Genel bir tanım yapmak gerekirse küreselleşme dünyanın global bir köy haline gelmesi, var olan sınırların gevşemesi, ortadan kalkması ve tek bir insanlık ailesine gidiştir denilebilir. Bu yakınlaşma tarih boyunca insanların varoluşu gereği yalnız yaşayamamasından dolay her zaman olmuştur. Günümüz dünyasında ticaretin ve turizmin artması bu süreci hızlandıran, artıran temel saik olarak değerlendirilebilir. Küreselleşmenin odak noktasında çokuluslu ya da uluslarüstü firmalar bulunmaktadır. Çok uluslu şirketler (ÇUŞ), doğrudan yabancı yatırımlara girişen ve üretim faaliyetlerini birden çok ülkede gerçekleştiren firma olarak tanımlanabilir. ÇUŞ’ler birleşme şekillerine, faaliyet gösterdikleri ülke sayısına, yabancı ülkelerdeki faaliyetlerinin toplam iş hacmi içindeki yerine, birleşilen yabancı ortaklara sağladıkları avantaj ve dezavantajlarına göre birbirlerinden ayrılabilirler. J. Dunning’in bu alanda yaptığı araştırmalar, ÇUŞ’ların hangilerinin küresel endüstriler kapsamına gireceğini göstermektedir. Bu endüstriler çeşitli uluslara ait büyük şirketlerin kontrolü altındadır ve bu şirketler dünyanın en büyük ekonomileri için üretim yapmakta ve ürünlerini pazarlamaktadırlar (Başoğlu, Ölmezoğulları, Parasız, 2001:11). Küreselleşmenin bir diğer önemli ayağı da uluslararası ekonomik mali ve siyasal kuruluşlardır. Dünya ekonomi tarihi incelendiğinde görülmektedir ki; uluslararası kuruluşlar, önce düşünce alanında ortaya çıkmış, 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren uygulamada hızla yayılarak çağımızın bir simgesi durumuna gelmişlerdir. Bunun sonucunda uluslararası ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel kuruluşlar 20. yüzyıla ve dünya ekonomisine damgasını vurmuşlardır. Bu, önemli gelişmede, geçmişte daha adil bir dünya düzeni kurmak isteyen düşünürlerin önemli katkıları olmuştur. Mesela Dante, De Monarchia isimli eserinde (1310), evrensel bir Monarşi kurulmasını önermiştir (Karluk, 2002:25). Günümüz dünyasında vurgulanması gereken bir diğer önemli konuda artık mal ve hizmet ticaretinin sermaye dolaşımı yanında çok küçük çapta kalmasıdır. Bu durum bazıları tarafından tüm dünyanın global bir neo-liberal kumarhaneye dönüştürüldüğü eleştirisine yol açsa da bugün gelinen nokta sermaye hareketlerinin mal ve hizmet hareketlerinin kat be kat üstüne çıktığıdır. Ekonomist Ercan Kumcu’ya göre küresel düzeyde ülkeden ülkeye dolaşan uluslararası sermaye akımı dünya milli gelirinin 10 katına çıktığı tahmini yapıldığını naklediyor. Bir diğer önemli ekonomist Ramazan Kaan Kurtoğlu’na göre bu hareketlerin çok büyük bir kısmı türev ürünler yani reel karşılığı olmayan ürünler. Bu durum özellikle tasarruf açığı olan, kalkınma ve büyümede dış finansman ihtiyacı fazla ülkeler için kısa vadeli sermaye hareketlerinin aşırı oynak olduğu, giriş çıkışların yoğun olduğu dönemlerde çok ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bu olumsuzluğun engellenmesi için DYSY’nın ülkeye çekilmesi ve knowhow şeklinde bilgi ve sermaye çekilmesi çok daha fazla önem kazanmaktadır. Bu gelen sermaye ve know-how’ın ülkeye faydalı olması için mutlaka kamu güdümünde ve kontrolünde olması ayrıca önem kazanmaktadır. 2022 yılı itibariyle Dünya Ekonomik Formunda ve ekonomi çevrelerinde globalleşmenin savaşlar, hastalık, açlık, kıtlık vb sebeplerle yavaşladığı konuşulsa da ana dinamik olan insanların yakınlaşma arzusu ve iletişim imkanlarının artması globalleşme sürecini artırarak devam ettirmesi beklenmektedir. Birbirine yakın kültürler arasındaki ilişkilerin artarak, ticari ve turizm alanındaki ilişkilere yön vermesi beklenmektedir. Nitekim dünyanın önemli ülkelerinde Rusya devlet başkanının ‘dost olmayan ülkeler’ şeklinde bir tanımlama yapması ve bu ülkelere çeşitli ticari-turistik zorluklar çıkarmaları ve ABD Maliye Bakanı Janett Yellen’ın Nisan 2022’de yaptığı konuşmasında şöyle demişti: 1980’lerden 2010’lara kadar “off-shoring” konuştuk. Tedarik zincirleri gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru yayıldı. Bundan en çok kazanan Çin oldu. Biz de otomotiv, beyaz eşya gibi orta teknolojili imalat sanayiinde bu trendden epey faydalandık. Son birkaç yıldır “re-shoring” konuşuyoruz. Re-shoring tedarik zincirlerinin anavatanında geri dönmesi demek. Bu arzunun birkaç nedeni var: Birincisi, tedarik zincirleri o kadar optimize edilmiş, o kadar ucu ucuna çalışıyordu ki COVID-19 gelince birçoğu koptu. Kıtlık hasıl oldu. İkincisi, ABD ve İngiltere başta olmak gelişmiş ülkelerde sanayi tedarik zincirlerinin kaybının orta sınıf üzerinde yarattığı baskı politik açıdan sürdürülemez hale geldi. Son olarak, Rusya-Ukrayna savaşı ve muhtemelen daha önemlisi Çin’in COVID-19 bahanesiyle içe kapanması gösteriyor ki, tedarik zincirlerinin geçtiğimiz 40 yıldaki gibi dünyanın her yerine rahat rahat yayılması artık mümkün olmayacak. Friend-Shoring daha ön planda olacak artık ve tedarik zincirlerimizin ‘güvendiğimiz’ ülkelerde olmasını istiyoruz (Worldtradelaw, 2022).