Kitap, fikir ve veciz sözlerinden hala dersler okuyanlar toplantılar yapanların bulunduğu, vakitleri mekanları aşmış bir İslam müderrisi Bediüzzaman'ın, kendisi
için içtihat yaptığını bu yüzden sakal bırakmadığını söylediği rivayet edilir. Üst paragraftaki örneğimize ilave olarak bir müftü çocuğu olan alanında uzman tüm Türkiye'nin ilmihal bilgilerini danıştığı Nihat HATİPOĞLU Hocamız da "içtihat kapısı kapalı değildir,
sürüyor" diyor Alt satırlarımda ben de İmam-Hatip'te bizzat yaşayarak müşahidi olduğum bir şeri vakayı aktaracağım: Son sınıfta belki 28 Şubat sürecinin verdiği baskıyla, belki İmam Hatip talebelerinin sosyal kalabalığa mesafeliliğinden, belki dersin hakkını
verememekten belki de başka nedenlerden staj olarak cuma namazına ve hutbeye arkadaşlarımız gitmeye çekinirlerdi. Zatımı övmek hoş değildir fakat konu seyri gereği söylüyorum ben her gittiğim hutbe akabinde denetimci İmamlardan yüksek notlar alarak geri döndüm.
Geçmiş zaman rahatsızdım doktor Pazartesiden itibaren 4 gün rapor vermişti. Cuma günü okula gittiğimde Hitabet Hocası hutbeye gitmeye çekinenlere çok etkili uyarı, ikaz niteliğinde bir çıkış yaptı. Dersinin sonunda beni emsal göstererek "Arkadaşınız hasta
olduğu halde hutbeye çıkmaya gelmiş, ona bakın utanın" dedi. Ben de gayri ihtiyari doğruyu söyledim. "Benim raporum bittiği için geldim Hocam" dedim. Bütün sınıf Hocaya gülmeye başladı. Hoca beni tahtaya çağırdı. O günden bugüne kulağıma ders olan şu cümleleri
yüksek sesle haykırdı. "Sen haysiyetsiz bir adamsın, seni savunanları yalancı çıkardın." İşte bu yaşadığımız olaydaki imamları yetiştiren meslek(hitabet) hocasının telkini de aynen üst paragraflardaki alimlerinki gibi şeri açıklama niteliğindedir, bana olduğu
kadar Müslüman topluma da derstir. Tarih tekerrür etti, benzer bir olay yaşadım. Cuma günü, geçici görevle bulunduğum kurumunun avlusunda bir amir tur atmaya buyur etti.(Kendisinden HAZ etmediğim halde) yaşça büyük diye icabet ettim. Biz avludayken bir kadın
ilgili amirin yanına yanaşarak ona sitemkar, sözler de bulundu, kavga çıkardı. Amir, alttan aldıkça kadın olayı büyütüyordu, yanımdaki yoldaşımı spontane savunma içgüdüsüyle kadına: "Bak sen yeni bir evrak düzenlenmesini istiyorsun bu hemen olmaz" diyerek
daha savunma yaparken; amir dönüp beni (Hoca, bey, kardaş vb. hitapları bile kullanmayıp ismimle) azarlayıcı bir şekilde rencide etti toplanan kalabalık önünde. Yani üst örneği kıyasla(Kıyas dediğim burada dini bir tabirdir) Hitabet Hocasının hükmettiği şekilde:
"Kendisini savunanları yalancı çıkardı." Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: "Kişi size değer verdiği kadar siz de ona değer verin." Kur'an Hocamız bize bu Hadis-i Şerifi şöyle şerh etmişti: "Değer derken pırlanta gibi adam da bir değerdir, yaramaz
5 kuruş etmez biri de bir değerdir." Bu tür şahsının lehine mücadele eden kişiye değer vermeyen, Hocanın hükmettiği tanımla haysiyetsizlik yapan kişileri savunma yapmayı bir tarafa bırakın; MUHATAP bile almamak gerektiğini insan yaşadığı tecrübelerden öğreniyor.
Lafı fazla da uzatmaya gerek yok! Sözün özü şairin (Ziya Paşa'nın) dediği gibi: "Ne günlere kaldık ey gazi hünkar / Katır müdür oldu, eşek defterdar"