Suriye'de yeni dönem ve Türkiye'nin rolü

Suriye'de muhalif güçlerin 27 Kasım 2024’te Halep'in batısına yönelik askeri harekatıyla başlayan aşama 8 Aralık 2024 itibarıyla Baas rejiminin 12 günde devrilmesiyle sonuçlandı. Şüphesiz bu sürecin ardında yıllara sari bir stratejik akıl ve planlama, bu planlama doğrultusunda yetenek geliştirme, bu yetenekleri uygulanabilir duruma getirme ve sahanın çok iyi bir şekilde tahlil edilmesinin rolü önemlidir. Yapılan harekat uluslararası ve bölgesel konjonktür değerlendirilerek iletişim stratejisi doğru bir şekilde kurgulandı. Bu süreçte rejim ve rejimi destekleyen aktörlerin kırılganlıkları ve zaafları iyi analiz edildi. 12 günlük taarruzun ardında 10 yıla varan stratejik akıl, planlama ve sabır bulunuyor.

Devrim, herkesin rehavete kapıldığı, devrik lider Beşşar Esed rejimini bu iç savaşın kazananı ve meşru bir aktör olarak kabullenmeye razı olduğu bir ortamda küllerinden doğdu, baskıcı rejimi ve dış müttefiklerini alaşağı etti. Rejimin kırılganlıkları kadar muhaliflerin gelişkin operasyonel ve organizasyonel kabiliyetleri ve stratejik yaklaşımları da sürecin bu kadar kısa sürede tamamlanmasını sağladı.

Türkiye, Suriye krizi boyunca tarihin doğru tarafında yer alan nadir aktörlerden biri oldu. Uluslararası aktörler de Türkiye’yi bu değişimin en önemi kazananı olarak sunuyor. Sahada oluşan yeni gerçeklik Türkiye’nin Suriye denklemindeki önceliklerini karşılayacak biçimde evriliyor. Suriye’nin toprak ve nüfus bütünlüğü çerçevesinde terör unsurlarından temizlenmesi ve Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların güvenli, gönüllü ve onurlu bir şekilde ülkelerine dönmeleri Türkiye’nin Suriye’deki temel öncelikleri arasındaydı. Ayrıca, Suriye üzerinde yıkıcı şekilde nüfuz oluşturmaya çalışan dış güçlerin de ülkeden tasfiye edilmesi Türkiye’nin çıkarlarıyla örtüşüyor.

Bundan sonra ne olacak?

Küçük bir azınlık tarafından yönlendirilen totaliter Baas rejiminin Suriye halkını baskı, korku ve dış destekle zoraki yönetiminin sonuna gelindi. Suriye’de 61 yıllık Baas rejimi muhaliflerin başkent Şam ve diğer önemli şehirleri ele geçirmesi ile fiili olarak sona erdi. Suriye devriminin ilk aşaması, devrimci güçlerin Esed rejimini alaşağı etmesiyle neticelendi.

Devrimin bundan sonraki aşaması ise Suriye halkının talep ettiği katılımcı siyasi sistemin oluşturulması, geçiş dönemiyle istikrarın sağlanması ve Suriye’nin toprak ve nüfus bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi olacaktır. Bu konuda devrimci aktörler arasında fikir ayrılıkları bulunabilir, ancak ortaya çıkan yeni durum tüm aktörlerin yeni Suriye’yi inşa etmek için bir arada çalışmalarını zorunlu kılıyor. Bundan sonrası için Suriye’de katılımcı ve hukuka dayalı bir siyasi yapının toplumsal bir konsensüsle inşa edilmesi ve otoritenin halkın meşru kabul ettiği aktörlere ve kurumlara barışçıl yöntemlerle devri öncelikli konu olacaktır.

Suriye’de oldukça kanlı ve yıkıcı bir süreç sonunda mevcut duruma gelindi. Yarım milyonun üzerinde Suriyeli bu kanlı iç savaşta hayatlarını kaybetti. Suriye’nin iç savaş öncesi nüfusunun yarısı ise ya yurt dışına zorunlu göç etti ya da Suriye içerisinde yerlerini değiştirmek durumunda kaldı. Bütün bu yaraların sarılması, yurtlarından edilen Suriyelilerin tekrar evlerine dönmeleri kısa vadede tamamlanabilecek bir adım değildir. Gerekli hukuki ve siyasi altyapının oluşturulması, güvenli ortamın sağlanması, ekonomik faaliyetlerin işler hale gelmesi ve temel insani ihtiyaçların ve altyapının sağlanması, Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri sürecine ivme kazandıracaktır.

8 Aralık Suriye devrimi, Esed rejimi ve devrim karşıtlarına karşı zafer ve aynı zamanda devrimin ikinci aşamasının da başlangıcıdır. Devrimin ana hedef ve parametrelerinin kurumsallaşması bundan sonraki temel öncelik olacaktır. Şüphesiz ülke içinde ve dışında bulunan devrimin başarısız olmasına gayret gösterecek çok sayıda oyunbozan aktör olacaktır. Suriye’nin istikrara kavuşmasını engellemek isteyen çok sayıda aktörden çeşitli girişimler beklenebilir. Öte yandan sahadaki yeni durumu idrak eden bazı aktörler de bunu göz önünde bulundurarak saha gerçekliğiyle daha uyumlu tavırlar sergileyeceklerdir. Bu noktada diplomasi ve siyasi temaslar ön plana çıkacaktır.

Zayıf ve toplumsal meşruiyete sahip olmayan tepeden inmeci bir rejimin toplumsal kırılganlıklara ve çatışmalara neden olduğu ve iktidarı dış güçlere bağımlı kıldığı hem Suriye’de hem de birçok başka örnekte net bir şekilde ortaya kondu. Bölgedeki aktörlerin bir kısmı ve Batılı aktörler uzun yıllar Suriye’deki bu kırılganlıktan istifade ederek kendi nüfuz alanlarını genişlettiler. İç kırılganlıklarını dış askeri destekle sağlayan rejim, kendi halkının taleplerine duyarsız kaldı ve iktidarını sadece baskı araçlarıyla muhafaza etti. Asıl olan yeni Suriye'de bu kırılganlıkların önüne geçebilecek kuşatıcı bir siyasi yapının inşa edilmesi ve ülkenin yepyeni bir kimlikle kurgulanmasıdır. Suriye, temelleri sağlam kurgulanmış ve toplumsal meşruiyete dayalı yeni bir siyasi sistemin oluşmasıyla istikrara kavuşabilir.

Türkiye hep vardı

Herkesin Suriye devrimine, Suriye halkına sırtını döndüğü ve muhalefetini yalnız bıraktığı bir ortamda bile Türkiye mazlum Suriye halkına hiçbir zaman sırtını dönmedi. Türkiye iç ve uluslararası baskılara rağmen insani ve ahlaki duruşunu bozmadı. Türkiye süreç boyunca, Suriye halkının talepleri ve temel insani ihtiyaçlarının göz ardı edildiği ortamlarda devreye girdi ve uluslararası toplumu seferber etmeye çalıştı. Binlerce Suriyeli ülkelerindeki iç savaştan güvenli bölgelere kaçmak isterken yollarda, denizlerde boğularak hayatlarını kaybettiler. Çok büyük insani dramlara tanıklık ettik. Ayrıca devrilen rejimin hapishane ve işkence merkezlerinde neler yaşandığına dair öğrenilmesi gereken çok fazla şey var. Bütün bu unsurları kendi halkı üzerinde kullanmaktan çekinmeyen totaliter rejim, maalesef son dönemde yeniden uluslararası aktörler tarafından kabullenilme eğilimindeydi.

Türkiye’nin desteği olmasaydı Suriye muhalefeti nefes alamazdı. Devrim, belki de çok daha erken bir dönemde sönümlenip tarihin sayfalarındaki yerini alabilirdi. Suriye devriminin büyük bir katliam ve göç dalgasıyla tamamen dağıtılmasının önünde duran Türkiye’nin ısrarlı çabası ve destekleri oldu.

Türk halkının ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye halkına insani gerekçelerle verdiği destek Suriye halkının meşru taleplerini canlı tutarak devrim arzusuna nefes oldu. Birçok küresel ve bölgesel aktörün kolaya kaçarak tüm günahlarına rağmen Esed rejimini herhangi bir reform yapmaksızın veya bedel ödemeksizin yeniden meşru bir aktör olarak kabullendiği bir ortamda, Türkiye ilkeli tutumunu sürdürdü. Ankara bir yandan muhaliflere destek devam ederken diğer yandan Esed rejimiyle siyasi çözüm konusunda çağrıda bulundu. Mevcut bölgesel konjonktürün kendi lehine olduğunu hisseden ve bölge ülkelerinin çatışmalar konusundaki yılgınlığından istifade etmeye çalışan Esed rejimi Türkiye’nin uzattığı eli havada bıraktı.

Türkiye, Suriye’nin bütünlüğünü sağlayacak formülün kapsayıcı, kuşatıcı bir siyasi ve ekonomik sistem olduğu konusunda ısrarcı olan taraftı. Suriye halkının tamamını kuşatacak siyasi ve ekonomik yapı ihdas edilmeden devrimin altında yatan taleplerin tamamen sönümlenemeyeceği, Suriye’nin toprak ve nüfus bütünlüğünün sağlanamayacağı Türkiye’nin temel teziydi.

Bundan sonraki süreç Suriye açısından devrimin temel hedeflerinin kurumsallaştırılması istikametinde olmalıdır. Türkiye tıpkı daha önceki aşamalarda olduğu gibi yeni süreçte de Suriye halkına destek vermeyi sürdürecek ve kapasitesini artırmaya katkı sağlamaya devam edecektir.

[Prof. Dr. Talha Köse, Milli İstihbarat Akademisi Başkanıdır.]