Selamun Aleyküm,
Sürahi bardağı doldurur. Bardak sürahi boşalınca geri onu doldurur.
Bizler de öğrencilerimize bir şeyler aktarıyoruz. Yeri geliyor onlardan aynı dersi alıyoruz.
Geçmiş Başkanlarımızdan birini Osmanlı Sadrazamlarımız gibi kuvvetlendirmiştik. Donanımında da çekip çevirmek vardı.
Öyle ki Müdür, ben, öğrenciler hepimiz ona tabiydik. Hatta M.E.M. ile dahi bu muhatap oluyordu.
Hal böyle olunca bizi yönlendirebiliyordu. Bir gün gelip beni bir öğrenciye karşı çok fena gaza getirdi.
Okul içinde göremedim. Yorgunluğun üstüne ders sonrası o anın stresiyle çocuğu dışarda yakaladık.
Üzerine nasıl yürüdüysem, hatırlamıyorum. "Koroya niye gelmediğini" sorduğumda; önce biraz kekeledi. Sonra altın değerinde şu cümleyi bize nakşetti.
"Hocam sizin karşınızda bir hata yapmaya korkuyorum. Onun için ben gelmeye çekiniyorum"
Meğer zaten Başkanımız da kuzeniyle arası açıkmış, beni kışkırtarak ondan intikam almak istemiş. Ben Yusuf'a köpürürken kıs kıs gülüşü lisan-ı hal ile oyunbaz & muzipliğini belli ediyordu.
Türkçesi, aksanı da iyi değildi garibin. Haklıydı kendi bakış açısıyla. Yazık hürmetinden, bizi mahcup etmemek için koroya katılmaya çekiniyormuş aslında.
Tıpkı diğer yanındakilerin tümü alev almasın diye aynı sıradaki kibrit çöpünün geri çekilmesi gibi.
Yıllar önce Grup Dergah'tan Ziya Hafız(DEMİRBAŞ) ağabeyim, sormuştu: "Ahmet bu eserde ne anlatmak istiyorsun" diye.
İşte Yusuf'un da benim de bu tasavvuf yolunda olanların da üstteki örneğimizde ve alttaki eserimizdeki gibi el-pençe-divan edepte duruş hali:
"Nice yoldan geriyiz /
Alem sanar deliyiz /
Hakk katında veliyiz /
Nakşibendi gülüyüz"