TELEVİZYONSUZ GÜNLER

Televizyon yoktu…

Gazete de her zaman olmazdı.

Öyle güzel günlerdi, keyfimiz bozulmazdı hiç!

Dışarıda kar...

Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki!

Kuzinenin üzerinde demir maşa...

Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.

Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...

Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli.

Ekmek her zaman ekmek gibi...

Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...

Dışarıda kar...

İçeride kanaat...

İçeride huzur...

Televizyon yoktu.

Gazete de her zaman olmazdı.

Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!

Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna ram olurduk.

Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara keza mutluluğuydu.

Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...

Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine geniş ve besleyici bir masal dünyası...

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?

Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.

Çay da kokardı...

Domates de...

Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar...

İçeride huzur...

Mutluluğun resmini çiziyorduk...  Alıntıdır.

Aynı yılları bizde yaşadık. İki abim bizim ile ilgilenirdi. Yıl 1978 olsa gerek Başkan Abim Bahattim ve Müfettiş abim Mehmet bize siyah beyaz bir televizyon aldı eve getirdi. Televizyonlar 24 saat değildi. Hafta içi saat 19.00’da açılırdı. Cumartesi & Pazar günleri ise 17.00’de açılırken Pazar günler saat 10.00’dan saat 13.00’e kadar daha sonra da yine 17.00’da açılır gece 11.30 veya 12.00’de Televizyon kapanırdı.      

 

Spor Haberi: Yakup CANBEYLİ Gazeteci & Spor Yazarı