Abdullah Haktankaçmaz
Köşe Yazarı
Abdullah Haktankaçmaz
 

VAROLUŞUN TEMEL İLKESİ

Yaratılan her şey zamanla tekâmül ederek değişmektedir, gelişmektedir. Birçok şeyden üstün ve mükemmel yaratılmış olan insan, bu tekâmülde başı çekmektedir. Bu biyolojik ve ruhsal gelişmede “ ilkel insan ” varlığını bedeni üzerinden tanımış, bedenine hizmet ederken de ruhu fark etmiş ve sosyalleşmiştir. Şimdilerde ise: İnsan; ruhu kavradıkça kendini bileceği ve tekâmülü derecesinde, gitmesi gereken yere doğru yol almaktadır. Bu yolculuğun varoluş ilkesi; tekâmül basamaklarını çıka, çıka mükemmele kavuşmaya çalışmaktır. Üzüntü, başarısızlık, sakatlık, yokluk, kuraklık, hastalık, kıtlık, sabır, musibet, tevazu, korku, açlık, ölüm vb… Tekâmül yolculuğunun gerçeklerinden bazılarıdır. Bütün bunlar insan ruhunu olgunlaştırmak, tekâmül ettirmek için Yaratıcının koyduğu aşamalar ve sınavlı geçitler dizisidir. Dikkatimizi biran insandan, insanın bulup geliştirdiklerine çevirelim. Örneğin: Basit bir abaküsün insan tarafından basamak, basamak geliştirilerek nasıl önce hesap makinesine, sonra bilgisayara dönüştürüldüğüne çok kısa bir göz atalım: Sayı saymak insanlık tarihi kadar eskidir. İnsan önceleri bunun için parmaklarını kullanıyorken, bundan 5000 yıl önce abaküsü bulmuş, uzun zaman sonra rakamların kullanılmaya başlamasıyla ilk hesap makinesini yapmıştır. Günümüzde Japonların geliştirdiği ve Mental Aritmetiğin temel aracı olan soroban (sayma tepsisi) de bir abaküstür. Tarihin en büyük buluşlarından biri olan bilgisayarın çalışma prensibine dayanan ilk hesap makinesini 19. yy da İngiliz Charles Babbage yapmıştır. Ama adına Analytical Engine (çözümlemeli veya analitik makine ) dediği buhar güçlü tarihin ilk bilgisayarı düşünce aşamasında kalmıştır. 1948 de transistorların keşfi ile bilgisayar hızla gelişmiş, birçok aşamadan sonra bu gün kullandığımız özellikteki bilgisayarlar yapılmıştır. Tarih buna bezer örneklerle doludur. Bu buluşların ortak özellikleri hepsinin bulunduktan sonra zamanla değişmeleri ve gelişmeleridir. Çok değil önümüzdeki beş yılsonunda teknoloji firması IBM’e göre bilgisayarlar: Duymak, koklamak, görmek ve dokunmak gibi fiziksel hisleri taklit edebilecek. İnternet alışverişleri ürünlere dokunularak yapılabilinecek. Doktorlar hastalarını bir tablet aracılığı ile muayene edebilecek. Bilgisayar gördüğünü anlayabilecek, bebeklerin neden ağladığını söyleyebilecek. İnsanların duymadığı sesleri duyabilecek. Hastalığımızı önceden haber verebilecek. Üç boyutlu yazıcılarla, kobay olarak kullanılacak iç organlar üretilebilecektir. İleriki zamanlarda da bu özelliklere daha neler ekleneceğini belki tam olarak bilemeyiz ama mükemmele doğru yol alınacağını tahmin edebiliriz. Ele aldığımız bu örnekten de anlaşılıyor ki: Allah insana tekâmül etme ve ettirme görevini yüklemiştir. Diğer bir ifadeyle: Gelişme ve tekâmül ilahi bir kanundur. Bize düşen ise: Okuyarak, görerek, düşünerek, sorgulayarak, araştırarak, öğrenerek ve uygulayarak bu ilahi emre uymaya çalışmak, her tedbire rağmen verdiğine sabırla hamd etmektir. Nasıl ki tohumdan bitki olur, sonra yaprak ve çiçek açar, çiçek meyveye dönüşür, sonra olgunlaşır, lezzetlenir, tohumunu verir ve bu dönüşüm tekrar eder. İnsan ruhu da böyledir: İyi veya kötü yaşadıklarından, gördüklerinden, deneyimlerinden ders çıkarır, okuyan, merak eden, öğrenen, düşünen, sorgulayan, araştıran ve bunlardan elde ettikleri deneyimleri özümseyerek kendini geliştirmeye çabalar. Ve çabası derecesinde olgunlaşır, tekâmül eder. Kur’an-ı Kerimin: “ Oku! ”, ” Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ”,“ Aklınızı kullanın” , “ Allah musibeti aklını kullanmayanların üzerine yağdırır “ ,“ İlim sahipleri daha iyi anlar ”, ” Ey insan! Kuşkusuz sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba sarf etmektesin, nihayet ona varacaksın.” Gibi emir ve duyuruları, Hz. Muhammed’in: “ İki günü bir olan zarardadır.”, “İlim Müslüman’ın yitiğidir, gördüğü yerde onu almalıdır.” Gibi hadisleri, düşünenlerin: “ Gerçek yaşam düşüncedir.”, “ Ancak merak, coşku ve cesaretini sürdürebilenler yeteneklerini kullanabilirler.”, “ Varoluş tekâmüle bağlıdır.”, “ Beyinin gıdası öğrenmedir. Gibi söylemlerin hepsi varoluş temel felsefesinin tekâmül olduğunu söylerler... Mevlana bu konuda çağlar ötesinden şöyle seslenirken: ” Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum. Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum. Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum. Öyleyse ölümden korkmak niye? Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm, ya da alçaldığım görüldü mü? Bir gün insan olarak ölüp, ışıktan bir yaratık, rüyaların meleği olacağım. Fakat yolum devam edecek. Allah’tan başka her şey kaybolacak. Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım. Yıldızların üstünde bir yıldız olup, doğum ve ölüm üzerine parlayacağım.” der. Sonuç olarak: İnsan, ancak; olgunlaşmaya ve tekâmül etmeye çaba gösterdiği ve tekâmül edip olgunlaştığı derecede insandır. Tin suresinde bahsedilen esfelesafilinden, yani konulduğu aşağıların aşağısından kurtulup, gitmesi gereken yere, mükemmele, Yaradan’ına doğru yol alması da bu sayede mümkün olur... Ne mutlu hedefine mükemmelliği koyup yaşamınca ona varmaya çabalayanlara ve tekâmül edip olgunlaşanlara... Selam ve muhabbetim onlara gitsin. ESEN KALIN
Ekleme Tarihi: 28 Kasım 2023 - Salı

VAROLUŞUN TEMEL İLKESİ

Yaratılan her şey zamanla tekâmül ederek değişmektedir, gelişmektedir. Birçok şeyden üstün ve mükemmel yaratılmış olan insan, bu tekâmülde başı çekmektedir. Bu biyolojik ve ruhsal gelişmede “ ilkel insan ” varlığını bedeni üzerinden tanımış, bedenine hizmet ederken de ruhu fark etmiş ve sosyalleşmiştir. Şimdilerde ise: İnsan; ruhu kavradıkça kendini bileceği ve tekâmülü derecesinde, gitmesi gereken yere doğru yol almaktadır. Bu yolculuğun varoluş ilkesi; tekâmül basamaklarını çıka, çıka mükemmele kavuşmaya çalışmaktır. Üzüntü, başarısızlık, sakatlık, yokluk, kuraklık, hastalık, kıtlık, sabır, musibet, tevazu, korku, açlık, ölüm vb… Tekâmül yolculuğunun gerçeklerinden bazılarıdır. Bütün bunlar insan ruhunu olgunlaştırmak, tekâmül ettirmek için Yaratıcının koyduğu aşamalar ve sınavlı geçitler dizisidir. Dikkatimizi biran insandan, insanın bulup geliştirdiklerine çevirelim. Örneğin: Basit bir abaküsün insan tarafından basamak, basamak geliştirilerek nasıl önce hesap makinesine, sonra bilgisayara dönüştürüldüğüne çok kısa bir göz atalım: Sayı saymak insanlık tarihi kadar eskidir. İnsan önceleri bunun için parmaklarını kullanıyorken, bundan 5000 yıl önce abaküsü bulmuş, uzun zaman sonra rakamların kullanılmaya başlamasıyla ilk hesap makinesini yapmıştır. Günümüzde Japonların geliştirdiği ve Mental Aritmetiğin temel aracı olan soroban (sayma tepsisi) de bir abaküstür. Tarihin en büyük buluşlarından biri olan bilgisayarın çalışma prensibine dayanan ilk hesap makinesini 19. yy da İngiliz Charles Babbage yapmıştır. Ama adına Analytical Engine (çözümlemeli veya analitik makine ) dediği buhar güçlü tarihin ilk bilgisayarı düşünce aşamasında kalmıştır. 1948 de transistorların keşfi ile bilgisayar hızla gelişmiş, birçok aşamadan sonra bu gün kullandığımız özellikteki bilgisayarlar yapılmıştır. Tarih buna bezer örneklerle doludur. Bu buluşların ortak özellikleri hepsinin bulunduktan sonra zamanla değişmeleri ve gelişmeleridir. Çok değil önümüzdeki beş yılsonunda teknoloji firması IBM’e göre bilgisayarlar: Duymak, koklamak, görmek ve dokunmak gibi fiziksel hisleri taklit edebilecek. İnternet alışverişleri ürünlere dokunularak yapılabilinecek. Doktorlar hastalarını bir tablet aracılığı ile muayene edebilecek. Bilgisayar gördüğünü anlayabilecek, bebeklerin neden ağladığını söyleyebilecek. İnsanların duymadığı sesleri duyabilecek. Hastalığımızı önceden haber verebilecek. Üç boyutlu yazıcılarla, kobay olarak kullanılacak iç organlar üretilebilecektir. İleriki zamanlarda da bu özelliklere daha neler ekleneceğini belki tam olarak bilemeyiz ama mükemmele doğru yol alınacağını tahmin edebiliriz. Ele aldığımız bu örnekten de anlaşılıyor ki: Allah insana tekâmül etme ve ettirme görevini yüklemiştir. Diğer bir ifadeyle: Gelişme ve tekâmül ilahi bir kanundur. Bize düşen ise: Okuyarak, görerek, düşünerek, sorgulayarak, araştırarak, öğrenerek ve uygulayarak bu ilahi emre uymaya çalışmak, her tedbire rağmen verdiğine sabırla hamd etmektir. Nasıl ki tohumdan bitki olur, sonra yaprak ve çiçek açar, çiçek meyveye dönüşür, sonra olgunlaşır, lezzetlenir, tohumunu verir ve bu dönüşüm tekrar eder. İnsan ruhu da böyledir: İyi veya kötü yaşadıklarından, gördüklerinden, deneyimlerinden ders çıkarır, okuyan, merak eden, öğrenen, düşünen, sorgulayan, araştıran ve bunlardan elde ettikleri deneyimleri özümseyerek kendini geliştirmeye çabalar. Ve çabası derecesinde olgunlaşır, tekâmül eder. Kur’an-ı Kerimin: “ Oku! ”, ” Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ”,“ Aklınızı kullanın” , “ Allah musibeti aklını kullanmayanların üzerine yağdırır “ ,“ İlim sahipleri daha iyi anlar ”, ” Ey insan! Kuşkusuz sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba sarf etmektesin, nihayet ona varacaksın.” Gibi emir ve duyuruları, Hz. Muhammed’in: “ İki günü bir olan zarardadır.”, “İlim Müslüman’ın yitiğidir, gördüğü yerde onu almalıdır.” Gibi hadisleri, düşünenlerin: “ Gerçek yaşam düşüncedir.”, “ Ancak merak, coşku ve cesaretini sürdürebilenler yeteneklerini kullanabilirler.”, “ Varoluş tekâmüle bağlıdır.”, “ Beyinin gıdası öğrenmedir. Gibi söylemlerin hepsi varoluş temel felsefesinin tekâmül olduğunu söylerler... Mevlana bu konuda çağlar ötesinden şöyle seslenirken: ” Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum. Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum. Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum. Öyleyse ölümden korkmak niye? Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm, ya da alçaldığım görüldü mü? Bir gün insan olarak ölüp, ışıktan bir yaratık, rüyaların meleği olacağım. Fakat yolum devam edecek. Allah’tan başka her şey kaybolacak. Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım. Yıldızların üstünde bir yıldız olup, doğum ve ölüm üzerine parlayacağım.” der. Sonuç olarak: İnsan, ancak; olgunlaşmaya ve tekâmül etmeye çaba gösterdiği ve tekâmül edip olgunlaştığı derecede insandır. Tin suresinde bahsedilen esfelesafilinden, yani konulduğu aşağıların aşağısından kurtulup, gitmesi gereken yere, mükemmele, Yaradan’ına doğru yol alması da bu sayede mümkün olur... Ne mutlu hedefine mükemmelliği koyup yaşamınca ona varmaya çabalayanlara ve tekâmül edip olgunlaşanlara... Selam ve muhabbetim onlara gitsin. ESEN KALIN
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.