"İlk olarak bugünkü Rusya'nın temelini oluşturduğu SSCB ve Varşova Paktı üyesi ülkelerin karşıt ideolojilerinde olan Nazi Faşizmine farkındalık uyandırmak amacıyla; 1 Eylül Barış günü olarak ilan edilmiştir. Bu ülkelerin 1 Eylül'ü seçme nedeni: Almanya'nın 1 Eylül 1939'da Polonya'yı işgal ederek 2. Dünya Savaşını başlatmasıdır.
İlginç değildir, adetleri üzeredir ki: toplumun yararlı gördüğü genel kabul görmüş çok şeyi kendine mal ettiği gibi Emperyalizm, Yaz tatili sonrasında her Eylül'ün 3. Salısını, Toplantılarının Salı gününün açılış gününe denk gelmesi hasebiyle "International Day of Peace" yani Türkçesi Uluslararası Barış Günü adıyla BM'nin 57. Birleşkesinde kabul etmiştir.
Bu kabulden 20 yıl sonra her Eylül'ün 3. Salısı değil de 21 Eylül'e Sabitlenmiştir Barış Günü BM Genel Kurul kararı ile 2001'de.
Bu Barış söylemleri gözlemlediğimiz üzere Dünya Savaşlarında Almanya vb. düşman olgular günah keçisi ilan edilerek bu semboller üzerine inşa ediliyor.
Dünya Baronlarından David ROCKFELLER, 2. Dünya Savaşından yıllar sonra çatışmaların gerçek iç yüzünü söyle açıklıyordu: "Atom bombasını Almanya'ya atamazdık, çünkü orada çok sayıda Yahudi yaşıyordu, bu yüzden Japonyayı seçtik" Yıllar önce bu röportaj ilk verildiğinde ben buradaki Amerikan-İsrail ikizlerin lokal destekçilerinden birine "Bu adam bunları nasıl bu kadar rahat açıklıyor" diye sordum.
Aldığım cevap "Aradan yılların geçtiği ve olayın soğuduğuna" dairdi. Hakikaten bu bizlere ilk etapta basit gelen söylem: çok doğru bir analizdi. Bırakın ülkemizdeki her kesimin entelinden savaşı çıkaranların bu Barış gününe (Sosyal Medya'dan da olsa) alkış tutacakları bir tarafa, küçük Japon çocuklardan toplanılan paralarla bu Barış Günü Projesi kapsamında yaptırılan çan her 21 Eylül günü çalınmaktadır. Yukarıdaki paragraflarda ki olayları günümüz gençlerinden birine tam olarak idrak ettirebilirsek vereceği tepki şu olur: "Şaka gibi!" Hem bir ülkeye Dünyanın en Şedid bombasını at katliam yap, sonra savaşın suçlusu olarak başka ülkeyi çıkar, yıllar sonra adamlardan para topla çan yaptır, üstüne de "Çok Yaşa Mutlak Barış" yazdır. Alt mesaj olarak da misyonerliği pompala. Peki, bizler bu Barış söylemlerine inanıyor muyuz?
Maalesef biz'in içinde inananlar, alkışlayanlar, bizleri komplo teorisyeni olarak suçlayanlar var. Bugün Ortadoğu'da, Kuzey Afrika'da, Güney Asya'da Müslümanlara oynanan korku filminin rejisörleri, Dünya Barış Günü'nü kutluyor, kutlatıyor. Bize düşen, hiçbir şey bilmiyorsak bilenlere bizden önceki büyüklere uymaktır. Barış Pıtırcığı ilan edilen koca evliya Mevlana Celaleddin Hz.leri, Moğol ordusuna karşı en önde yürüyen bir yiğitti. Gönül adamı diye yutturacakları Mehmet Akif, teşkilatı mahsusa elamanıydı. Hayat-i Harrani Hz.leri Selahaddin-i Eyyübi'nin arkasındaki manevi güçtü.
Sadat-ı Nakşibendi silsilesinden Şeyh Muhammed Diyaüddin Hz.leri Rus cephesinde savaşırken Gazi olup kolunu kaybetti vb. onca gazi, şehit. Değerli yazar A. Cahit ZARİFOĞLU ne kadar anlamlı özetlemiş, makalede anlatmaya çalıştığım meseleyi alttaki satırlarında: "Dedi ki: Sen şairsin, elindeki bu taş ne? Dedim ki: Şair âşka boyun eğer, zulme değil"