AŞİR KAYABAŞI
Köşe Yazarı
AŞİR KAYABAŞI
 

ÜNLÜ ŞAİR AHMET ARİF 2

  Urfa Müzik şehri, günümüzde bu şehrin müzik altyapısında inançsal olarak Alevi-Bektaşi Ceminde okunan deyiş, nefes, gülbang ve duazlar, Ahi Yaren Sohbetlerinde Muhammedî Ticaret Ahlâk kuralları, Urfa Sıra Gecesi ve Mevlitler de ise; Allah, Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin temalı mersiye, gazel, hoyrat vd. eserler çeşitli makamlarda “ehlibeyt sevgisi” ana tema olarak dillendirilmektedir.       Tasavvuf edebiyatında Alevi-Bektaşi ceminde Hacı Bektaş Veli’nin; “eline diline, beline sahip ol” düsturunda temel ilke “edb” (edeb, ahlâk) vurgulanırken Ahi Yaren Sohbetlerinde; “Ticari Ahlâk Kuralları”, Urfa Sıra Gecesi’nde ise “Allah, Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin” ortak temanın sıkça işlendiği bilinmektedir.        Halk edebiyatı repertuvarımızda ise Harput, Urfa ve Kerkük ahengindeki eserlerin ortak özellikleri görülmektedir ki, işte bu üçgende dillendirilen şiir ve türkülerin odak noktasında  Siverek, Urfa, Diyarbakır ve hatta ünü ülke sınırlarını aşarak paylaşılamayan şair Ahmet Arif’tir.       “Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe öğrencisiyken, 1950-1960 yılları arasında, siyasî inançları nedeniyle tutuklanmaları, cezaevlerinde yatmaları yüzünden öğrenimi yarıda kalır. Halk türkü, ağıt ve masallarının hem içli hem gür sesi ve özüyle beslenmiş, yoğun toplumcu-devrimci şiirleridir. Tek kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim.”2. deki, cezaevi hatıraları; “Her yanım puşt zulası”, “Kurt uyur, kuş uyur, bir ben uyuyamadım sabaha kadar”, “Haberin var mı? Taş duvar”, dizeleri sanki Tolstoy’un deyimiyle “ölüler evinden anılar.” da mors alfabesi ile konuşuyor gibidir.       Ahmet Arif’in dizeleri bir yerde Pir Sultan Abdal gibi haksızlığa başkaldırıcı, Urfalı Nazif gibi hesap sorucu, Aşık Veysel gibi düşündürücü, Köroğlu kahramanlık dizeleri gibi meydan okuyucu, kadife sesli bu şairin, kalbinin dinamit kutusu kadar şiddetli ve nazik bir şair olduğu görülür.”2      Arifi okurken, dizelerinde kendimizi, çevremizi ve insanımızı bulduğumuz için, onun “Adiloş Bebe”, Aşık Mahsuni Şerif’in “domdom kurşunu” ve Bekir Yıldız’ın “Kara Çarşaflı Gelin” sinema film sahnesinden esinlenerek yazdığım aşağıdaki dizeleri bir vefa borcu olarak onlara ithaf ediyorum. ADİLOŞ BEBE    Kader bu;  Adiloş Bebe Derler ki alına yazılır    Kader bu;   Adiloş Bebe   Nedense ölümle anılır   Mahpusun kaderi darağacı    Canım   Özgür ki şerbetlere süzülmüş Kader bu;  Ölümün adıdır gülüm  İçmeden ab-ı hayat sanılır Sen nasıl korkmazsın O’ndan     Adiloş Bebe  Kader bu;     İnsan astırır    İsterse kelle kestirir      Mazlumun canını alıp ta    Zalimleri hep güldürür      Bilmez mi sin? Sen onu   Bir var gülenin kaderi   Bir var ölenin kaderi      Seninki hangisi? Canım       Mümkünü yok mu bilmenin?  Sen hudut çocuğusun  Adiloş Bebe     Gidip gelmek işin senin        Bir defa yakalanmayı gör               Canım             Mavzerle yazılır kaderin!”3.*           Ahmed Arifin dizelerinde dile getirdiği toplumsal sorunları, Kardeşim dediği Yılmaz Güney beyaz perdeye aktararak, görsel olarak gözler önüne serer. O “Hudutların Kanunu” sinema filminde:      “Bir sınır köyündeki zorlu yaşam koşulları konu edilir. Kaçakçılığın yaygın olduğu köyde bir üsteğmen öldürülür. Bunun üzerine askerler, sınırdaki denetimi arttırırlar. Sıradan bir köylü olan Hıdır ise sınırdan hayvan geçirmeyi başarmıştır. Bunun üzerine köy ağaları kaçakçılık yapması için Hıdır’a baskı yapar. Fakat Hıdır kaçakçılık yapmayı reddeder. Hıdır'ın amacı, köye okul yapılmasını sağlamaktır. Ancak ağaların baskıları Hıdır’ı çaresiz bırakacaktır.”       “Ahmed Arif, kendi şiirine en uygun yapıyı ve mısra düzenini bulmuş bir şairdir. Anlatımıyla, şiirin özü arasında özdeşlik vardır. Türkçe destan türünün en ilginç deneylerini yapmıştır: En ilginç çıkışını desek daha yerinde olacak. Bir yalçınlığı koruyor şiirine Ahmed Arif, bir garaniti. O yalçınlıktan birden sınır köylerine iniyor; “tavukları birbirine karışan insanları anlatıyor.       O Türk şiirinde kendi tarzını yaratmış hangi bilimsel biçimde ifade edersen et hep övgüyle anılacak bir isimdir.”4.   ***** 2- Behçet Necatiğil, “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü”, Varlık Yayınları, Kurtiş Matbaası, İstanbul, 1989, s.15 3- Aşir Kayabaşı, “Kısaslıdır Bizim Aslımız”, Urfanın Sesi Özdal Matbaası Tes. Tic. Ltd. Şti., Şanlıurfa, 2020, s.91; * Şiir; Türkiye-Suriye hududunda bir babanın gelinlik kızı için, bazı çeyiz eşyasını sırtında taşıyarak geçirirken, Bekir Yıldız’ın “kolçu-kaçakçı” ikilemi üzerine sinemaya aktardığı film senaryosu, Ahmet Arif’in “mavzer”, Aşık Mahsunî Şerif’ in ise “domdom kurşunu” dizelerine nazire olarak yazılmıştır. 4- Birol Öztürk, “Ahmed Arif”, Dokuz Yayıncılık, MY Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti., İstanbul, 2021, s.5        
Ekleme Tarihi: 25 Kasım 2024 - Pazartesi

ÜNLÜ ŞAİR AHMET ARİF 2

  Urfa Müzik şehri, günümüzde bu şehrin müzik altyapısında inançsal olarak Alevi-Bektaşi Ceminde okunan deyiş, nefes, gülbang ve duazlar, Ahi Yaren Sohbetlerinde Muhammedî Ticaret Ahlâk kuralları, Urfa Sıra Gecesi ve Mevlitler de ise; Allah, Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin temalı mersiye, gazel, hoyrat vd. eserler çeşitli makamlarda “ehlibeyt sevgisi” ana tema olarak dillendirilmektedir.

      Tasavvuf edebiyatında Alevi-Bektaşi ceminde Hacı Bektaş Veli’nin; “eline diline, beline sahip ol” düsturunda temel ilke “edb” (edeb, ahlâk) vurgulanırken Ahi Yaren Sohbetlerinde; “Ticari Ahlâk Kuralları”, Urfa Sıra Gecesi’nde ise “Allah, Muhammed, Ali, Hasan, Hüseyin” ortak temanın sıkça işlendiği bilinmektedir.

       Halk edebiyatı repertuvarımızda ise Harput, Urfa ve Kerkük ahengindeki eserlerin ortak özellikleri görülmektedir ki, işte bu üçgende dillendirilen şiir ve türkülerin odak noktasında  Siverek, Urfa, Diyarbakır ve hatta ünü ülke sınırlarını aşarak paylaşılamayan şair Ahmet Arif’tir.

      “Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Felsefe öğrencisiyken, 1950-1960 yılları arasında, siyasî inançları nedeniyle tutuklanmaları, cezaevlerinde yatmaları yüzünden öğrenimi yarıda kalır. Halk türkü, ağıt ve masallarının hem içli hem gür sesi ve özüyle beslenmiş, yoğun toplumcu-devrimci şiirleridir. Tek kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim.”2. deki, cezaevi hatıraları; “Her yanım puşt zulası”, “Kurt uyur, kuş uyur, bir ben uyuyamadım sabaha kadar”, “Haberin var mı? Taş duvar”, dizeleri sanki Tolstoy’un deyimiyle “ölüler evinden anılar.” da mors alfabesi ile konuşuyor gibidir.

      Ahmet Arif’in dizeleri bir yerde Pir Sultan Abdal gibi haksızlığa başkaldırıcı, Urfalı Nazif gibi hesap sorucu, Aşık Veysel gibi düşündürücü, Köroğlu kahramanlık dizeleri gibi meydan okuyucu, kadife sesli bu şairin, kalbinin dinamit kutusu kadar şiddetli ve nazik bir şair olduğu görülür.”2

     Arifi okurken, dizelerinde kendimizi, çevremizi ve insanımızı bulduğumuz için, onun “Adiloş Bebe”, Aşık Mahsuni Şerif’in “domdom kurşunu” ve Bekir Yıldız’ın “Kara Çarşaflı Gelin” sinema film sahnesinden esinlenerek yazdığım aşağıdaki dizeleri bir vefa borcu olarak onlara ithaf ediyorum.

ADİLOŞ BEBE

   Kader bu;

 Adiloş Bebe

Derler ki alına yazılır

   Kader bu;

  Adiloş Bebe

  Nedense ölümle anılır

  Mahpusun kaderi darağacı

   Canım

  Özgür ki şerbetlere süzülmüş

Kader bu;

 Ölümün adıdır gülüm

 İçmeden ab-ı hayat sanılır

Sen nasıl korkmazsın O’ndan

    Adiloş Bebe

 Kader bu;

    İnsan astırır

   İsterse kelle kestirir

     Mazlumun canını alıp ta

   Zalimleri hep güldürür

     Bilmez mi sin? Sen onu

  Bir var gülenin kaderi

  Bir var ölenin kaderi

     Seninki hangisi? Canım

      Mümkünü yok mu bilmenin?

 Sen hudut çocuğusun

 Adiloş Bebe

    Gidip gelmek işin senin

       Bir defa yakalanmayı gör

              Canım

            Mavzerle yazılır kaderin!”3.*

 

        Ahmed Arifin dizelerinde dile getirdiği toplumsal sorunları, Kardeşim dediği Yılmaz Güney beyaz perdeye aktararak, görsel olarak gözler önüne serer. O “Hudutların Kanunu” sinema filminde:

     “Bir sınır köyündeki zorlu yaşam koşulları konu edilir. Kaçakçılığın yaygın olduğu köyde bir üsteğmen öldürülür. Bunun üzerine askerler, sınırdaki denetimi arttırırlar. Sıradan bir köylü olan Hıdır ise sınırdan hayvan geçirmeyi başarmıştır. Bunun üzerine köy ağaları kaçakçılık yapması için Hıdır’a baskı yapar. Fakat Hıdır kaçakçılık yapmayı reddeder. Hıdır'ın amacı, köye okul yapılmasını sağlamaktır. Ancak ağaların baskıları Hıdır’ı çaresiz bırakacaktır.”

      “Ahmed Arif, kendi şiirine en uygun yapıyı ve mısra düzenini bulmuş bir şairdir. Anlatımıyla, şiirin özü arasında özdeşlik vardır. Türkçe destan türünün en ilginç deneylerini yapmıştır: En ilginç çıkışını desek daha yerinde olacak. Bir yalçınlığı koruyor şiirine Ahmed Arif, bir garaniti. O yalçınlıktan birden sınır köylerine iniyor; “tavukları birbirine karışan insanları anlatıyor.

      O Türk şiirinde kendi tarzını yaratmış hangi bilimsel biçimde ifade edersen et hep övgüyle anılacak bir isimdir.”4.

 

*****

2- Behçet Necatiğil, “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü”, Varlık Yayınları, Kurtiş Matbaası, İstanbul, 1989, s.15

3- Aşir Kayabaşı, “Kısaslıdır Bizim Aslımız”, Urfanın Sesi Özdal Matbaası Tes. Tic. Ltd. Şti., Şanlıurfa, 2020, s.91; * Şiir; Türkiye-Suriye hududunda bir babanın gelinlik kızı için, bazı çeyiz eşyasını sırtında taşıyarak geçirirken, Bekir Yıldız’ın “kolçu-kaçakçı” ikilemi üzerine sinemaya aktardığı film senaryosu, Ahmet Arif’in “mavzer”, Aşık Mahsunî Şerif’ in ise “domdom kurşunu” dizelerine nazire olarak yazılmıştır.

4- Birol Öztürk, “Ahmed Arif”, Dokuz Yayıncılık, MY Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti., İstanbul, 2021, s.5

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.