Cezayir yeni bir değişim sürecini tetikleyebilir
Cezayir yeni bir değişim sürecini tetikleyebilir
Cezayir’de yaşanmakta olanlar, Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu yeniden hareketlendirme potansiyeline sahip. Gelişmeler bölgede yeni bir istikrarsızlık ortamı oluşturabilir.
2010 yılının son günlerinde Tunus’ta Muhammed Buazizi isimli seyyar satıcının, kendisini yakarak fitilini ateşlediği halk isyanı kısa sürede Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’ye sıçramış ve bu ülkeleri günümüze kadar devam etmekte olan bir istikrarsızlık ortamına sürüklemiştir. Diğer Arap ülkelerinde kısa süreli eylemlerle desteklenen ve “Arap Baharı” olarak isimlendirilen bu süreç, akamete uğramış gibi görünse de aslında ruhu itibariyle hâlâ devam ediyor. Başta ekonomik sıkıntı ve özgürlükler olmak üzere birçok konuda nefesi tüketilen geniş halk kesimleri, ekonomik refah ve özgürlük taleplerinden vazgeçmiş değil. Arap dünyasında derin bir istikrarsızlık meydana getirmiş olsa da 2011 yılında yaşanan olayların benzeri isyan hareketleri, günümüzde bazı Arap ülkelerinde yeniden tertiplenmeye çalışılıyor. Sudan başta olmak üzere, Tunus, Fas, Libya, Lübnan, Irak, Ürdün ve Cezayir'de halk zaman zaman yönetimi protesto etmek için sokaklara dökülmekte. Özellikle Sudan ve Cezayir’de gösteriler neredeyse ülkenin tamamına yayılmış bulunuyor.
Cezayir, şimdi dış müdahalelere daha fazla maruz kalacak bir ortama sürüklenmiş bulunuyor. Fransa, ABD, Çin ve AB kendilerine yakın bir yönetimin oluşması için çeşitli oyunlara başvuracaklardır. Öte yandan kendileri için bir tehlike olarak gördükleri İslamcı kanadın söz sahibi olmaması için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan ise ayrı bir çaba içerisine girecektir.
Arap Baharı’nın tohumu Cezayir’de atıldı
2011 yılında Arap ülkelerinde yayılan Arap Baharı sürecini en az hasarla atlatan ülkelerden biri, 90’lı yıllarda benzeri bir süreç yaşamış olan Cezayir oldu. Cezayir halkı, bu ilk deneyiminde süreci büyük kayıplar vererek yaşadı. Petrol fiyatları düşüp ülke ekonomisi krize sürüklenince 1988 yılında işsiz gençler başta olmak üzere Cezayir halkı, durumu protesto etmek üzere sokaklara döküldü. İnsanlar ülkenin sahip olduğu petrol ve doğalgaz gibi zengin yeraltı kaynaklarının talan edildiğini, kamuda yolsuzluklar yapıldığını düşünüyordu. Çıkan olaylarda pek çok kişi hayatını kaybetti. Ülkede tek siyasi güç olan Ulusal Kurtuluş Cephesi, gerilimi düşürmek için çok partili sisteme geçişi sağlayan anayasal değişikliğe gitti. Bunun üzerine 1989 yılında kurulan İhvan-ı Müslimin çizgisindeki İslami Selamet Cephesi, 1991 yılında yapılan seçimlerin ilk turunda büyük bir farkla birinci oldu. Bu durum, ülkeyi perde gerisinden yönetmekte olan askeri kanadı rahatsız etti. Zira bu partinin iktidara gelmesi durumunda tüm dengelerin değişeceği ve iktidarı elinde tutan oligarşinin tamamen etkisiz kalacağı belliydi.
Amerika başta olmak üzere Batılı ülkeler de İslami Selamet Cephesinden memnun kalmadı. Zira bu cephe, Birinci Körfez savaşında açıkça ABD’ye muhalif kalan cephede yer almıştı. Üstelik Filistin konusundaki tutumu da endişe vericiydi. Ülkedeki Fransız etkinliğini hedefe koyan İslami Selamet, Fransız dili ve kültürünün etkisini yok etmeyi temel hedef olarak belirlemişti. Bu yüzden Amerika ve Fransa Cezayir ordusuna seçimlerin ikinci turunu iptal etmesi için yeşil ışık yaktı. Bunun üzerine seçimler iptal edildi ve İslami Selamet Cephesi yasaklandı. Bu iptalin ardından çıkan olaylarda binlerce kişi hayatını kaybetti. Statükoyu korumaya kararlı olan ordu, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve güvenlik birimleri otoritelerini sürdürmeye ve ülkeyi yönetmeye devam ettiler.
İkinci dalganın ayak izleri görülmeye başladı
1999 yılında ülkenin başına geçen ve günümüze kadar iktidarını sürdüren Abdülaziz Buteflika, ülkeyi yönetirken bu dengeyi gözeten bir politika izledi. İstihbarat ve Güvenlik Dairesi’nin başındaki General Muhammed Tevfik Medyen, perde gerisinde en etkili rolü oynamaya devam etti. Buteflika döneminde halkı memnun etmeye yönelik bazı politikalar uygulanarak yönetime duyulan tepki azaltılmaya çalışıldı. Ancak özgürlükler konusunda sıkı bir politika izlenmeye devam edildi. Siyasi katılımdaki sıkıntılar ise hâlâ sürüyor. Petrol ve doğalgaz gelirleriyle ekonomide sağlanan nispi iyileşmeyle kısmi bir memnuniyet sağlanmış olsa da yolsuzluk söylentileri hükümetin en büyük handikabı olmaya devam etti. 2010 yılında devletin petrol şirketi Sonathrach’ın adı büyük bir yolsuzluk olayına karıştı. Ülkenin doğusunu batısına bağlayan otoban, halk arasında dünyanın en maliyetli yolu olarak anılmakta. Yönetimde etkili olan bürokrasinin çeşitli yolsuzluklarda bulunduğu, devlette rüşvetin yaygınlaştığı halk arasında genel kabul gören bir husus.
Olayların patlak verdiği bugünlerde, 1980’li yılların sonunda yaşanan duruma benzer bir durum yaşanıyor. Fiyatlarda yaşanan düşüşten dolayı petrol gelirleri azalmış ve ülke ekonomik bir krizle karşı karşıya kalmış bulunuyor. Bütçe açığı yaklaşık ikiye katlanmış durumda. İşsizlik oranı yüzde 30’la, sınırları zorlamakta. Cezayir parası her geçen gün değer kaybediyor, fiyatlar da artıyor. Devletin sağladığı bazı desteklerin kaldırılması gündemde.
1999 yılında iktidara gelen ve dört dönemdir devletin başında bulunan Buteflika, 2013 yılında yakalandığı hastalıktan bir türlü kurtulamadı. Tekerlekli sandalyeye mahkum olan ve o tarihten bu yana halkın önüne neredeyse hiç çıkmayan Buteflika’nın yerine, ülkeyi askerlerin yönettiği bilinen bir husus. Buteflika bu felçli haliyle 18 Nisan'da yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 5. defa aday olacağını bildirince büyük bir tepkiye yol açtı. Rüşvet ve yolsuzluklara büyük bir kızgınlık duyan halk, bunun sebebini Buteflika’nın bu iktidarsızlık haline bağlamakta. Buteflika’nın bir kalkan olarak kullanıldığını düşünen ve ülkeyi perde gerisinden yöneten askeri ve bürokratik oligarşiye kızgınlık duyan halk, sokaklara dökülmüş bulunuyor.
- Yaşanan olaylarda dış etkenler
Cezayir’de yaşanmakta olan olayları sadece Buteflika’ya duyulan tepkiyle izah etmek şüphesiz ki eksik bir değerlendirme olacaktır. Buteflika’nın şahsında işsizlik, yolsuzluk ve hayat pahalılığı gibi hususlara duyulan tepki, gösterileri başlatmış bulunmakla birlikte, içerideki iktidar mücadelesinde yer alan aktörlerin ve dış güçlerin olayları manipüle etme ihtimali de oldukça yüksek. Buteflika yandaşları, iktidarlarını kaybetmemek için onu yeniden aday olmaya zorladılar. Buteflika’nın zamanının dolduğunu düşünen güçlerin, inisiyatifi elden kaçırmamak için yeni bir dizaynda bulunmak üzere harekete geçmiş olmaları da uzak bir ihtimal değil. Zira Cezayir, jeostratejik konumu, zengin doğalgaz ve petrol yataklarıyla küresel güçlerin büyük ilgi duyduğu ülkelerden biri. Cezayir’de yaşanmakta olan olaylar, Mısır başta olmak üzere kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu yeniden hareketlendirme potansiyeline sahip. Burada yaşanmakta olan gelişmeler bölgede yeni bir istikrarsızlık ortamı oluşturabilir. Bu durum, başta İsrail’in güvenliğine yönelik tedbirler olmak üzere, bölgede oluşturulmaya çalışılan yeni dizayn için bir tehlike arz ediyor. Bu yüzden Cezayir’in kendi kaderine terkedilmesi mümkün değildir. ABD ve Fransa başta olmak üzere Batılı ülkelerin, yaşananları uzaktan izlemeleri beklenmemeli. ABD’nin “Cezayir’de gösteri hakkını destekliyoruz” açıklaması bu ilginin ipuçlarını şimdiden vermiş durumda.
Dalga dalga yayılan eylemler üzerine, Buteflika 11 Mart 2019 tarihinde seçimlerin ertelendiğini, kendisinin aday olmayacağını ve yeni bir hükümet kurulacağını açıklamak zorunda kaldı. Gösterilerin önlenemez bir hal alması, Buteflika ve yandaşlarına başka bir yol bırakmamıştır. Ancak bu istifa, Buteflika yandaşlarının inisiyatifi tamamen elden bırakacağı anlamına da gelmemeli. Seçimlerin belirsiz bir şekilde ertelenmesi ve yeni bir hükümet kurulacağının ilan edilmesi Buteflika’nın bu niyetinin ipuçlarını veriyor. Oysa eylemlerin amacı Buteflika’nın seçimlerden çekilmesi ve şeffaf, özgür seçimlerin yapılmasıydı. Fazla inandırıcı bulunmayan bu açıklamanın, eylemciler üzerindeki etkisinin ne olacağı önümüzdeki günlerde belli olacaktır.
- Ülkede bir devrim beklenmemekte
Buteflika adaylığını geri çekmiş olsa da ülkede bir devrimin veya yönetim değişikliğinin yaşanma ihtimali hâlâ oldukça zayıf. Ordu, tüm tepkilere rağmen inisiyatifi elden bırakmayacaktır. Yola devam etmesi artık imkansız hale gelmiş bulunan Buteflika’nın yerine yeni bir aday koyarak yönetimi elinde tutmaya çalışacaktır. Muhalefet saflarındaki çeşitlilik de ordunun bu arzusunu gerçekleştirmeye fırsat sunuyor. Zira daha çok üniversitelerin ve sendikal hareketlerin öncülük ettiği gösterilere birbirine oldukça uzak olan sosyalist hareket ve İslamcı eğilimlerin önemli oranda destek verdiği biliniyor. Diğer bir ifadeyle gösteriler, aynı hedefte buluşan tek bir odaktan yönetiliyor. Eylemlerin herkes tarafından kabul edilen ortak bir liderliğinin bulunmaması, iktidara ulaşma şansını azaltıyor. Yaşananların sebebi olarak görülen Buteflika’ya duyulan kızgınlık, göstericileri eylemlerde birleştirmiş olsa da, ileride onları bir arada tutabilecek ortak bir hedef söz konusu değil.
Cezayir ordusu, ülkeyi kaosa sürükleyecek bir duruma müsaade etmeyeceğini açıklamış bulunuyor. Olayların daha fazla büyümesi durumunda ordunun Mısır’da olduğu gibi gösterileri kontrol altına almak için kuvvete başvurması ihtimal dahilinde.
Ülke siyasetinde hâlâ önemli bir ağırlığı bulunan Fransa, Cezayir’deki kazanımlarını belirsizliğe sürüklememek için Buteflika ekibinin söz sahibi kalmasına çalışacaktır. Zira statükonun muhafazası, Fransa’nın çıkarları açısından en elverişli seçenek. Bunu açıklamaktan çekinse de, Fransa, gösteriler hakkında sessizliğini koruyarak zımnen buna destek vermiş bulunuyor.
Batılı bazı ülkeler doğal gaz ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü Cezayir’den temin etmekteler. Ülkede yaşanacak bir istikrarsızlık, bu ülkelerin de işine gelmeyecektir. Yaşananlara karşı şimdiye kadar sessizliğini koruyan Batılı ülkelerin, ilerleyen günlerde nasıl bir tutum ortaya koyacakları henüz bilinmiyor. Amerika Birleşik Devletleri ise Cezayir’de bir yönetim değişikliğine razı olmuş gibi görünse de bunu henüz açık etmiyor. Mevcut yönetimin Fransa politikalarına yakın durması, Suriye konusunda ABD’nin yanında durmayarak Esed yönetimine açık destek vermesi, Amerikan yönetiminde bir memnuniyetsizlik doğurmuştu. Şimdiyse Buteflika’nın adaylıktan çekilmesiyle yeni bir durum ortaya çıktı. ABD, bunu fırsata çevirmenin hesabını yapacak, ülkede oluşacak yeni yönetimin kendi çıkarlarına zarar vermeyecek bir şekilde oluşması için çaba sarf edecektir.
Cezayir, şimdi dış müdahalelere daha fazla maruz kalacak bir ortama sürüklenmiş bulunuyor. Fransa, ABD, Çin ve AB kendilerine yakın bir yönetimin oluşması için çeşitli oyunlara başvuracaklardır. Öte yandan kendileri için bir tehlike olarak gördükleri İslamcı kanadın söz sahibi olmaması için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan ise ayrı bir çaba içerisine girecektir.
Ülkedeki iktidar mücadelesinde, Müslüman Kardeşler çizgisindeki İslamcı hareket, Buteflika’dan umudunu kesmiş olan ordu içindeki aşırı seküler kanat ve Buteflika yandaşları olmak üzere üç gücün öne çıktığı söylenebilir. Ülkede şeffaf ve özgür bir seçimin yapılacağına fazla ihtimal verilmiyor. Zira böyle bir seçimin yapılması durumunda bunun galibinin geniş tabanlı İslamcı hareket olacağı bellidir. Bu durumda iktidarın, ordu içindeki iki kanattan hangisinde kalacağı hususu merak konusudur. Önümüzdeki dönemde cevabı aranacak soru, ordu içindeki Buteflika yandaşlarının mı yoksa aşırı seküler kanadın mı galip geleceğidir.
[Doç. Dr. Enver Arpa Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü (DOAF) müdürüdür]
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.