Cemal BABAOĞLU
Köşe Yazarı
Cemal BABAOĞLU
 

KAZMAYI VURMA MADENE!

13 Mayıs 2014'te haber bültenleri Manisa/ Soma maden ocaklarında trafo patlaması sonucunda 13 işçinin hayatını kaybettiği ve 200 çıvarında işçilerinde ocaklarda mahsur kaldığını belirtiyordu. Bu acı haberin ilerleyen saatlerinde yaşamını yitiren maden işçilerinin sayısı hızla artmakla birlikte trafo patlamasının da doğru olmadığı anlaşılıyordu.sonrası bildik manzaralar. devlet ekranının tüm topluma ezberlettiği sözler; madencilerin yaraları sarılacak, yaşamını yitiren işçilerin ailelerine devlet maaş bağlayacak, varsa ihmal kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak gibi bol bol caklı-cuklu nutuklar ardından timsah gözyaşları ve ardından işte madenciliğin kaderi böyledir diyerek bir müddet sonra yine aynı üretim yöntemi ile çalışmalar devam edecek, taa bir başka faili meçhul!  Patlamalar oluncaya kadar.Günümüzdeki teknolojik imkanlar, hem üretimi artırmak hem de sıfır risk önlemleri ile hiçbir işçinin burnunu bile kanatmadan üretim yapmak mümkünken, neden kömürün karasına işçilerin kanı karışıyor?  Aslında bu soruya yanıt vermek için uzman olmaya da gerek yok. Aşırı kar hırsı ve Taşeron uygulamaları ile birlikte alın yazısı gibi kederci yaklaşımlar sorunun çözümüne engel teşkil etmektedir.Işıklandırma, Takip sistemi, Havalandırma Sansürleri ve Robotlar kullanma gibi yüksek teknolojilerle maden ocaklarında sıfır riskli çalışma ortamları mümkün. Dünyada kömür işletmelerinin riskli bölümlerinde Robotlar kullanıldığını biliyoruz.  Bizde ise teknolojiye inat, hala kazma kullanılıyor. Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO)nün 176 numaralı "madenlerde sağlık ve güvenlik" sözleşmesini 19 yıldır imzalamıyor. yani madenlerde sağlıklı ve güvenlikli çalışma koşullarını bilinçli olarak uygulamıyor. ölümlü iş kazaları esnasında hemen kederci anlayışları öne çıkararak, yaşam hakkı ihlalini gizlemeye çalışıyor. İş cinayetlerinin farkında olup, kamuoyunu bilgilendirmeye çalışanların üzerinde terör estirilerek TOMA aracıyla tazyikli su, göz yaşartıcı bombalı saldırılar bu suçluluk psikolojisinin dışa vurumudur.Ekonomik Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) 2008- 2010 tarihlerinde iş güvenliği ile ilgili hazırladığı rapora göre; ABD, ÇİN ve Türkiye'deki kömür üretiminde yaşamını yitirenleri karşılaştırmalı örnekler vererek; Türkiye'de hayatını kaybeden 100 maden işçisine karşın bu oran Çin'de 2, ABD'de ise binde 2' dir. Yani daha fazla üretim, sıfır risk. Tabi Türkiye bu verilerin çok gerisindedir.   12 Eylül sonrası geliştirilen özelleştirme furyası, AKP ile devam eden taşeronlaştırma anlayışı,  sömürü politikalarında ısrar ve vahşi kapitalizmi inancın merkezine koyulması gibi anlayışlar,  madenlerde işçi kıyımına, kot taşlama işçilerinin ölümcül hastalığına yakalanmaları ve Tarım işçilerinin  köleci sistemi aratmayan koşullarda çalıştırılması tek kelime ile merkezi planlamanın sonuçlarıdır.Her doğal afetlerin ve iş kazalarının toplu katliama dönüşmesinin nedeni sömürü politikalarıdır. Her katliam sonrası devlet ekranının timsah gözyaşlarında bulunması, göstermelik yardım kampanyaları yerine İLO'nun 176 numaralı çalışma koşullarını içeren sözleşmeyi derhal imzalaması ve riskli bölgelerde son teknolojinin kullanması zorunlu olmalıdır. Artık maden ocaklarında Robot kullanıp, işçilerin can güvenliğini sağlamak varken, kazmalarla üretim yapan ülkenin saygınlığı olur mu? Bizde buradan naçizane görüşümüzü paylaşırken hükümete sesleniyoruz; Kazmayı vurma madene...
Ekleme Tarihi: 19 Mayıs 2014 - Pazartesi

KAZMAYI VURMA MADENE!

13 Mayıs 2014'te haber bültenleri Manisa/ Soma maden ocaklarında trafo patlaması sonucunda 13 işçinin hayatını kaybettiği ve 200 çıvarında işçilerinde ocaklarda mahsur kaldığını belirtiyordu. Bu acı haberin ilerleyen saatlerinde yaşamını yitiren maden işçilerinin sayısı hızla artmakla birlikte trafo patlamasının da doğru olmadığı anlaşılıyordu.
sonrası bildik manzaralar. devlet ekranının tüm topluma ezberlettiği sözler; madencilerin yaraları sarılacak, yaşamını yitiren işçilerin ailelerine devlet maaş bağlayacak, varsa ihmal kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak gibi bol bol caklı-cuklu nutuklar ardından timsah gözyaşları ve ardından işte madenciliğin kaderi böyledir diyerek bir müddet sonra yine aynı üretim yöntemi ile çalışmalar devam edecek, taa bir başka faili meçhul!  Patlamalar oluncaya kadar.
Günümüzdeki teknolojik imkanlar, hem üretimi artırmak hem de sıfır risk önlemleri ile hiçbir işçinin burnunu bile kanatmadan üretim yapmak mümkünken, neden kömürün karasına işçilerin kanı karışıyor?  Aslında bu soruya yanıt vermek için uzman olmaya da gerek yok. Aşırı kar hırsı ve Taşeron uygulamaları ile birlikte alın yazısı gibi kederci yaklaşımlar sorunun çözümüne engel teşkil etmektedir.
Işıklandırma, Takip sistemi, Havalandırma Sansürleri ve Robotlar kullanma gibi yüksek teknolojilerle maden ocaklarında sıfır riskli çalışma ortamları mümkün. Dünyada kömür işletmelerinin riskli bölümlerinde Robotlar kullanıldığını biliyoruz.  Bizde ise teknolojiye inat, hala kazma kullanılıyor.
Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO)nün 176 numaralı "madenlerde sağlık ve güvenlik" sözleşmesini 19 yıldır imzalamıyor. yani madenlerde sağlıklı ve güvenlikli çalışma koşullarını bilinçli olarak uygulamıyor. ölümlü iş kazaları esnasında hemen kederci anlayışları öne çıkararak, yaşam hakkı ihlalini gizlemeye çalışıyor. İş cinayetlerinin farkında olup, kamuoyunu bilgilendirmeye çalışanların üzerinde terör estirilerek TOMA aracıyla tazyikli su, göz yaşartıcı bombalı saldırılar bu suçluluk psikolojisinin dışa vurumudur.
Ekonomik Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) 2008- 2010 tarihlerinde iş güvenliği ile ilgili hazırladığı rapora göre; ABD, ÇİN ve Türkiye'deki kömür üretiminde yaşamını yitirenleri karşılaştırmalı örnekler vererek; Türkiye'de hayatını kaybeden 100 maden işçisine karşın bu oran Çin'de 2, ABD'de ise binde 2' dir. Yani daha fazla üretim, sıfır risk. Tabi Türkiye bu verilerin çok gerisindedir.  
 12 Eylül sonrası geliştirilen özelleştirme furyası, AKP ile devam eden taşeronlaştırma anlayışı,  sömürü politikalarında ısrar ve vahşi kapitalizmi inancın merkezine koyulması gibi anlayışlar,  madenlerde işçi kıyımına, kot taşlama işçilerinin ölümcül hastalığına yakalanmaları ve Tarım işçilerinin  köleci sistemi aratmayan koşullarda çalıştırılması tek kelime ile merkezi planlamanın sonuçlarıdır.
Her doğal afetlerin ve iş kazalarının toplu katliama dönüşmesinin nedeni sömürü politikalarıdır. Her katliam sonrası devlet ekranının timsah gözyaşlarında bulunması, göstermelik yardım kampanyaları yerine İLO'nun 176 numaralı çalışma koşullarını içeren sözleşmeyi derhal imzalaması ve riskli bölgelerde son teknolojinin kullanması zorunlu olmalıdır. Artık maden ocaklarında Robot kullanıp, işçilerin can güvenliğini sağlamak varken, kazmalarla üretim yapan ülkenin saygınlığı olur mu? Bizde buradan naçizane görüşümüzü paylaşırken hükümete sesleniyoruz; Kazmayı vurma madene...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.