar, Türkiye’de uyguladığı baskıcı-yasakçı zihniyeti son dönemde KKTC’ye de taşımaya başladı. KKTC’deki basına, televizyonlara, gazetecilere yönelik yasakların ötesinde bu ülkedeki kamu alımlarına, ihalelere yönelik müdahaleler, son olarak KIB-TEK’in yüz milyonlarca liralık akaryakıt alımına adrese teslim şirket ismi bildirilmesi yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, mafyalaşmanın KKTC’ye de ihraç edildiğini gösteriyor!

İktidar bir ay önce Norveç vatandaşlarına geçen hafta da Bulgaristan vatandaşlarına Türkiye’ye sadece kimlikle, pasaportsuz giriş ve en az 90 güne kadar ikamet olanağı sağlayan kararları uygulamaya koydu. Türk vatandaşları bu ülkelere vizesiz seyahat etme olanağına sahip değilken tek taraflı tanınan bu imtiyaz ve seyahat olanakları ulusal egemenlikten taviz, diplomasideki mütekabiliyet esasından vazgeçmektir. Bulgar, Rus, Norveç, Gürcistan vb. pek çok ülke vatandaşı vizesiz ülkemize girebilirken, KKTC vatandaşlarına artan şekilde uygulanan seyahat ve Türkiye’ye giriş yasakları, havaalanlarında nezarethaneye alıp 19 saat hücrede tutarak sınır dışı etme uygulamalarının ardındaki gerçek niyet ve karanlık zihniyet açıklanmalıdır. KKTC’deki iktidarı kendi kuklasına çeviren iktidar, Türkiye’de uyguladığı muhalefeti bastırma, sindirme, toplumda endişe ve korku yaratma, kişileri kriminalize ederek itibarsızlaştırma siyasetini KKTC’ye taşıyor. Türkiye’deki uyuşturucu baronları, mafya bozuntuları, infaz yasasıyla tahliye edilen iktidar ittifakının dava arkadaşları KKTC’yi mesken tutarken burada terör estirip, kumarhaneleri, kara para trafiğini yönlendiriyor. KKTC’de yoğun elektrik kesintileri ve fuel oille çalışan elektrik santrallarında baş gösteren akaryakıt sıkıntısı üzerine çıkılan akaryakıt ihalesindeki yolsuzluklar KKTC medyasında yer alıyor. Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (KIB-TEK) akaryakıt alımı için ihale açarken Türkiye’den, iktidardan giden talimatla ihalenin iptal edildiği 142 milyon TL tutarında akaryakıtın doğrudan ve ihalesiz olarak Türkiye’de yaptıkları gibi ‘adrese teslim’ şekilde iktidarın işaret ettiği bir Türk şirketinden alındığı haberleri ile KKTC medyası çalkalanıyor. Bu haberlere yer veren medyaya baskılar yapılırken, gazetecilere davalar, cezalar, reklam kesintileri devreye sokuluyor. Türkiye’ye seyahat edenler ne olduğu belirsiz kodlamalarla havaalanlarında gözaltına alınıp geri gönderiliyor. 

KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olduğunu söyleyen iktidar, KKTC vatandaşlarına uyguladığı insanlık dışı yasaklarla tam aksi tavır sergiliyor ve bu ülkeyi kendi kolonisi gibi yönetmek istiyor. Başbakanları azlettirip, bakanları atamaya kadar varan bir siyasi pervasızlıkla akçalı tüm işlere müdahale ederek talimat ve telkinlerde bulunan iktidar karşısında başta KKTC Cumhurbaşkanı ve Başbakanı olmak üzere sergilenen sessizlik ve biat başlı başına dikkat çekici!

20 yılda 9 Milli Eğitim Bakanı değiştirerek eğitim sistemini altüst eden AK Parti hükümetleri, üniversiteleri lise düzeyinin de altına düşürdü. Sonuçları geçen hafta açıklanan Yükseköğrenim Kurumları Sınavı’nın (YKS) sonuçları orta öğrenimden gelen öğrenci kaynağının ne kadar ağır bir eğitimsizlikle üniversite kapısına yığıldıklarını gösterdi!

Yükseköğrenim Kurumları Sınavı’nın (YKS) sınavının birinci aşaması olan Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) 3 milyon genç katılırken, dört yıllık lisans öğrenimi için belirleyici olan Alan Yeterlilik Testine ise (AYT) 1 milyon 852 bin genç katıldı. Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan’ın değiştirdiği YÖK Başkanı göreve gelir gelmez YKS sınavında tercih yapabilmek için zorunlu asgari baraj puanını kaldırdı. CB Erdoğan tarafından yapılan atamalarla tamamıyla siyasallaşan YÖK, iktidarın seçime dönük vaatlerinin uygulayıcısı haline geldi. Şayet asgari baraj puanı kaldırılmamış olsaydı durum çok daha vahim olacaktı. Geçen yıl uygulanan baraj sistemi bu yılki sınavda da uygulansaydı sınava katılan 3 milyondan fazla öğrencinin yüzde 75’i sayısal, yüzde 62’si sözel, yüzde 58’i eşit ağırlık puanında barajı aşamayacaktı. Diğer deyişle bu sonuçlar öğrencilerin yarısının bile en basit lisans eğitimi programına katılabilmek için gerekli asgari bilgi düzeyine sahip olmadıklarını ortaya koyuyor. TYT testinde genel bilgi düzeyini ölçen birinci aşamada, ortalama doğru yanıt sayısı

Türkçede 40 soruda 17, temel matematikte 40 soruda 6, fen bilimlerinde 20 soruda 3, sosyal bilimlerde 20 soruda 7! AYT’de ise 40 matematik sorusuna verilen ortalama doğru yanıt sayısı sadece 7. Fizikte 14 soruda 2, kimyada 13 soruda 1,5, biyolojide 13 soruda 2 ortalama doğru yanıt sayısı var. Gençlerin kendi anadilleri ve kültürlerine hakimiyetini ölçen Türk dili ve edebiyatı testinde bile 24 soruda ortalama doğru yanıt sayısı sadece 6,6! Temel öğretim ve ortaöğretimden (lise) mezun olup üniversite kapısına gelen 3 milyonu aşkın gencimizin eğitim, bilgi, birikim altyapısı böylesine vahim bir durumda. Bu ortalama doğru yanıtları bir karne gibi düşünecek olursak milyonlarca gencin karnesinin ‘çok zayıf’ olacağı anlaşılıyor. Bu başarısızlık karnesi aynı zamanda üniversite eğitiminin kalitesini de aşağı çekiyor ve üniversiteleri adeta lise seviyesine düşürüyor. Ortaya çıkan bu vahim eğitim tablosunun sorumlusu ne gençler ne de aileleri. Gençler daha ilkokuldan itibaren bu sınavda iyi bir sonuç alabilmek için yıpratıcı bir yarışın içindeler. Aileleri de maddi-manevi tüm olanaklarını bunun için seferber ediyor. 

Bu tablonun asıl sorumlusu; eğitimi yap-boz tahtasına çeviren, 20 yılda 9 bakan değiştirip her gelen bakanın sil baştan sistemi altüst etmesine zemin hazırlayan ve nihayet ‘dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz’ diyerek eğitim kurumlarını kendi siyasi zihniyetinin arka bahçesi gören, bilimi reddeden, gençlerin geleceğini karartan iktidardır!

Merkez Bankası’nın (MB) açıkladığı Konut Fiyat Endeksi (KFE) artışı Mayıs 2022 itibarıyla yüzde 150’ye dayandı. Bu oran Antalya’da yüzde 180, İstanbul’da yüzde 165! İktidarın ekonomi modeli, kur ve faiz politikalarıyla üç haneli artan konut fiyatları ve kiralar karşısında yaklaşan kış aylarında binlerce insan ağır barınma ve evsizlik sorunuyla karşı karşıya kalacak! 

MB’nin iki ay geriden açıkladığı Konut Fiyat Endeksi (KFE) artışı mayısta aylık yüzde 12,4, yıllık yüzde 145,5 oldu. Maaşlı, ücretli çalışanların, emeklilerin, dar ve sabit gelirlilerin ev sahibi olması tamamıyla olanaksız hale gelirken orta ve üst gelir grupları için de konut satın almak çok zorlaştı. Kira artışlarını bir yıl süreyle yüzde 25 ile sınırlayarak soruna çözüm üretmeye çalışan iktidarın çaresizliği, vatandaşı yaklaşan kış mevsiminde sokakta yatmaya mecbur kalma noktasına getirdi.  MB verilerine göre mayıs ayında ülke genelinde 100 metrekarelik bir konutu ortalama fiyatı 1 milyon 195 bin TL. Ülke ortalamasını gösteren bu rakam MB verisiyle İstanbul’da 1 milyon 962 bin, İzmir’de 1 milyon 380 bin TL’ye çıkıyor. Sıfır ilk el konutlardaki rakamlar ise erişilmez. Söz konusu rakamların iki ay öncesine, mayıs ayına ait olduğunu dikkate alırsak, temmuz KFE verisi açıklandığında ülke geneli ortalama konut fiyatının 2 milyon TL’yi aştığını göreceğiz. 

TÜİK’in resmi enflasyonu yıllık yüzde 78 olmasına karşılık konut fiyatlarındaki ortalama artışın yüzde 145,5 ile resmi enflasyonun iki katı düzeyinde olması, Antalya, İstanbul gibi bazı illerde yüzde 180-165’le iki katın da üzerine çıkması, barınma sorununun yakıcı hale geldiğini gösteriyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, CB Erdoğan’ın gelecek ay 81 ilde sosyal konut projelerini başlatacağını, ayrıca hazine arazilerinin kendi evlerini yapmaları için 10 yıl elden çıkartmama koşuluyla ihaleyle ve ucuz fiyattan vatandaşa satılacağını açıkladı. TÜİK’in açıkladığı haziran ayı inşaat maliyet endeksi fiyat artışının yüzde

145,83 olduğu bir ortamda, vatandaş eğer birikmiş 1-2 milyonu yoksa hazine arazisine hangi parayla ev yapacak?

İktidar 20 yıldan bu yana ülke kaynaklarını rant uğruna toprağa gömdüğü için şimdi vatandaşa ‘sen de müteahhit ol, kendi evini kendin yap’ diyor. TOKİ’yi, Emlak Konut’u müteahhitlerle ortak edip milyarlarca liralık bütçe kaynağıyla lüks rezidanslar, AVM’ler, özel güvenlikli siteler yaptırarak müteahhitleri zengin eden iktidar 20 yıldır dar gelirli halkın barınma sorunu için parmağını bile kıpırdatmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçime 11 ay kala açıklayacağı 81 ilde sosyal konut projeleriyle halkın gözünü boyamaya, iktidar müteahhitlerinden artan 3-5 milyarla en erken 2-3 yıl sonra kurayla teslim edilebilecek evlerle kandırmaya çalışıyor!

Merkez Bankası’nın 2022 yılı üçüncü enflasyon raporunda açıklanan hedefler ve beklentiler, ekonomi yönetimindeki gayri ciddiliğin resmi belgesi niteliğinde. Yılbaşından bu yana açıklanan her üç enflasyon raporunda yılsonu enflasyon hedefini 20’şer puan artıran MB, üç ay sonrasını bile öngöremediğini, ortada doğru düzgün bir ekonomik politika ve program olmadığını, her şeyin günü birlik, el yordamıyla yürütüldüğünü itiraf etti.

İlki ocak, ikincisi nisan ayında açıklanan enflasyon raporlarının Temmuz 2022 itibarıyla paylaşılan üçüncüsünde de yine başta enflasyon olmak üzere pek çok hedef ve göstergede radikal değişikliklere gidildi. Geçen yıl ilan edilen Orta Vadeli Program’da (OVP) 2022 yılı enflasyonu yüzde 9,8 olarak öngörülmüştü. Bu doğrultuda enflasyon 2023'te yüzde 8 ve 2024'te yüzde 7,6 olacaktı. Ortalama dolar/TL kuru da geçen yıl ekim ayında açıklanan OVP’de 2022'de 9,27 TL, 2023'te 9,77 TL, 2024'te 10,27 TL olarak yer aldı. Her üç ayda bir kamuoyuna açıklanan Enflasyon Raporu’ndaki hedef ve öngörüler de üç ay geçmeden geçersiz hale geliyor. Geçen hafta MB Başkanının düzenlediği basın toplantısıyla duyurduğu 2022 Üçüncü Enflasyon Raporu’nda ise yılsonu enflasyon hedefi yine yaklaşık 20 puan daha artırıldı ve yüzde 60,4 olarak açıklandı. Oysa rapor açıklanmadan daha birkaç gün önce CB Erdoğan enflasyondaki artışın yavaşladığını, bir süre sonra düşüşün başlayacağını öne sürerken Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de yılsonunda ‘enflasyonun düştüğünün görüleceğini’ söylüyordu. MB ise tam aksine her üç ayda bir enflasyon hedefini ve beklentisini 20’şer puan artırıyor. Aynı şekilde ortalama dolar kuru hedefleri de yüzde 100 sapmaya uğradı ve 2022 için 9,27 TL olarak ilan edilen dolar/TL 18 TL’ye dayandı. Üç ay sonrasını öngöremeyen bir ekonomi kadrosunun yönetimindeki ekonomiye kim güvenecek, kim inanacak? İş insanları, yerli-yabancı yatırımcılar, vatandaş neye göre harcamasını, yatırımını, şirket bütçesini, aile bütçesini planlayacak? MB Başkanı tüm faizlerin yüzde 14’te sabitledikleri politika faizine yakınlaşması için adımlar atmaya devam edeceklerini, liralaşma stratejisinin de iyi gittiğini söylemesine karşılık tam aksine ihtiyaç kredisi ve ticari kredi faizleri yüzde 30’un üzerine çıkarak artmaya devam ediyor. 

MB’nin 2022 yılı üçüncü enflasyon raporu; ekonominin her alanında açık bir öngörüsüzlüğün, hedeflerde sapmaların da ötesinde belirsizlik ve bilinmezliğin belgesi niteliğinde.          Liralaşma stratejisinde Kur Korumalı Mevduat (KKM) icadıyla TL tasarruflarını dövize endeksleyerek TL’yi daha da değersizleştirdiklerinden bihaberler. İhracatçıya, şirketlere getirdikleri dövize el koyma, TL ile anlaşma yapma, dövizini bozdurmayana ticari kredi yasağı vb. sermaye kontrolü kararlarıyla her alanda tabloyu daha da kötüleştirdiklerini, dış ticaret açığında makasın iyice açıldığını görmezlikten geliyorlar. 

Dış ticaret açığındaki tehlike sinyalleri artıyor. Haziran ayında açığın yüzde 184 artması, ihracat yüzde 20 artarken ithalattaki artışın yüzde 40’ın üzerine çıkarak ihracatın iki katını aşması bir kez daha iktidarın ekonomi modelinin hiçbir somut hesaba ve programa dayanmadığını ortaya koydu. Dış ticaret açığı altı ayda 50 milyar doları aştı! 

Merkez Bankası’nın (MB) altın ve döviz toplamı brüt rezervleri 99 milyar dolarla son yılların en düşük seviyesine gerilerken, net rezervler ise 6 milyar dolar düzeyine indi. Geçen yılın haziran ayında 2 milyar 871 milyon dolar olan aylık dış ticaret açığı yüzde 184 artışla 8 milyar 167 milyon dolara yükseldi. Haziran ayında ihracat yüzde 18,7, ithalat ise yüzde 39,7 arttı. Buna göre 2022 yılı haziran ayında ihracat 23 milyar 428 milyon dolar, ithalat 31 milyar 595 milyon dolar olarak gerçekleşti. Yılbaşından bu yana altı aylık gelişmelere bakıldığında, ocak-haziran döneminde ihracattaki artış yüzde 20, ithalattaki artış ise ihracatın iki katını aşarak yüzde 40,6 oldu. Ocak-Haziran döneminde toplam 125 milyar 866 milyon dolar tutarında ihracat, 177 milyar 267 milyon dolar tutarında ithalat yapıldı. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021 Haziran ayında yüzde 87,3 iken, 2022 Haziran ayında yüzde 74,1’e geriledi. Dış ticaret açığındaki ortaya çıkan gelişme ise döviz darboğazı sinyallerini belirginleştirdi. Ocak-Haziran döneminde dış ticaret açığı yüzde 142,7 artarak geçen yılın aynı dönemindeki 21 milyar 181 milyon dolar tutarından, 51 milyar 400 milyon dolara yükseldi. İthalatta ise enerji ithalatındaki liderliğini sürdüren Rusya 5 milyar 92 milyon dolarla ilk sıradaki yerini korudu. Rusya’yı 3 milyar 666 milyon dolar ile Çin, 1 milyar 997 milyon dolar ile Almanya izledi. Dış ticaret açığı ve cari açıktaki bu gelişmeler piyasalarda sonbaharda döviz krizi ya da ödemeler dengesi krizi olasılığının ciddileştiğini gösterirken nisan-mayıs-haziran aylarını kapsayan ikinci çeyrekte turizm gelirlerinin geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 190,2 artarak 8 milyar 717 milyon 103 bin dolar olması ve bu yıl için 37 milyar dolarlık turizm geliri beklendiğinin açıklanması mevcut döviz darboğazına çare olmaktan uzak. Açıklanan rakamlara göre sadece haziran ayında 31 milyar dolarlık ithalat yapıldığı görülüyor. Turizmden bu yılın tamamında beklenen gelir Türkiye’nin bir aylık ithalatına ancak yetiyor. 

IMF kriterlerine göre en az üç aylık ithalatını karşılayabilecek döviz rezervine sahip olmayan ülkeler riskli ve her an temerrüde düşebilecek şekilde tanımlanıyor.  

İhracatçıların ihracat geliri dövizlerini el konulacağı kaygısıyla ülkeye getirmeme eğilimlerinin daha da artmasıyla dış ticaret açığının temmuz ve sonrasında çok daha belirgin şekilde yükselebileceğini öngörebiliriz.

İşsizlik ve enflasyon rakamlarının toplamından oluşan sefalet endeksi geçen yıl ortasında yüzde 29,3 idi. Bu yıl ise TÜİK’in son açıkladığı mayıs ayı işsizlik rakamları ve aynı aya ait tüketici enflasyon verisiyle endeks 84,4’e yükselerek geçen yılın üç katına yaklaştı!

İşsizlik oranı ve enflasyon oranının toplamından oluşan Sefalet Endeksi, iktidarın ülkeyi batırmaya, toplumu açlığa ve yoksulluğa mahkum etmeye yönelik ekonomi politikalarıyla bir yılda üçe katlandı. Tüm dünyada COVID19 salgını, karantinalar, kapanmalar vb. nedenlerle ülkelerin sefalet endekslerinde nispi yükselişler yaşanırken Türkiye’deki durum çok vahim ve ‘açlığın sıradanlaştığı’ bir düzeye gelindiğini işaret ediyor. Geçen yılın mayıs ayında işsizlik ve enflasyon rakamlarının toplamından oluşan Türkiye Sefalet Endeksi 29,3 idi. Bu yıl ise iki verinin toplamı 84,4’e ulaşıyor. 

Geçen yılın aynı dönemine kıyasla sefaletteki yükseliş bir yıl öncesinin yaklaşık üç katı! 84,4 olan sefalet endeksi rakamı son 25 yılın en yüksek rakamı! 

Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sefalet endeksini yukarı çeken unsurların başında son 40 yılın en yüksek enflasyonunu yaşıyor olmaları. ABD, Almanya gibi ülkelerde yüzde 7-8 oranındaki görülmemiş enflasyon oranları sosyal güvenliğin ve işsizlik maaşlarının Türkiye’deki asgari ücretin bile iki-üç katı olduğu bu ülkelerde asıl işsizlik değil, enflasyon tetiklemesiyle endeksi yükseltiyor.

Türkiye’de ise hem işsizlik hem de enflasyon durmaksızın yükseliyor. Muhtemelen haziran ayı işsizlik rakamı açıklandığında yine haziranda yüzde 78’i aşan enflasyonla birlikte sefalet endeksi 90’a ulaşacak. 

Bu iktidarın ‘tüm dünyada enflasyon artıyor’ söyleminin çok ötesinde vahim bir sosyal tahribat demek. Sefaletin artması, aynı zamanda tüketimin, harcamanın, talebin gerilemesi ve dolayısıyla büyümenin de aşağı inerek negatif düzeylere gelmesi demek. Ortalama hane nüfusunun 3 çocuk ve ebeveynler olduğunu varsayarsak 20 yıllık AK Parti iktidarında ancak devlet yardımlarıyla sefalet içinde yaşayabilen ve sayıları 5 milyondan 20 milyon kişiye yükselen bir kitlenin varlığıyla iktidarın övünmesi anlaşılır değildir.

20 yılda yardıma muhtaç hane sayısının dörde katlanmasına karşılık sadece bir yılda sefaletin üç misli katlanması, bu hanelerin daha da arttığını sefaletin sıradanlaştığını ortaya koymaktadır. Bu tablo ortada dururken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hâlâ çıkıp halktan şükretmesini istemesi, Allah’ın kullarını açlık ve yoklukla sınadığını söyleyip, sabır telkin etmesi en basit deyimiyle vicdansızlıktır!  

Uluslararası Para Fonu’nun “Dünya Ekonomik Görünümü” raporuna göre; başta Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı gıda ve enerji krizi olmak üzere küresel düzeyde belirginleşen ekonomik kötüleşme ve yükselen enflasyon dünyada son 50 yılın en ağır ekonomik resesyonunun yaşanmasına neden olabilecek!

COVID19’un etkileri henüz tam olarak giderilemeden Rusya-Ukrayna savaşının başlamasının ağır bir krizin zeminini hazırladığı ve dünyanın her an son 50 yılın en büyük ekonomik resesyonlarından birisinin eşiğine gelebileceği vurgulanan raporda, nisan ayındaki yüzde 3,6 olan küresel ekonomik büyüme beklentisi yüzde 3,2’ye düşürüldü. Dünyanın önde gelen en büyük üç ekonomisi Çin, ABD ve Euro Bölgesi’nin ekonomik açıdan tökezlemeye başladığı belirtilen raporda; ‘bunun küresel görünüm için büyük sonuçları olacak’ denildi. IMF, Ukrayna’daki savaşın enerji ve gıda fiyatlarını yukarı çekmesiyle risklerin arttığını, bunun da enflasyonu ve parasal sıkılaşmayı daha da artırabileceğini belirtirken, Rusya’nın yıl sonunda gaz tedariğini kesme ihtimalinin değerlendirildiği kötümser senaryoda 2023 yılı için büyüme tahmininin yüzde 2’ye kadar gerileyebileceği vurgulandı. Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme tahminleri bu yıl için yüzde 4, gelecek yıl için yüzde 3,5 olarak belirlendi. 2022’de gelişmiş ekonomilerdeki enflasyon tahminini yüzde 5,7’den yüzde 6,6’ya çıkartan IMF, enflasyonun daha önceki beklentilerden daha uzun süre yükselmeye devam edeceğini belirterek gelişmekte olan ülkelerdeki enflasyon öngörüsünü de yüzde 9,5 olarak yeniledi. IMF raporunda küresel ekonominin resesyona girmesine neden olabilecek olası riskler ise şu şekilde sıralanıyor:

Rusya'nın Avrupa'ya gaz akışını durdurması Yapışkan yüksek enflasyon Gelişmekte olan ekonomilerde borç krizinin tetiklenmesi  COVID 19’un yeni varyantlarıyla salgının yeniden büyümesi  Toplumsal huzursuzlukların, sosyal patlamaların ve çatışmaları yayılması Jeopolitik ayrışmaların küresel ticaret ve iş birliğini, tedarik zincirlerini sekteye uğratması

IMF raporunda Türkiye için enflasyon, büyüme ve borç yükü konusunda ağır risk uyarılarına yer verilirken, uygulanan ekonomik modelin ve para politikalarının krizi daha da derinleştireceği, borç krizini ağırlaştıracağı görüşüne yer veriliyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) raporunda yer alan tespitlere göre küresel ekonomide enflasyon daha da artacak ve küresel büyüme bu yıl yüzde 3,2, gelecek yıl ise yüzde 2,9 seviyesinde gerçekleşecek.

ABD şimdi Ukrayna buğdayının kara yoluyla Avrupa’ya sevkini gündeme getiriyor. Rusya’nın hububat ve gübre ihracına yönelik ambargoları gevşetme yönünde verdiği sözden cayma niyetinde. Rusya’nın İstanbul Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan hemen sonra Ukrayna’nın Odessa Limanı’nı bombalaması, anlaşmanın her an bozulabileceğini gösteriyor. 

İktidarın Suriye’ye yönelik yeni harekat planlarına İran ve Rusya’nın sıcak bakmadığının belli olması üzerine CB Erdoğan Tahran dönüşü harekatın hâlâ ‘masada’ olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun üç gün önce ABD ve Rusya’nın Suriye’de terör örgütleriyle ilgili verdikleri sözleri tutmadıklarını dile getirmesi, CB sözcüsünün Suriye’ye harekatın gündemden kalkmadığını ifade etmesi bu açıdan yeni girişimlerin yapılacağını gösteriyor.  

Tahıl Koridoru Anlaşması Rusya ile Ukrayna arasında değil her iki ülke ile BM arasında imzalanmıştı. Ukrayna ile imzalanan anlaşmanın 120 günlük, Rusya ile imzalanan anlaşmanın 3 yıllık olduğu biliniyor. Odessa limanının bombalanması, Rusya’nın bu konuda kendisine verilen sözün tutulmayacağı kanısında olduğunu, bu sözler tutulmazsa Ukrayna limanlarından buğday ihracına da izin vermeyeceğinin mesajı olarak görülmeli. Ukrayna’ya gidecek gemilerin denetim ve kontrolünün yapılması için İstanbul’da Denetim ve Koordinasyon Merkezi Kurulması kararlaştırılmıştı. Odessa bombardımanının hemen ardından MSB Akar’ın alelacele 4 masa, 3-4 bilgisayar bulunan bir odaya medyayı davet edip, koordinasyon merkezinin açıldığını duyurması, iktidarın da Rusya’nın her an anlaşmayı bozabileceği endişesinde olduğunu ortaya koyuyor. İstanbul Tahıl Koridoru Anlaşması Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’nin güvenliği, ulusal çıkarları ve bölgesel barış için ne kadar hayati olduğunu gösterdi. ABD ve İngiltere Tahıl Koridoru için NATO ülkelerinin deniz güçlerinin devreye girmesini, boğazlardan Karadeniz’e ABD ve İngiliz donanmasına bağlı gemilerin geçerek güvenliği sağlamasını istiyordu. Türkiye Montrö çerçevesinde buna izin vermedi ve BM ile yürütülen müzakerelerle imzalanan anlaşma sonrası ABD-İngiltereNATO’nun planı bozuldu. Kanımca Putin de bu durumu görünce Odessa limanı bombardımanıyla anlaşmayı bozabileceği mesajını vermek istedi.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’e güvence vermek, anlaşmayı bozmaktan vazgeçirmek için Soçi’ye gittiğini öngörmekteyim. Ayrıca İstanbul’da açılan Koordinasyon merkezinde gemilerin denetiminin sadece Türkiye tarafından yapılması Montrö Sözleşmesi gereği. Şayet BM denetçileri de Türkiye ile gemilerin denetiminde görev alırsa bu Montrö anlaşmasına aykırı bir egemenlik paylaşımı olur ve diplomatik sorun yaratır. İktidarın bu konuda gereken iradeyi ve duyarlığı göstereceğini umuyorum.

5 Ağustos’ta Soçi’de gerçekleşecek Erdoğan-Putin görüşmesi öncesinde Mersin Akkuyu’da Rusya Devlet Nükleer Enerji Şirketi Rosatom tarafından yapımı üstlenilen Akkuyu Nükleer Güç Santralı (ANGS) inşaatında kullanılmak üzere 15 milyar dolarlık yatırım bedelinin 5 milyar dolarlık diliminin Rosatom’un Türkiye’de kurduğu Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin banka hesabına aktarılması farklı pazarlıkların ve bazı tavizlerin olduğunu düşündürüyor!

Aktarılan 5 milyar doların ardından, kalan 10 milyar dolarlık tutarın da gelecek hafta sonuna kadar şirket hesabına geçmiş olacağı kaydedildi. Haberin duyulmasıyla döviz piyasalarında özellikle dolar kurlarında kısa süreli bir dalgalanma yaşandı ve 17,95 TL düzeyinde seyreden dolar/TL kuru 17,77’ye geriledi. Ancak sonrasında yeniden 17,90 seviyesinin üzerine çıktı. Gelen bu paranın MB rezervlerine bir etkisi söz konusu değil. Ancak psikolojik algı açısından kurlara yansıması önemli. Buna karşılık Rosatom’un Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin hesabına geçen 15 milyar doları tek seferde bozdurarak TL’ye çevirmesi ya da Kur Korumalı Mevduata geçirmesi vb. durumda bir anda piyasaya 5-10-15 milyar doların birden sürülmesi halinde dolar kurunda ciddi bir gerileme olabilir. Bunun da CB Erdoğan-Putin arasında daha önce Tahran’da görüşüldüğü, CB Erdoğan’ın Putin’den böyle bir destek talep etmesiyle gündeme geldiğini söylemek olanaklı. Karşılığında Putin’in ne talep ettiği ve CB Erdoğan’ın ne vaat ettiği önümüzdeki günlerdeki gelişmelerle görülecek.

Bunun yanı sıra Soçi ziyareti öncesi Rusya Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk Dairesi Başkanlığının 18 ülke ile vizelerin kaldırılması konusunda görüşme yapıldığını açıklaması CB Erdoğan-Putin görüşmesinde ele alınacak bir başka konunun da Türk vatandaşlarına uygulanan vizenin kaldırılması olacağını akla getiriyor. Aslında iki ülke arasında vizeler çok önce kaldırılmıştı. 24 Kasım 2015’teki Rus savaş uçağının düşürülmesi krizinin ardından Rusya Türk vatandaşlarına yeniden vize getirdi. Türkiye ise aynı uygulamayı sürdürüyor. 

Rusya’nın vize uygulaması hem Türk vatandaşlarının bu ülkeye gitmesini zorlaştırıyor hem de Rusya’da iş yapan Türk şirketlerinin Türkiye’den çalışan götürmesini engelliyor. Geçen yıl salgına rağmen 4,6 milyon Rus turist Türkiye’ye vizesiz giriş yaptı. Rusya Dışişleri Konsolosluk Dairesi’nin açıklamasına göre bu yılın ilk 6 ayında vize alarak Rusya’ya gidebilen Türk vatandaşı sayısı ise sadece 5600 kişi.

İkili ilişkilerde mütekabiliyet esasının söz konusu olduğu dikkate alındığında, milyonlarca Rus vatandaşı ülkemize vizesiz seyahat edebilirken, Türk vatandaşlarına vize konulması ve ciddi tutarlarda ücret talep edilmesi ciddi bir diplomatik tavizdir. Kanımca Soçi buluşmasında iktidarın bu konudaki talebi bir kez daha masaya getirilecek ve vizenin kaldırılması istenecek.

İktidarın swap anlaşması ve yargı egemenliğinden taviz uğruna Suudi Arabistan ile normalleşme hamlesine karşılık Veliaht Prens Muhammed bin

Selman’ın Yunanistan ziyaretinde yapılan açıklamalar ve imzalanan anlaşmalar, Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı ittifakın devam ettiğini Suudilerin tercihini bu yönde kullandığını gösterdi!  

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Veliaht Prens Muhammed bin Selman (MBS), İstanbul’da işlenen gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından uluslararası alanda karşı karşıya kaldığı tecridi kırdı. CB Erdoğan’ın Kaşıkçı dosyasını Suudilere teslim etmesi ve ardından Türkiye’deki dava dosyasının siyasi talimatla kapatılması tecridin kalkmasının ilk adımıydı. 

İktidar bunun karşılığında MBS’den Suudi fonlarından kaynak ve swap anlaşması bekliyordu. Ancak ne Riyad ne de Ankara ziyaretlerinde bu beklentilerin gerçekleştiğine dair bir işaret görülmedi. CB Erdoğan’ın uçağının kapısına kadar uğurladığı MBS, geçen hafta Atina’ya gerçekleştirdiği ziyarette ‘Sözümü tuttum ve Yunanistan’a eli boş gelmedim’ diyerek beraberindeki heyette yer alan Suudi fon yöneticileri ve iş adamlarıyla Yunanistan arasında milyarlarca dolarlık yatırıma imza attı. 

ABD Başkanı Joe Biden’ın daha önce görüşmeyeceğini açıklamasına karşılık Riyad’da MBS ile bir araya gelmesi, batı dünyasının tecridinin kalktığının ilanıydı. Bunun hemen akabinde MBS’nin ilk kez AB üyesi Yunanistan’la başlayan ve Fransa ile devam eden bir Avrupa turuna çıkması, yeni gelişmelerin işareti. 

✓ Yunanistan Başbakanı Kriyakos Mitsotakis ile imzaladığı Stratejik Ortaklık ve İş Birliği de dahil çok sayıda anlaşmanın ardından yaptığı açıklamada atılan imzaların tarihi bir fırsatın kapısını açtığını söyleyen MBS’nin, ‘Tüm bölgede oyunun kurallarını değiştirecek olanaklara sahip olduklarını’ ifade etmesi dikkat çekici!

Suudi Arabistan’ın 800 milyon dolarlık kaynakla finanse edeceği ve 2025’te devreye girecek yatırımla Yunanistan, Suudi Arabistan’ın sağlayacağı yeşil enerjinin Avrupa’daki merkezi ve dağıtım üssü olacak. 

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin dışlandığı EASTMED Doğalgaz Enerji İş Birliği dışında, Suudi Arabistan ile Yunanistan arasındaki denizaltı ‘yeşil enerji nakil hattı ve veri depolama-aktarma hattı’ bölgemizde enerji ve teknoloji alanındaki stratejilerden de Türkiye’nin dışlandığını ve Suudi yönetiminin CB Erdoğan’a mesafeli olmaya devam ettiğini gösteriyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye yönelik tecrit politikasının sürdüğünü ve tercihin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Yunanistan’dan yana kullanıldığını gösteriyor.

Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle ABD-AB-NATO tarafından Rusya’ya uygulanan doğalgaz ve petrol ambargolar, AB ülkelerini ve ekonomilerini ciddi şekilde olumsuz etkilememenin ötesinde üye ülkeler arasında çatlaklara, bölünmelere neden oldu. Yaklaşan kış nedeniyle AB içinde enerji krizi tartışmaları büyüyor!

Ukrayna savaşı nedeniyle ABD ve AB tarafından Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik yaptırımlar, petrol ve doğalgaz ambargosu özellikle Avrupa ülkelerinde ve AB içinde derin bir krizi ortaya çıkarttı. AB’nin Rus petrolü ve doğalgazına bağımlılığını kademeli olarak azaltma ve 2024’ten itibaren sonlandırma kararı başta Almanya ve İtalya olmak üzere AB’nin önde gelen ekonomilerini şimdiden olumsuz etkilemeye başladı. Rusya bir yandan Avrupa’ya enerji arzı konusunda taahhütlerine bağlı olduğunu ilan ederken diğer yandan çeşitli gerekçelerle aşamalı şekilde doğalgaz arzını kısmaya başladı. Üretim ve ihracatı olumsuz etkilemeye başlayan enerji darboğazı olasılığının artması AB içinde de tartışmalara, çatlaklara, görüş ayrılıklarına yol açtı.

ABD’nin AB üzerinde kurduğu baskı ve Rusya’dan enerji ithalatının kesilmesi yönündeki girişimleri bir anlamda hedefine ulaşırken, ortaya çıkacak enerji açığının kısa sürede kapatılamayacağı da somutlaştı. ABD bir yandan Avrupa’ya LNG ve Kaya gazı satışını artırma vaadinde bulunurken diğer yandan da Katar, Suudi Arabistan, BAE, Cezayir, Mısır gibi ülkeleri devreye sokarak bu ülkelerden sıvılaştırılmış doğalgaz teminiyle açığın kapanmasına destek verme hamlesine girişti. Ukrayna savaşıyla küresel enerji piyasalarında yükselen fiyatlar ABD ve AB ekonomilerinde ciddi enflasyon ve fiyat artışlarına, resesyon tehlikesinin artmasına neden oldu. Başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri Rusya ile yaptıkları uzun vadeli alım anlaşmaları çerçevesinde küresel piyasaların oldukça altında fiyattan gaz alıyorlardı. Almanya yıllar sonra ilk kez enerji ithalatındaki maliyet artışı nedeniyle dış ticaret açığı verdi. Akaryakıt ve doğalgaz zamları, başta Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere olmak üzere çoğu AB ülkesinde enflasyon artışlarına ve beraberinde halkın sokaklara dökülmesine, protestolara yol açtı. 

Gazprom’un Kuzey Akım-1 hattından gaz sevkiyatını azaltma kararını açıklamasının ardından serbest piyasada işlem gören gazın fiyatı bin metreküp başına 2 bin doların üzerine çıktı ve yükselmeye devam ediyor. 

Enerji darboğazının başta Almanya olmak üzere AB ekonomilerini olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görünüyor. Bundan en sert şekilde olumsuz etkilenecek ülkelerin başında ise dış ticaretinin ve ihracatının yüzde 60’ından fazlasını AB ile yapan Türkiye geliyor!