Büyük Selçuklu Komutanı, “Tuğrul Bey, 1062 yılında Azerbaycan ve Erran’a gelerek Anadolu’da sürdürülen askerî hareketi denetledikten ve Yakuti’ye “Bu harekât başkomutanlığına devam etmesini” bildirdikten sonra Irak’a gitti. Yakuti, Horasan Sâlârı ve * Cemcem (Erzurum’da türbesi olan Cemceme Sultan olabilir?) adlı emîrlerle birlikte Anadolu sınırlarını yeniden aşıp, Ergani ve yörelerini (Bagin ve Tulhum’u) akınlara tâbi tuttu; ayrıca Selçuklu vasalı Diyarbekir emîri Nasr ile birlikte Dicle ve Fırat havzalarını istila etti.”1
“Bir toprağın vatan olması için oraya insanoğlunun canı ve kanı gibi kendisine bağlı destanları, düşleri, türbeleri ve mezarları sinmeli. Coğrafya’yı Ordular kuşatır, fakat vatanı halk yaratır. Bu toprağın gerçek fatihi ve sahibi onun türbeleri, yatırları, şiirlerinin omzuna yaslanan destanlarıdır.”2
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ozanların böylesine, destanlarında aradığımız bu sisli izler belli bir yerde noktalanıyor. Ünlü Türkmen şairi Ahmet Arif’in “Kirven ahvalimiz aynen böyle yaz, rivayet sanılır yoksa” dediği gibi. Artık Efsaneye dönüşmüş o izleri o izlerin ışığında bu alp erenlerin türbelerinden alacağımız kimi tarihsel görüntülerle gerçeği aydınlatmak biz araştırmacılara kalıyor.
“Biz, destan motiflerine bugün efsane gözüyle bakarız. Oysa bunlar kendilerini meydana getiren kavimlerin inandıkları ve coşkunlukla yad ettikleri bir tarihtir.”3
Bu tarihte karşımıza birçok efsane çıkmaktadır ki, bu efsane konusu itibarı ile yöredeki coğrafya ya gelen ilk devir Selçuklu kumandanlarının inançsal olarak “Ali” yanlısı bir inancı rehber aldıkları görülmektedir.
Cümcüme Sultan Efsanesi: Bozova ilçesi Yaylak bucağına bağlı, Samsat tepesine beş kilometre mesafede bulunan Cümcüme Köyü’nün adıyla ilgili bir efsane şöyle anlatılmaktadır.
“Anadolu’nun fethinden önce burası Roma İmparatorluğunun sınırları içerisinde bulunan mamur bir beldedir. Zaman zaman İslam ordularının akınlarına uğrar. Hz. Ali’de buralara kadar askerleriyle akınlar yapar. Fakat her baskından sonra geceleri mutlaka karargâhına döner. Atı Düldül, bu yüzden çok eziyet çeker ve Hz. Ali’yi Peygamberimiz Hz. Muhammed’e şikâyet eder. Peygamberimiz de Hz. Ali’ye akın yaptığında, uygun bulduğu yerlerde gecelemelerini söyler. Ondan sonra uygun menzillerde konaklar. İşte bir gece bu mevkide, mezarlıkta geceler.
Bu sırada bir mezar genişler, kubbe şeklini alır. Hz. Ali bu kubbenin de insan kafatası şekline girdiği hatta kafatasında diş (eklem) izlerinin de belirdiğini fark edince ona lisan-ı hal ile seslenir. Kim olduğunu sorar. Kafatası şöyle der:
‘Ben Cümcüme-i Sultan’ım. Burada çok büyük bir hükümdardım. Hem de aş ocağım burada kaynar: Samsat karargâhına yemekleri soğutmadan yetiştiren yamaklarım vardı. Sefer karavanalarını elden ele verir yerine ulaştırırlardı.’ Hz. Ali ‘peki, tekrar hayat bulursan imana gelir misin?’ deyince, memnuniyetle kabul eder. Yeniden hayat bulur, şehadet getirir, kırk yıl yaşadıktan sonra ölür. Ve bu beldeye Cümcüme adı verilir.”4. *
Görüldüğü gibi bu efsane inançsal olarak Hz. Ali ile ilişkili anlatıldığı gibi tarihsel olarak da Ünlü Selçuklu komutanı Cemcem’in Urfa yöresindeki mücadelesi ile örtüşmektedir. Alevi-Bektaşi tasavvuf inancında ise buna “gaib erenleri”ne karışmak denilmektedir.
Yukarıda tarihçi Cemcem Sultan’ın türbesinin Erzurum’da olabilir? demektedir, ancak günümüzde Urfa Bozova ilçesi Yaylak nahiyesine bağlı bir Cümcüme köyü ve aynı adda bir türbe (mezarlık) bulunmaktadır ki, buda Cemcem adlı bir Selçuklu komutanının yöremizdeki tarihi mücadelesine ilişkin bilgi vermesi açısından dikkat çekicidir.
*****
* Cümcüm, Osmanlıca “kafatası” anlamına gelmektedir. Anadolu’nun fethinden önce burası Roma İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde mamur bir beldedir. Ve bu beldeye Cümcüme adı verilir.
1- Prof. Dr. Ali Sevim, “Ünlü Selçuklu Komutanları Afşin, Atsız, Artuk, Aksungur”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1990, s.6; Prof. Dr. Ali Sevim, “Anadolu Fatihi Kutalmışoğlu Süleymanşah”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2018, s.6
2- Prof. Dr. Cahit Tanyol, “Beynimizdeki Vatan Coğrafyası ve Düşmanları”, Cem Aylık Siyasi Kültürel Dergi, Yıl: 5, Sayı: 56, İstanbul, 1995, s.6
3- Der. Hasan Erkılıç, “Osmanlıdan Cumhuriyete Yakma Destanlar”, Türk Kültürünü Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara, Tarihsiz, s.1
4- Mehmet Kurtoğlu, “Urfa Efsaneleri”, Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 2008, s.74-75; Mustafa Bilkan, Harran Dergisi, Sayı:4-8 Temmuz-Kasım 1979; Aynı efsanenin bir versiyonu Kaplan Dede Efsanesi olarak Bozova İlçesi Dutluca- Dikili- Karababa mevkileri ve Zaloğlu Rüstem’le ilgili olarak anlatılmaktadır. 1