Erdoğan Toprak’tan Haftalık Değerlendirme Raporu

 

TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ 16 EKİM 2022 SICAK GÜNDEM 1. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye’nin Rus doğalgazının dağıtım üssü olması önerisini gündeme getirişi iktidara seçim desteği olarak dikkat çekiyor! İÇ POLİTİKA 2. AK Parti iktidarı döneminde hayatını kaybeden madencilerin sayısı Bartın faciasıyla birlikte 1983’e yükseldi! Türkiye, işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada 9’uncu sıraya yükseldi! 3. Her ile üniversite açmakla övünen iktidar, genç işsizliği gizlemek için üniversiteleri 4 yıl sonra işsiz kalmaya mahkum gençlik depolarına dönüştürdü! 4. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Gençlik Vakfı’nda (TÜGVA) gençlere hitap ederken, yolsuzluk ve rüşvete göz yumduklarını, yoksulluğu rutinleştirerek siyasi amaçla istismar ettiklerini itiraf etti! EKONOMİ 5. Yılbaşından bu yana kesintisiz olarak cari açık verilirken Ağustos’ta da cari açık 3 milyar 112 milyon dolar oldu. Yıllık cari açık toplamı 40,9 milyar dolara ulaştı. 6. Eylül ayında yıllık yüzde 156’ya ulaşan Tarımsal Üretim Fiyat Endeksindeki enflasyon artışı, temel gıdalara erişimin giderek zorlaşacağını gösteriyor! 7. Ekonomide iktidarın istikrar söylemleri, kendi yönetimi altındaki kurumlarda bile karşılık bulmuyor. 8. Ekonomide iktidarın istikrar söylemleri, kendi yönetimi altındaki kurumlarda bile karşılık bulmuyor! 9. Konut satışlarında geçen ay yüzde 23’e yaklaşan düzeyde sert düşüş yaşandı. Konut satışlarını ayakta tutan yabancı konut alımları da gerilemeye başladı! DIŞ POLİTİKA 10. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin kabul ettiği ‘Türkiye İlerleme Raporu’, Türkiye’nin demokrasiden hızla uzaklaştığını, insan hakları ve özgürlüklerin yok edilmeye çalışıldığını gözler önüne serdi! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 2 1. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Türkiye’nin Rus doğalgazının dağıtım üssü olması önerisini gündeme getirişi oldukça dikkat çekici. AB’nin 2024’e kadar Rusya’dan doğalgaz ve petrol alımını sonlandırma kararına karşılık Türkiye’de kurulması önerilen gaz üssünün hedef pazarı Avrupa. Bu projenin, Rus liderin iktidara seçim kampanyası desteği olduğunu öngörmek yanlış olmaz! Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Astana buluşmasının bir gün öncesinde Rus doğalgazının dağıtım üssünün Türkiye olması yönünde bir öneri ortaya attı. Bakan Fatih Dönmez, iktidarın Rus liderin böyle bir yaklaşımından habersiz olduğunu, daha önce gündemde yer almadığını açıkladı. Astana görüşmesi sonrasında Putin’in öneriyi CB Erdoğan’a doğrudan ilettiği anlaşıldı. CB Erdoğan, Enerji Bakanına, Putin de Gazprom başkanına talimat verdikten sonra ilk temasın kurulduğu kaydedildi. Astana dönüşünde doğalgaz üssünün Trakya’da kurulması ihtimali dile getirildi. Ukrayna savaşı nedeniyle ABD ve AB yaptırımlarına maruz kalan Rusya’ya karşı AB tarafından alınan son kararlarla Rusya’ya doğalgaz ve petrol bağımlılığının azaltılması, 2024’e kadar Rusya’dan alımların sonlandırılması kararlaştırıldı. Rusya da Kuzey Akım1 ve Kuzey Akım2 boru hatlarından gaz akışını kesti. Güney Akım olarak da adlandırılan Türkiye üzerinden geçen Türk Akım Boru Hattı faal ancak diğer hatların açığını kapatması söz konusu değil. Putin’in Avrupa’ya yönelik en büyük gaz aktarım-dağıtım merkezini Türkiye’de kurabileceklerini, Avrupa’ya gaz aktarımında kullanılan Kuzey Akım 1 boru hattının devre dışı kaldığını ve bunun yerine Avrupa’ya Türkiye üzerinden gaz aktarabileceklerini dile getirerek ‘karar Avrupa’nın’ demesi kanımca savaşın geldiği noktada yeni bir hamle. AB, Rusya ile enerji bağımlılığını azaltma ve tümüyle sonlandırma kararı almışken Putin’in Avrupa’ya gaz tedariki için Türkiye’de doğalgaz dağıtım üssü-merkezi kurma planı, başka stratejilerin sinyali. Öncelikle bu öneri, deniz altından yeni boru hatlarının inşasını, ciddi bir finansman teminini gerektiriyor. Böyle bir doğalgaz dağıtım üssünün kurulması ve faaliyete geçmesi 4-5 yılda hayata geçirilebilir. Savaş sürerken Rusya’nın bu projeye başlaması söz konusu olamaz. Savaş sona ererse, ateşkes ve barış sağlanırsa Rus doğalgazının Trakya’ya ulaştırılması için Türk Akım boru hattı dışında yüksek kapasiteli yeni boru hattı inşaatlarının gerçekleştirilmesi söz konusu olabilir. Yeni inşa edilecek boru hatlarının Karadeniz altından geçmesi gerek. Dünyada derin denizaltı boru hattı inşasını yapan şirketlerin sayısı çok az ve hepsi Rusya’ya yaptırım uygulayan ülkelerin (ABD, Almanya, Japonya) şirketleri. Rusya’nın kendi kaynaklarından yeni boru hatları inşa etmesi, Türkiye’de doğalgaz dağıtım üssü kurması, şu anda inandırıcı bir proje olarak görünmüyor. Kaldı ki, Türkiye’nin de en az 15-20 milyar dolarlık böyle bir yatırım projesine ortak olacak, sermaye koyacak, uluslararası piyasalardan borçlanacak durumu yok. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 3 Rusya, şu anda AB’nin yaklaşan kış koşullarının zorlaması ve enerji darboğazına girilmesiyle yaptırımları yumuşatabileceğini, Rusya’dan yeniden enerji alımlarını başlatabileceğini umuyor olmalı ki böyle bir öneriyi, bir uzlaşı arayışıyla dile getiriyor. Putin, ancak orta ve uzun vadede, Avrupa ile olan enerji bağlantılarının tamamıyla sona erdiğine kanaat getirirse, savaş sonrası böyle bir merkezi Türkiye’de kurmayı gündemine alabilir. Bugünden yarına, yakın dönemde bunun olmasını mümkün görmüyorum. Putin öneriyi gündeme getirirken özellikle ‘Avrupa isterse’ vurgusu yapıyor. Avrupa ise yaptırım kararlarıyla Rus gazınıpetrolünü istemediğini zaten bildirmiş. Üstelik, AB içinde çatlaklara ve ayrışmalara neden olmasına rağmen, Rus petrolü ve doğalgazına ‘tavan fiyat’ sınırlamasını kabul etmiş. Kanımca Putin bu öneriyle AB’yle enerji üzerinden yeni bir siyasi ve ekonomik ilişki kurmayı, ilişkileri karşılıklı onarmayı hedefliyor. Açıklamalarında yeni bir dünya düzeni kurulmasından söz etmesi de bunu gösteriyor. Avrupa’ya ‘ABD’nin kuklası, bağımlısı olmayın’ uyarısı yapıyor. Putin’in doğalgaz ödemelerinin yüzde 25’inin rubleyle yapılmasını onaylaması, Akkuyu yatırımına harcanacak milyarlarca doların erkenden gönderilmesi ve Türkiye’nin doğalgaz dağıtım üssü yapılması önerisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kampanyasında kullanması için açtığı seçim kredileri! 2. Bartın-Amasra’daki maden faciasında, göz göre göre ölüme gönderilen 41 madencinin yaşamını yitirmesi kader, kaza ya da fıtrat denilerek geçiştirilemez. AK Parti iktidarında hayatını kaybeden madencilerin sayısı 1983’e yükseldi! Türkiye, işçi ölümlerinde Avrupa’da birinci, dünyada 9’uncu sıraya yükseldi! Bartın-Amasra’da Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait maden sahasında; Sayıştay başta olmak üzere denetim raporlarında tüm uyarılara rağmen alınmayan önlemlerin, ihmallerin sonucunda, adeta bir katliam yaşandı! ✓ Böylesi büyük bir faciada bile toplumdan gerçekleri gizlemeye, olaydaki ihmaller zincirinin üstünü örtmeye, yetkili ve sorumluları kamuoyunun dikkatinden kaçırmaya çalışan iktidarın bu tavrı kabul edilemez. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının kısa süre önce söz konusu madeni ziyaret ederek önlemler konusunda övgülerde bulunduğu ortaya çıktı. Bartın-Amasra’daki maden ocağı faciasından 9 gün önce uyarı raporunu yazan Sayıştay’ın Enerji Dairesi Başkanının madene ‘nezaket ziyaretinde bulunduğu’ anlaşıldı. Sayıştay raporundaki uyarıların ortaya çıkması ve kamuoyu tepkisinin büyümesi üzerine TTK açıklama yaparak, rapordaki uyarılarla ilgili değerlendirmelerin ‘dezenformasyon’ olduğunu öne sürdü. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 4 Facianın ardından iktidar sözcülerinin de dezenformasyon uyarısı yapmaları, TBMM’den geçirilen dezenformasyon ve gerçeği örtme, halkın haber almasını engelleme yasasının gerçek amacını daha ilk günden açık etti! 2002’den bu yana bu iktidar döneminde iş kazaları, özellikle maden faciaları ve can kayıpları büyük artış gösteriyor. Hiçbir iktidar döneminde bu iktidar dönemi kadar maden ruhsatı dağıtılmadı. Zeytinlikler, yeşil alanlar, ormanlar, maden rantına açıldı. Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) ve TTK’ya ait linyit ve taşkömürü maden sahalarının işletmesi rödovans yöntemiyle, kâr paylaşımı esasıyla 25-30 yıla varan sürelerle iktidara yakın özel şirketlere, müteahhitlere verildi. ✓ Soma’daki facia bu kâr hırsı odaklı özelleştirme modelinin en somut örneğidir. 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma katliamında sahanın işletmesini üstlenen özel şirketin iş güvenliği önlemlerine yatırım yapmaksızın kazancını artırmayı ön planda tuttuğu ortaya çıkmasına karşılık sorumlular çok küçük cezalarla kurtuldular. Davanın temyiz aşamasında Yargıtay ceza dairesindeki üç üye birden değiştirilerek şirket aleyhine verilen cezalar bozuldu ve sorumlular hafif cezalarla serbest kaldı. Soma mağdurlarının avukatları ise şu anda cezaevinde. ✓ Maden sahalarının işletmesini kendisine yakın müteahhitlere, şirketlere veren iktidar, iş sağlığı-iş güvenliği alanında 2010 yılında çıkarttığı yasa ve buna bağlı yönetmelik değişikliğiyle özelleştirmeye gitti. İktidarın bilinçli politikalarıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu, mühendis ve hekimlerden oluşan İşçi Sağlığı İş Güvenliği Müfettişleri işlevsizleştirilirken, müfettiş kadrosu sayısı yetersiz kaldı. ✓ CB Erdoğan ve başında bulunduğu AK Parti iktidarında (2002-2022) 20 yılda, 41 madencinin yaşama veda ettiği Amasra faciası da dahil, maden ocaklarındaki ihmallerde hayatını kaybeden madenci sayısı 1983’e yükseldi. İşçinin, çalışanın hayatını hiçe sayan, güvenli ve sağlıklı çalışma ortamını işçilere çok gören, madenleri, işletmeleri kâr hırsı odaklı bir anlayışa dönüştüren bu politikalarla Türkiye, Eurostat verileriyle iş kazalarında, işçi ölümlerinde Avrupa’da birinciliğe yükseldi. Türkiye yine bu iktidar döneminde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) istatistik ofisinin (ILOSTAT) 2021 verileriyle, dünya sıralamasında 9’uncu! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 5 3. ‘Dünyanın En İyi Üniversiteleri 2023’ sıralamasında Türkiye’deki üniversitelerin ilk 100’de ve 250’de yer alamaması, ilk 500’de sadece 3 üniversitenin olması iktidarın üniversiteleri getirdiği içler acısı durumu gösteriyor. Her ile üniversite açmakla övünen iktidar, genç işsizliği gizlemek için üniversiteleri 4 yıl sonra işsiz kalmaya mahkum gençlik depolarına dönüştürdü! Tüm dünya üniversitelerindeki eğitim-öğretim-akademik tablo sıralamasını içeren ‘Dünyanın En İyi Üniversiteleri 2023’ listesi geçen hafta açıklandı ve ülkemizin üniversiteleri adına üzücü, ağır bir hüsran sonucu ortaya çıktı. Türk üniversitelerinin 13’ü ancak ilk 1000’de kendilerine yer bulabilirken, iktidarın ‘kayyum rektör’ atamalarıyla harabeye dönüştürdüğü, öğretim üyelerine üniversiteye giriş yasağı getirdiği, mezunlarını üniversiteye sokmadığı Boğaziçi Üniversitesi, geçmiş yılların aksine 801-1000 arasındaki sıralamada yer alabildi. 2023 yılı En İyi Üniversiteler Listesinde Amerikan üniversiteleri ağırlıkla öne çıkarken, Çin üniversiteleri her yıl artan şekilde yükselişini sürüyor. İngiltere’nin köklü üniversitesi Oxford yine zirvedeki yerini koruyor. İlk 500’de Türkiye’den üç özel üniversite Çankaya Üniversitesi, Koç ve Sabancı üniversiteleri yer alırken sıralamada her yıl çok önlerde olan Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) 501-600 arasında yer bulabildi. Özel Bahçeşehir Üniversitesi ile devlet üniversiteleri Hacettepe ve İTÜ sıralamada 600-800 arasında. Bilkent, Boğaziçi, Düzce, Fırat, İstanbul Medeniyet ve Özyeğin Üniversitelerinin sıralamadaki yerleri 800-1000 arasında oldu. Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) verilerine göre halen 129’u devlet üniversitesi, 75’i vakıf üniversitesi ve 4’ü vakıf meslek yüksek okulu olmak üzere 208 üniversite ve yüksek okul faaliyet göstermektedir. Bu yüksek öğrenim kurumlarında 2022-2023 öğrenim yılı itibarıyla kayıtlı öğrenci sayısı 4 milyon 579 bin 47’si dört yıllık lisans öğreniminde olmak üzere, ön lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle toplam 8 milyon 296 bin 959’a ulaşmaktadır. Diğer deyişle 85 milyonluk nüfusun yaklaşık yüzde 10’u üniversite öğrencisi konumundadır. Üniversitelerdeki öğrenci sayısı pek çok Avrupa ve dünya ülkesinin nüfusundan daha fazla olan Türkiye’nin yüksek öğrenimin içeriği, kalitesi, niteliği açısından dünya sıralamasının diplerine gerilemesi, iktidarın eğitime bakışının, bilime mesafeli durma zihniyetinin sonucudur. İktidar üniversitelere yönelik izlediği politikalarla; 8 milyon gencin işsizler ordusuna dahil olmasını 4 yıl geciktirerek, yüksek öğrenimi, üniversiteleri ve üniversite mezunu genç işsizlerin ulaştığı vahim boyutları gizlemek istiyor! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 6 4. Cumhurbaşkanı Erdoğan, aile bireylerinin kurucusu ve yöneticisi olduğu Türkiye Gençlik Vakfı’nda (TÜGVA) gençlere hitap ederken, yolsuzluk, rüşvet ve yoksulluktan arınmış bir Türkiye’yi kurma hazırlıklarına başladıklarını ilan etti. Böylece iktidarları boyunca yolsuzluk ve rüşvete göz yumduklarını, yoksulluğu rutinleştirerek siyasi amaçla istismar ettiklerini itiraf etti! Salondaki gençlerin çoğu 20’li yaşlarda olduğu için, AK Parti 2002’de iktidara geldiğinde 2-3 yaşlarında veya azami 4-5 yaşındaydılar. Oysa 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidar olan CB Erdoğan ve AK Parti’nin en temel kampanya vaadi yolsuzluk-yoksulluk ve yasaklarla mücadele, 3Y olarak nitelendirdikleri bu tabloyu ülke gündeminden yok etmek idi. 20 yıl sonra CB Erdoğan çıkıp yolsuzluk, yoksulluk ve rüşveti yok etmek vaadiyle hazırlıklara başladıklarını ifade ederek, 20 yıl önceki vaatlerini hatırlamayan gençleri buna inandırmaya çabalıyor. Türkiye, bu iktidar döneminde yolsuzluk ve rüşvetin sona erdirilmesi yerine tam anlamıyla yolsuzluk ve rüşvet bataklığına dönüştürüldü. ✓ Kara para aklama, insan-uyuşturucu kaçakçılığının ana güzergahı haline geldiği için OECD Mali Eylem Gücü’nün (FATF) gri listesine girdi. ✓ Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yolsuzluk ve rüşvet raporlarında, her yıl sıralamadaki yeri yükselen bir Türkiye yarattılar. ✓ Sadece son bir ayda ortaya saçılan rüşvet, yolsuzluk, borsa vurgunu ağının kolları, Genel Başkanı olduğu partinin milletvekilinden, SPK Başkanına, Cumhurbaşkanı başdanışmanlarına kadar uzanıyor. ✓ TÜGVA’nın ABD’ye transfer ettiği milyonlarca dolarlık bağışlarla New York’un en gözde semtinde gökdelen inşa ediliyor. ✓ ‘Servet Barışı’ yasalarıyla yurt dışında, offshore hesaplarda, vergi cennetlerinde vergisiz, kaynağı belirsiz kara parası, dövizi, altını olanlara servetini sorgusuz-sualsiz aklama olanağı getiren bizzat bu iktidar oldu. ✓ İktidarın bakanlarına kadar uzanan rüşvet yolsuzluk olaylarının, milyarlarca dolarlık paylaşımın üzeri örtülerek soruşturulması engellenirken, ABD hazinesini dolandıran kara para baronları iktidarın en tepe noktalarına, bakanlarına, başdanışmanlarına kadar itibar gördü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yoksullukla mücadeleyi 20 yıl sonra yeni bir vaat gibi gençlere söylemesi, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele için hazırlık başlattıklarını ifade etmesi, 20 yıllık iktidarları boyunca tüm rüşvet, yolsuzluk, vurgun, soygun, kara para, kayıt dışı servetlere bilerek göz yumduklarının, görmezden geldiklerinin, yargıda hesap sormadıklarının ilk ağızdan itirafıdır. TBMM’den geçirilen Dezenformasyon Yasası iktidarın yasakları normalleştirme ve hayatın her alanına yayma niyetinin ürünüdür! ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 7 5. Yılbaşından bu yana kesintisiz olarak cari açık verilirken Ağustos’ta da cari açık 3 milyar 112 milyon dolar oldu. Ocak-ağustos dönemi cari açık toplamı 39,7 milyar dolar, geçen yılın aynı ayına kıyasla yıllık cari açık toplamı 40,9 milyar dolara ulaştı. 39,7 milyar dolarlık açığın 28,3 milyar dolarının kaynağı belirsiz döviz girişleriyle finanse edilmiş olması dikkat çekici! Ocak ayından bu yana sekiz ayda 28 milyar 307 milyon dolara ulaşan kaynağı belirsiz döviz girişleri, geçen yılın aynı döneminde 13,1 milyar dolardı. Geçen yıla göre yüzde 115 artan kaynağı belirsiz girişler, bugüne kadar görülen en yüksek tutarlardan birisi. Bu rakamlar aynı zamanda sekiz ayda 39,7 milyar dolar olan cari açığın 28,3 milyar dolarının kaynağı belirsiz döviz girişleriyle finanse edildiği gösteriyor. Dolayısıyla normal ve şeffaf bir ekonomide çok ciddi şüphe uyandırması gereken, görmezden gelinmesi mümkün olmayan bir durum. ✓ Cari açıktaki gidiş yılsonunda 55-60 milyar dolarlık bir açık rakamına varılacağını işaret ediyor. MB rezervleri swap hariç eksi 59 milyar dolar düzeyine inmişken hızla büyüyen cari açığın şüpheli döviz girişleriyle finanse edilmesi, içeride ve dışarıda normal görünmüyor. Cari açıktaki artışın temel nedenlerinin başında dış ticaret açığının her ay rekor kırarak eylül itibarıyla 90 milyar dolara yaklaşması geliyor. Döviz dengesindeki bu görüntü, kaynağı belirsiz girişlerin yüksek tutarlara ulaşması, TÜİK gibi MB’nin hesapları için de güvenilirlik sorununu öne çıkartıyor. 6. Eylül ayında yıllık yüzde 156’ya ulaşan Tarımsal Üretim Fiyat Endeksindeki enflasyon artışı sağlıklı beslenme ve gıda fiyatlarının önümüzdeki aylarda da en yakıcı sorun olmaya devam edeceğini, kış aylarında pek çok ürünün satın alınmasında ciddi güçlükler yaşanacağını gösteriyor. Tarım-ÜFE’nin bu seviyeye ulaşması, üretimden kopuşu beraberinde getirecektir! Gıda enflasyonunun en yüksek seyrettiği, geniş kesimlerin temel gıdalara erişim güçlüğü yaşadığı ülkeler sıralamasında dünyada ilk beş ülke arasında yer alan Türkiye’nin önümüzdeki aylarda daha üst sıralara çıkacağının işareti TÜİK’in açıkladığı eylül ayı tarımsal üretim fiyat endeksinde (Tarım-ÜFE) gerçekleşen enflasyon artışıyla geldi. Türkiye’de gıda fiyatlarının yüksekliği, üretime verilen desteklerin yetersizliğini ısrarla dile getirmemize karşılık, iktidar soruna temelden ve kalıcı çözüm yerine günü kurtarma peşinde. Üretici maliyetlerindeki artışın katlanarak sürmesi, üreticilerin üretimden kopuş ve vazgeçme süreçlerinin hızlanacağını gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 8 Eylül ayında Tarım-ÜFE’deki artış ağustosa göre bir ayda yüzde 7,14 olurken, ocakeylül dönemi 9 ayda yüzde 113,98’yükseldi. Geçen yılın aynı ayına göre yıllık TarımÜFE artışı ise yüzde 156 seviyesine ulaştı. Tarım-ÜFE endeksinde kapsanan 84 gıda maddesi ve üründen 48’inin ortalama fiyatında sert yükselişler gerçekleşti. Tarım-ÜFE’deki bu gelişme önümüzdeki aylarda üretim maliyetlerindeki yükselişin hızlanacağını, üretici fiyatındaki yükselişlerin market ve Pazar fiyatlarına daha yüklü zamlar olarak yansıyacağını gösteriyor. Bu maliyet artışları üreticinin üretimden vazgeçmesini beraberinde getirecek. TL’deki değer kaybı, kurlardaki yükseliş, döviz rezervlerindeki darboğaz ithalat yoluna gidilerek ürün açıklarının kapatılmasını güçleştireceği gibi, ithal ürün fiyatlarının iç pazardaki satış fiyatları halkın alım gücünü zorlayacak. İktidar seçim ekonomisiyle yılbaşında asgari ücrette, emekli maaşlarında, memur aylıklarında enflasyonun tahribatını giderme vaadini dile getirse de gıda enflasyonu ve fiyatların ulaşacağı seviyeler, bu yılbaşında ve temmuz maaş zamlarından sonra yaşandığı gibi, yapılacak ücret zamlarının bir-iki ayda enflasyon ve zamlar karşısında eksiye düşmesini kaçınılmaz kılacak. İvedi olarak yapılması gereken, kapsamlı bir üretime destek paketinin ilan edilmesi, üreticinin her türlü girdi maliyetlerine nakdi destek ve sübvansiyon sağlanarak hem üreticinin hem tüketicinin yaklaşan gıda enflasyonu krizine karşı korunmasıdır. 7. Ekonomide iktidarın istikrar söylemleri, kendi yönetimi altındaki kurumlarda bile karşılık bulmuyor. Kurların ve enflasyonun düşeceği yönünde en üst düzeyde dile getirilen iddialara karşılık, Merkez Bankası Piyasa Katılımcıları Anketi Eylül ayı sonuçları tam tersi yöndeki beklentilerin öne çıktığını gösteriyor! Merkez Bankası Piyasa Katılımcıları Anketi (MB-PİKA) Eylül 2022 sonuçlarının ağırlıkla enflasyon ve kur artışları üzerinde yoğunlaştığı her iki alanda da iktidarın söylemlerinin tersine sonuçlar beklendiği görülüyor. Katılımcıların yanıtlarında yılsonu enflasyon beklentisi ağustos ayında yüzde 67,73 iken eylül anketinde yüzde 67,78’e yükseldi. ✓ Ekim ayı tüketici enflasyonu (TÜFE) beklentisi de bir önceki ayda yüzde 2,94 iken eylül döneminde yüzde 3,39’a çıktı. Enflasyonda yükselişin devam edeceği yönündeki ağırlıklı yaklaşımlar PİKA yanıtlarında da kendisini gösteriyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 9 CB Erdoğan ve Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin algı amaçlı dile getirdikleri yılsonundan itibaren enflasyonun düşmeye başlayacağı, böylece faiz düşünce enflasyonunda düştüğünün görüleceği şeklindeki ifadelerine karşılık PİKA katılımcısı sektör temsilcilerinin 12 ve 24 ay sonrasına dönük enflasyon beklentileri de eylül ayında, ağustosa göre artış gösterdi. İktidarın hazine ve MB’ye ağır maliyetler yükleme pahasına uyguladığı Kur Korumalı Mevduat (KKM) ile döviz kurlarının istikrara kavuştuğu, kontrole alındığı tezine karşılık MB anketine katılan tüm sektör temsilcileri döviz kurlarının artmaya devam edeceği görüşünde. ✓ Yılsonu dolar/TL kuru için ağustos ayında 19,51 TL olan beklenti, eylülde 19,82 TL’ye çıkarken, 12 ay sonrası dolar/TL beklentisi ise 22,07'den 23,61'e yükseldi. Dolayısıyla önümüzdeki bir yıl boyunca döviz kurlarının artmaya, TL’nin değer kaybetmeye devam edeceğini yansıtan bu sonuçlar iktidarın ‘liralaşma’ stratejisinin, Yeni Ekonomi Politikası diye sunulan tutarsız mali ve parasal politikaların karşılık bulmadığını apaçık gösteriyor. Ağustos anketinde 45,9 milyar dolar olan yılsonu cari açık beklentisi, eylülde 49,2 milyar dolara yükseldi. MB’nin ağustos ayı ödemeler dengesi rakamlarında yıllık 40 milyar doları aşan cari açığın, 2022 sonunda 50 milyar doların üzerine çıkacağını aylar öncesinden dile getirdim. ✓ MB anketinde ortaya çıkan sonuçlar bu öngörümü teyit ederken, iktidarın ‘cari fazla’ iddiasına dayanan ekonomi modelinin de kabul görmediğini, gerçekçi bulunmadığını ortaya koyuyor. PİKA sonuçları, yeni modelin cari fazla verme iddiasının gelecek yıl için de gerçekçi bulunmadığını, 12 ay sonrasında dönük olarak 29,7 milyar dolar cari açık verileceğinin tahmin edildiğini gösteriyor. CB Erdoğan’ın faiz indirimlerinin devam edeceğini ve MB faizinin tek haneye indirileceğini ifade etmesiyle zaten ekim, kasım, aralık aylarında MB’nin bu yönde adım atacağı, yılsonunda yüzde 8-9 oranında politika faizi düzeyine inileceği kesinleşmişti. ✓ Merkez Bankası (MB) anketinde katılımcılar politika faizinin yüzde 11,22’ye yılsonunda ise yüzde 9,41 düzeyine inmesini bekliyorlar. MB-PİKA eylül sonuçları gerek reel sektörün gerekse finans sektörünün ekonomiye dönük endişelerinin sürdüğünü, enflasyon ve döviz kurlarında ise karamsarlığın arttığını, uygulanan ekonomi, maliye, para politikalarına güvenilmediğini apaçık sergiliyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 10 8. Konut satışlarında geçen ay yüzde 23’e yaklaşan düzeyde sert düşüş yaşandı. İktidarın seçime dönük ilan ettiği beş yılda 500 bin sosyal konut, 50 bin işyeri ve 1 milyon konut arsası vaadinin sektörü olumsuz etkilediği gözlenirken, konut satışlarını ayakta tutan yabancı konut alımları da gerilemeye başladı! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarları döneminde milyonlarca konut inşa ederek, sorunun çözümüne katkı sağladıkları iddiası, kendi ilan ettikleri 5 yılda 500 bin sosyal konut projesiyle tekzip edildi. ✓ Uyguladıkları ‘beton ekonomisi’ politikasına rağmen tarım ve hayvancılıkla birlikte en büyük darboğaza giren ve kesintisiz olarak iki yılı aşan süreden bu yana küçülen ve daralan KONUT-İNŞAAT sektörü oldu. Kendi konutunu inşa edeceklere satılacak konut arazilerini 1 milyona çıkartan iktidar, ülkenin dört bir yanını şantiyeye çevirme adımlarına hazırlanırken, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı eylül ayı konut satış rakamları sektörde büyük düşüş yaşandığını gösteriyor. ✓ Eylül ayında ülke genelinde konut satışları aylık yüzde 8,17, geçen yılın aynı göre yüzde 22,9 azaldı. ✓ Geçen ay toplam satılan konut sayısı 113 bin 402 oldu. Faiz indirimleriyle banka faizlerinin ineceğini, ekonomik büyüme ve yatırımların canlanacağını savunan ekonomi yönetiminin bu adımları tam aksine tüm faizlerin artmasına yol açtı. ✓ Nitekim konut kredisi faizleri de olağanüstü yükseldi ve TÜİK rakamlarıyla ipotekli konut satışları bir yılda yüzde 43 geriledi. İnşaat maliyet endeksi ve konut fiyat endeksindeki artışların üç haneye ulaşması, yeni bitmiş ilk el konut satışlarının da durgunluğa girmesine neden oldu ve geçen yıla göre yüzde 18,2 düşüş yaşandı. ✓ Eylül ayındaki ilk el konut satışlarındaki gerilemeyse yüzde 17,8 olarak gerçekleşti. Eylül ayında ikinci el konut satışlarında yıllık yüzde 24,9 düşüş yaşandı. Yabancılara satışlar yavaşlama sürecine girdi. ✓ Geçen yılın eylül ayına göre yüzde 23,8 azalan yabancılara konut satışını ayakta tutanlar Ruslar oldu. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 11 24 Şubat’ta başlayan Rusya-Ukrayna savaşından sonra marttan itibaren yabancılara konut satışında İran ve Iraklılardan ilk sırayı kapan Rusların yılbaşından bu yana 9 ayda Türkiye’de satın aldıkları konut sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 199 artarak 9311 adete yükseldi. ✓ Ukraynalıların aldığı konut sayısı geçen yılın 9 aylık dönemine kıyasla yüzde 125 artarak 1775'e ulaştı. Rus ve Ukraynalılar dışında İran ve Iraklıların başı çektiği diğer yabancılara yapılan satışlarda 9 ayda, ✓ İranlılar 6540, ✓ Iraklılar 5255, ✓ Almanlar 2058, ✓ Kazakistanlılar 2045, ✓ Afganistanlılar 1487, ✓ Kuveytliler 1318, ✓ Yemenliler 1045, ✓ Amerikalılar 1032 konut satın aldı. Ocak-Eylül döneminde yabancılara yapılan konut satışları 50 bine yaklaşırken her beş konuttan birisini Ruslar aldı. Türkiye’nin yanı sıra Dubai (BAE), Yunanistan, İspanya, Güney Kıbrıs, Tayland gibi ülkelerde gayrimenkul satın alan Rusların 2015’ten bu yana küresel gayrimenkul pazarındaki alımları yılda ortalama 25 milyar dolar olurken, savaşın etkisiyle bu yılsonuna kadar geçmiş yılların üzerine çıkarak 30 milyar dolarlık gayrimenkul alımı gerçekleştirecekleri öngörülüyor. Haziran ayından bu yana yabancılara konut satışında ve vatandaşlık verilmesinde 250 bin dolardan 400 bin dolara yükseltilen limitin Rus vatandaşlarını etkilemediği, Türkiye’deki gayrimenkul yatırımlarına aynı hızla devam ettikleri anlaşılıyor. Özellikle TL’deki aşırı değer kaybı ve kurlardaki yükseliş, yurt dışında ev almayı planlayan Ruslar için Türkiye’yi çok cazip hale getirirken, ilk tercihlerini Türkiye’ye yönlendirmiş görünüyor. Konut-inşaat alanında iki yılı aşan süreden bu yana devam eden küçülme ve gerileme eylül ayında da devam etti. İktidarın ekonomi modeli, para-faiz-kur politikaları Türk vatandaşları için ev sahibi olmayı hayal bile edilemez noktaya taşırken, sosyal konutlar için 500 TL yatırıp, kurada çıkmayı ummak dışında bir seçenek bırakmıyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 12 9. İktidar, faizi tek haneye indirerek enflasyonu düşürme modelinin yarattığı ekonomik enkazı örtmeye çalışırken, işsizliği tek haneye düşürüp algı yaratma çabalarına yeni bir adım ekledi. TÜİK, işsiz sayısının bir yılda 560 bin kişi azaldığını söylüyor. İŞKUR, işsiz sayısının 148 bin kişi arttığını duyuruyor! TÜİK’in açıkladığı 2022 Ağustos İstihdam İstatistikleri, işsizliğin bir önceki aya göre 0,4 puan azalışla yüzde 9,6’ya indiğini işsiz sayısının 100 bin kişi azalarak 3 milyon 212 bin kişiye gerilediğini gösteriyor. Tek haneye inen yüzde 9,6’lık işsizlik oranı 2014 Mart ayında yüzde 9,5 olan işsizlik oranından bu yana görülen en düşük oran. Bunun yanı sıra Ocak 2018’den bu yana da hep çift hanede seyreden işsizlik oranı ilk kez tek haneye indi. 15 ve daha yukarı yaş grubunda işsiz sayısı, ağustosta bir önceki aya kıyasla 100 bin kişi azalırken, işsizlik oranı geçen yılın aynı ayına kıyasla 2,2 puan geriledi. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfustaki işsizlik oranı da temmuz ayına göre 0,8 puan azalarak yüzde 18 oldu. İstihdam edilenlerin toplam sayısı bir önceki aya kıyasla 366 bin kişi artarak 31 milyon 14 bine çıktı. İstihdam oranı 0,5 puanlık artışla yüzde 47,9 oldu. İş gücü aynı ayda bir önceki aya kıyasla 266 bin kişi artarak 34 milyon 326 bin kişiye çıktı. İş gücüne katılma oranı ise 0,4 puanlık artışla yüzde 53 olarak hesaplandı. TÜİK’in hesaplamalarına göre ‘atıl işgücü’ olarak adlandırılan geniş tanımlı işsizlik ağustos ayında 2,6 puan azalarak yüzde 19,8’e indi. Bu oran geniş tanımlı işsizlerin; yani çalışma çağında olduğu halde iş bulmaktan umudunu kaybettiği için iş aramayanların ne eğitimde ne işte olan gençlerin, çalışma çağında olduğu halde işgücüne dahil olmayanların, diğer deyişle TÜİK’in ‘işsiz’ olarak tanımlamadığı işsizlerin sayısının 7,3 milyon kişi olduğunu gösteriyor. TÜİK’in yüzde 9,6 olarak açıkladığı dar tanımlı resmi işsizlik oranı ile yüzde 19,8 oranında açıkladığı ‘atıl işgücü-geniş tanımlı işsizlik’ arasındaki makas 10,4 puan! Sadece bu fark bile TÜİK’in işsizlik ölçümleriyle ilgili hesaplamaların ne kadar güvenilir olduğunun sorgulanmasını zorunlu kılıyor. TÜİK ile İş ve İşçi Bulma Kurumu (İŞKUR) verileri arasında tutarsızlıklar derinleşiyor. TÜİK işsiz sayısının bir önceki aya göre 100 bin, geçen yılın aynı ayına kıyasla 560 bin kişi azalarak 3 milyon 212 bin kişiye gerilediğini açıklarken, İŞKUR’un Ağustos 2022 bülteninde kayıtlı işsiz sayısının geçen yılın aynı ayına göre 148 bin kişi artarak 3 milyon 194 binden, 3 milyon 342 bin kişiye yükseldiğini duyuruyor. TÜİK, insanları yok sayarak adeta buharlaştırarak işsiz sayısını düşük gösterebiliyor. İŞKUR kendisine yapılan işsizlik başvurularının kayda girmesinden dolayı gerçeği gizlemekte güçlük çekiyor. İktidar her alanda, her konuda dezenformasyona başvururken, TBMM’den geçirdiği yasayla ‘YALANI DA BEN SÖYLERİM, DEZENFORMASYONU DA BEN YAPARIM’ diyor. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 13 10. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından kabul edilen ‘Türkiye İlerleme Raporu’ gerçekte ‘Türkiye Gerileme Raporu’ olarak adlandırılmalı. Temel hak ve özgürlükleri savunacak tezi kalmayan İKTİDAR, Türkiye İlerleme Raporu’nu tümüyle reddettiğini açıkladı! AKPM Denetim Komitesi tarafından hazırlanan Türkiye İlerleme Raporu, Türkiye’nin demokrasiden hızla uzaklaştığını, insan hakları ve özgürlüklerin yok edilmeye çalışıldığını gözler önüne serdi. AKPM’nin bazı konularda Türkiye hakkındaki önyargılarının ve taraflı değerlendirmelerinin de yer aldığı rapor, ağırlıklı olarak iktidarın ülkeyi getirdiği ağır baskı ortamı ve yaygınlaşan antidemokratik uygulamalara ayna tuttuğu için iktidarın tepkisine neden oldu. Raporun AKPM genel kurulundaki tartışmaları sırasında Türkiye heyetindeki AK Parti milletvekillerinin, demokrasi dışı uygulamaları, baskıları ve sansürdezenformasyon yasasını savunmaları ise başlı başına rapordaki tespit ve uyarılara haklılık kazandıran bir zihniyetin sergilenmesiydi. AKPM Türkiye raporunda ‘dezenformasyon yasasına' sert eleştiriler yöneltildi. Sansür-Sindirme-Susturma yasasının özellikle seçim öncesi alelacele çıkartılmasından büyük endişe duyulduğu vurgulanırken yasanın Türkiye’nin de imzacıları arasında yer aldığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğüne ağır hasar verdiği, bu hak ve özgürlüklerin kullanımına engeller getirildiği belirtildi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin (CHS) demokratik kurumları, TBMM’yi, yargıyı önemli ölçüde zayıflattığı, denge-denetim-kuvvetler ayrılı ilkelerini işlevsiz ve yetersiz hale getirdiği uyarısı yer aldı. Seçim yasasında yapılan değişikliklerin, seçim kurullarındaki en kıdemli yargıç ilkesinin değiştirilerek bağımsız yargının gözetim ve denetiminin bertaraf edilmesinin, seçimlerin güvenliği açısından ciddi endişe kaynağı olduğu vurgulandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına saygı gösterilmemesi ve uygulanmaması konusunda da ağır eleştiriler yöneltildi. Terörle mücadele yasasının yargılamalarda en geniş şekilde yorumlanması, ifade ve basın özgürlüğü önündeki engeller, ifade açıklamanın terör suçu kapsamında soruşturulması vb. pek çok eleştiri raporda yer aldı. Özgür ve adil seçimlerin garanti altına alınması için tüm koşulların sağlanması çağrısı yapılan raporda, ayrıca yargının tam bağımsızlığı, etkin bir kontrol ve denge sistemini yeniden tesis etmek için acil reformlara ihtiyaç duyulduğu uyarısında bulunuldu. ERDOĞAN TOPRAK, CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ HAFTALIK DEĞERLENDİRME RAPORU | 16 EKİM 2022 14 Raporun sonuç bölümünde, AKPM’nin Türkiye için denetim süreci çerçevesinde demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarıyla ilgili gelişmeleri yakından izlemesi tavsiyesine yer verildi. Sadece bu tavsiye bile iktidarın 20 yıllık uygulamalarıyla ülkeyi getirdiği yer açısından uluslararası alanda utanç vericidir. AKPM’deki denetim süreci demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü vb. alanlarda sıkıntıların yaşandığı, baskıların arttığı, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı ülkeler için tavsiye ediliyor. Türkiye, özellikle faili meçhul cinayetlerin, suikastların yaygınlaştığı, OHAL Valiliği gibi uygulamalara gidilen, yolsuzlukların, siyaset-mafya organizasyonu iddialarının gündeme geldiği 1996 yılında denetim sürecine alınmıştı. Daha sonra yapılan düzenlemeler, yasa değişiklikleri, yapısal reformlarla 2004’te süreçten çıkarıldı. ✓ Türkiye, demokrasi ve insan hakları alanındaki ciddi sorunlar, OHAL ilanı, KHK’larla yönetim süreci vb. gerekçelerle 2017 yılında yeniden AKPM’nin denetim sürecine alındı. Yargı reformu vaatleri, İnsan Hakları Eylem Planı açıklamaları sonrası süreçten çıkan Türkiye’de iktidar, bu vaatler doğrultusunda hiçbir adım atmadı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Dezenformasyon yasası, seçim yasası değişiklikleri, internet yasası gibi adımlarla demokratik yönetim ilkelerinden iyice uzaklaşarak baskı ve otokrasiye yöneldi. Şimdi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) kabul edilen raporda bir kez daha Türkiye’nin insan hakları, temel hak ve özgürlükler, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti uygulamalarıyla AİHS’ye aykırılıklar nedeniyle denetim sürecine alınması tavsiye ediliyor!