(Yazı dizimizin devamı)
Babasının görevi esnasında Siirt/Baykan ilçesinde doğan Abdulhakim-EL HÜSEYNİ, Seyyid olması(Peygamber efendimizin neslinden gelmesi) münasebetiyle soy ismini Kerbela şehidi Hz. Hüseyin Efendimizden almıştır.
Bununla birlikte ileri yaşlarında kendi dergahını şartlar gereği Taruni, Bilvanis, Kadiri Köyleri Kozluk, Kahta kazalarına taşımışsa da 1 müddet kaldığı köyle lakaplandırılmıştır: Gavs-ı Kasrevi namıyla.
Çocukluğuna dönecek olursak; Babası küçük yaşta vefat etmişti, Tekke ve Zaviyelerin kapatılması ile(yatılı kaldığı medreseden ayrılmak zorunda kalıp) henüz ortaokul çağında iken açıkta bırakılmıştı.
O zaman tel örgüler, devlet sınırları arasından geçişin kaçakçılık sayılmasına rağmen 1evvelki makalemizde işlediğimiz Şah-ı Haznenin yanına gitti tahsilinin devamı için.
Mayına basma(hayati tehlikeyi göze alarak) kendi memleketiyle Suriye'deki medrese arasında mekik dokudu.
30'lu yaşlarında Şah-ı Hazne'den icazetini alınca Güneydoğunun farklı bölgelerinde ilim yayma hizmetini sürdürdü.
Eskiden geçmiş namazların edası, borçların ödenmesi, imtihan edilmesi vb. gibi müritlere katı tarikata kabul kuralları konulurken "artık devir iman kurtarma devridir" deyip Mevlana öğretisiyle "Ne olursan ol gel" çağrısı yaptı.
Talebeler yetiştirdi. Dersleri (Sohbetleri) kitap haline getirildi.
1972'de Rahatsızlandığında önce D.Bakır'a ardından Ankara'ya kaldırıldı. Ameliyat edilse de vefat etti. Sevenleri tarafından Markad adlı türbesi hala ziyaret akınına uğramaktadır.
Vefatından evvel Kendisini muhabbeti olan ve Güneydoğu sıcağında rahatsız olduklarını düşünen yazar Dr. Ahmet ÇAĞIL, bir arabasını satıp soğuk su içsinler diyerek aldığı buzdolabını hediye getirmiştir A.Hakim EL HÜSEYNİ Hz.lerinin dergahına.
Ve bir röportajında şöyle demiş ÇAĞIL: "Bunca yıllık doktorum kalbimin yerini 1 köy yerinde Hocamızın yanında öğrendim"
(devamı var)