Ayten Doğan yazdı "ÖFKE ZEHRİ"

 Son günlerde toplum olarak öfke kontrolümüzü sağlamakta zorlandığımızın hepiniz farkındasınızdır. İyice tahammülsüzleştik artık.  Sinirlenmeye, bağırıp çağırıp ortalığı yıkıp dökmeye bahane arıyoruz. Sinirlenmeye başladığımız anda koyuveriyoruz kendimizi, incir çekirdeğini doldurmayacak sebepler yüzünden kavgalar çıkıyor,  kanlar dökülüyor, canlar alınıyor.

 İnsanlar patlamaya hazır birer bomba adeta. Kimin ne zaman nerede patlayacağı belli değil.

Trafikte yeşil ışığın yanmasını bekleyemeyen sabırsızlar hepimizin ortak problemi. Daha ışık kırmızıdan sarıya dönmeden başlıyor korna çalmaya. Eğer kuralları uygulamaya devam edip yeşilde yola koyulursanız bu sefer hemen arkanızdan size yetişip camdan el kol hareketleri, yapmaya başlıyor. Düşünsenize o anda sinirlerine hâkim olamayıp ona uyacak biri de trafikteyse gerisini siz düşünün.

Herhangi bir özel veya resmi bir kurumdan hizmet alırken Allah vere görevlinin tutumunu beğenmeyelim. Vay haline o kurumun… Bağrışmalar, çağrışmalar, hatta şiddette başvurmalar… Evet, o sırada çalışanın size bir yanlış davranışı veya söylemi olmuş olabilir. Çünkü bazı insanlar bir koltuğa oturup önüne de bir bilgisayar alınca başlarını bir türlü gökten indiremezsiniz. Onun çözümü kavga gürültüden ziyade oradaki yetkiliyle görüşmek sonuç alınamazsa bir üst basamağa şikâyetinizi dile getirmek. Hepinizin ‘ Aman hocam, kimin bunlarla uğraşacak zamanı var?’ diye sorduğunuzu tahmin edebiliyorum. Ama toplumdaki bazı aksaklıkları düzeltebilmemiz için hepimizin elini taşın altına koyması gerekir. Zamanla insanlar da kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalacaktır o zaman.

Veli sinirleniyor, okul basıyor; öğretmeni, müdür darp ediyor. O velinin çocuğunun sorunu çözülmüş oluyor mu acaba?

Okulda öğretmenine el kaldırdığınız çocuğunuzun şiddet eğilimini nasıl engelleyeceksiniz?

Ondan size anlayışlı davranmasını nasıl bekleyeceksiniz?

Çocuğunuzun arkadaşlarının arasında kabul görmesini nasıl sağlayacaksınız?

Hasta yakını sinirleniyor doktora, hemşireye, görevlilere saldırıyor. Sevdiklerimizin ve kendimizin canını emanet ettiğimiz insanlara nasıl el kalkar akıl işi değil. Tepeniz attığı zaman iki tokat, bir tekme. Arkasından biraz dayılanma,  iş işten geçtikten sonra da pişmanmış gibi davranıp normal hayatınıza devam edebilirsiniz ama yarın bir gün bir yakınınızı emanet edecek doktor bulur musunuz bilmem.

Bu konuştuklarımız öfkenin ve şiddetin kendini gösterdiği yerlerin yüzde biri ancak.

Aile içinde şiddet her şeyin başlangıç noktasıyken okullarda akran zorbalığının alınan tüm tedbirler rağmen tavan yapması ebeveynlerin çocuklarına yansımasıdır.

Birçok işyerinde psikolojik şiddete maruz bırakılan çalışanların mutsuzluğu, huzursuzluğu bütün bunların kendi aileleri içinde meydana getirdiği olumsuzluklar yüzlerce insanı sağlık sorunlarına itmektedir.

Bu kadar olumsuzluğun devam etmemesi için elinizi altına koyduğunuz taşın ağırlığını iyice hissetmeliyiz. Masumca başlayan öfke hallerimizi sinir krizlerine dönüşmeden yatıştırmaya çalışmalıyız. Gerekirse ortamdan uzaklaşıp görüşmeleri başka zamana ertelemeliyiz. Eskiler sinirlenmeye başladığı zaman  “La havle ve la kuvvete illahi billahil aliyyil azim” derlerdi. Burada söylenenler öfke anını geciktirmekte yani bilinci açık tutmayı sağlamaktadır. Bazı bilişsel tedavi makalelerinde de söylenenler neredeyse aynı. Acaba sinirlenmeye başlayınca siz de deneseniz mi?

Çünkü sinirlerinize hakim olamayıp yıktıklarınız, kırdıklarınız, ağlattıklarınız, canını yaktıklarınız bir gün mutlaka sizi bulacaktır ve sefer bomba sizin kucağınızda patlayacaktır.

Herkesin kendi yerini bildiği, sakinliğini koruyabildiği sağlıklı ilişkiler kurabildiği günlerin özlemiyle,

Sevgi ve huzurla kalın…