Laiklik kısa bir tanımını yapacak olursak, kısaca din ve devlet işlerinin ayrı olması demektir. Devlet bu kavramda dinler ve ideolojiler üstünde inançlara, siyasi görüşlere eşit mesafede olur. Bizim bazı dindar kesimlerin iddia ettikleri gibi laiklik dinsizliktir söylemi doğru değildir. Elbette laik demokratik bir devletin mensuplarının herhangi bir dini inancı, felsefi görüşü olabilir. Ancak bunlar bunu herhangi bir dine veya siyasi ideolojiye üstünlük sağlayacak bir şekilde belirtmezler, kullanmazlar. Laikliğin dinler arasında tarafsız kalma gibi bir ilkesi olmak zorunda. Nitekim gelişmiş batı ülkelerinde liberal demokrasi uygulandığından dolayı, Şiddete yönelmeden her türlü siyasi görüş, ideoloji, dinsel inanç kendilerini örgütleyerek, kurumsallaşarak demokratik bir zeminde başkalarının hakkına riayet ederek, her türlü gösteri yürüyüş hakkına sahip olur. Kapitalizmin gelişmesi ancak ekonomik özgürlükle birlikte sosyal ve siyasal özgürlükle mümkün olacak. Bu sistemin süreçle birlikte doğası gereği özgürlükçü olması gerek. Liberalizmin ilkesi bırakın yapsınlar bırakın geçsinler. İşte kapitalist sistemde demokratik bir laiklik de vardır. Gelişmiş kapitalist ülkelerde kilise, cami, havra, diğer dini kurumlar arasında ayrım yoktur. Devlet bu inanç grupları arasında ayrım yapmaz. Genel olarak tarafsızdır. Oralarda Müslüman kadınlar başörtüsü serbestçe takar, hatta çarşafla bile serbestçe gezer. Kimse buna karışmaz. Tabi doğal olarak başı açık bir şekilde giyinme gezme özgürlüğü bulunur. Kimsenin kimseyi rahatsız etme gibi bir hakları olamaz. Taciz hakaret cezalandırılır, af edilmez. Beğenelim beğenmeyelim oralarda uygulanan Demokratik bir laiklik. Ülkemiz Türkiye’de ise yakın bir zamana kadar gerçek bir laiklik uygulanmadı. İslam dinin bir emri olan örtünme şartı bilinçli olarak engellendi. Dini inançlarının bir gereği olan Müslüman kadınların kamuda başörtülü çalışmalarına izin verilmedi. Hatta kamu kurumlarına girmelerine dahi izin verilmezdi. Böylesi bir laiklik anlayışı elbette anti demokratiktir. İnsan haklarına aykırıdır. Demek oluyor ki ülkemizde uzun yıllar uygulanan laiklik gerçek demokratik bir laiklik değildi. Buna İslam dinini özünden çıkararak devlete bağlı bir din ve sözde bir laiklik oluşturma demek mümkün. Çünkü ülkemizde şeklen bir demokrasi vardı. Aslında ülke tüm kamu kurumlarıyla Askeri bir vesayetin denetiminde sayılırdı. Nitekim Refah partisinden Türkiye büyük Millet meclisine halkın oylarıyla Milletvekilli seçilen Merve Kavakçı başörtülü olduğu için mecliste konuşturulmadı. Akabinde meclisten atıldı Milletvekilliği bile düşürüldü. Bu nahoş durumu elbette inançlı ve duyarlı demokrat insanların vicdanlarını yaraladı. Halk bunu yapan Ecevit hükümetine seçimler de büyük bir ders vererek ortaklarıyla birlikte seçilme barajının altında bırakarak meclise giremediler. Bu duruma Arapça dakan dukan denilir. Yani eden bulur. 2002 de Ak parti bir takım demokratik bir programla iktidara geldi. Ancak uzun bir süre diğer iktidarlar gibi Ak parti askeri vesayet sisteminin çarklarının çok dışına çıkamıyordu. Ancak sonra yapılan referandumla halkın oylarıyla askeri vesayet geriletildi. Şimdi ise gerçeği demek gerekirse mağdur oylarıyla iktidara gelen Ak parti şimdi mağrur oldu. Kendi vesayetini kurdu. Başkanlık sistemi ile devletin tarafsız olması gereken neredeyse tüm kurumlarını kendilerine bağladılar. Örnek vermek gerekirse, Anayasa mahkemesi HSK, Sayıştay, Rtük, Tüik, gibi kurumlar çoğunluk olmak üzere kendilerinin denetiminde. Medya üzerine bir baskı ve sansür uygulandı. Gösteri ve yürüyüş hakları kısıtlandı. Bu durumu doğru bulmayan eski başbakan Ahmet Davutoğlu, başbakan yardımcısı Ali Babacan gibi isimler Ak partiden ayrıldılar. Tamam, iktidar doğrusunu demek gerekirse başörtülü başörtüsüz ayrımı yapmadan bu manada laiklik ilkesini uyguluyor. Ancak Ayasofya ve Kariye müzelerinin camiye çevrilmesi laiklik ilkesiyle çelişiyor. Bir empati yapsak başkaları biz Müslümanların camilerini Kilise çevirseler zorumuza gelir. Biraz olsun bu yönüyle de düşünmeliyiz. Ayrıca iktidarın hal edilmiş bir başörtüsü sorununu sürekli gündemde tutması yine laiklik ve demokratik kriterlerle çelişiyor.