Son yıllarda İslami çizgideki insanların derinlemesine düşünemediğine dair bir algı operasyonu var.
Kelime manası “Alçak” olan Dünya’ya, getirdiği menfaatlere, şana şöhrete, riyakârlıklara karşı bile isteye ebedi hayatı tercih etmek anlaşılır bir durum değil liberal, materyalist zihniyetçe.
Oysa biz 1400 yıldır aynı düşünce yapısındayız kandırılmıyoruz, algılardaki gibi aptallık etmiyoruz.
Köklü kuvvetli kalabalık orduları olan Bizans İmparatorluğunun üzerine; miladi 629 yılında sayıca düşmana nazaran çok az olan orduları göndermesinin akabinde; Hz. Muhammed (s.a.v.) komutanların evlerine taziyeye gitti.
O devrin kuş uçurma haber teknolojisinde cepheden malumat gelmesi mümkün değilken; Peygamber Efendimiz gittiği evlerde savaşın hararetini ve askerlerimizin ölümlerini anlattı.
Cafer’in kolunu vücudunu kesiyorlar, kesilen kollarının yerine Allah (c.c.) ona kanat taktı buyurdu Resulallah ve mevzubahis komutanımızı tarih şöyle andı “Cafer-i Tayyar” (Uçan Cafer)
Bu zihniyetteki Peygamberimizin soyundan gelen, genetiğine binaen misyonunu taşıyan ve ülkemizde yaşayan Seyyid Taceddin EROL, 90’lı yıllarda ofis zincirlerinin kurduğunda ağabeyime refaket ettiğimden ben de bazı iç stratejik çalışmalarına yakınen şahid oldum.
Tüm ülke genelinde bir şehirden başka bir şehirdeki evin satışını sağlayacak bir sistem kuruluyordu ve tekstil mağazaları zinciri.
Bu sistemi herhangi bir tüccarda kurabilir ne özelliği var diyecekseniz; müşteriye halka geniş imtiyazlar sağlanıyordu.
Öyle bir kontrat kâğıtları hazırlanıyordu ki: bu kurum kiracıya karşı ev sahibi, ev sahibine karşı kiracı konumuna geliyordu. Yani işlemler bitmiyordu tüm süreçte mesuliyeti alıp elini taşın altına koyuyordu. Giyim mağazaları için banka atm kartlarına benzeyen özel kartlar bastırılıyordu imtiyazlar içeren.
Bu kurumlar zincirininse çok anlamlı bir ismi vardı ve bugün insanları aşağılama, küçümseme kelimesi yerine kullanılan “Saf” ile başlıyordu reklama girmesin diye tamamını yazmadığım markanın adı.
“Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yohsa cihana günde bin âdem gelir gider“
Tercümesi (Bu dünyaya geldiğin gibi temiz ve güzel gelip gitmektir marifet; yoksa bu köhne değirmene günde binlercesi gelir, gider.)
Peki dertleri nedir: Ehlibeytin ki başkalarına zarar gibi görünen durumlara düşüyorlar. Ardlarından gelenleri de bu zarara mı sokuyorlar?
Savaş meydanına kendisi için kurulan tahtta Mute’de ölümleri seyreden Bizans Kralının hatıratında aynen şöyle geçiyor: “Bu kadar az kişiyle bizimle savaşmaya kalkıyorlar bu Müslümanlar umarım sayı saymayı öğrenirler, bir de üzerimize yürüyen askerler “Allah-u Ekber” diye garip nidalarla bağırıyorlardı”
Kürtçe bir deyimimiz vardır: “Davaye Allah-ü Ekber” diye. O gün ve günden bu yana inançları uğruna ölümü göze alanların gazvesinde düşmanın yüzüne tebliğde bulunurken maksadı aynıdır: “Allah-ü Ekber”(Allah en büyüktür)
Mahsuni Şerif’in ismi ezeldir
Her ezel yaprağın sonu gazeldir
Gün olur sevdiğim zarar güzeldir
Hatır için olsun sat karı karı.