İnsanlar diğer canlı varlıklar gibi tek başlarına yaşayamazlar. İnsan sosyal ve bir varlıktır. İstisnai olarak bazen bazı insanlar uzleti yalnız kalmayı tercih edebilirler.
Böylesi insanlar daha çok Allah dostu kendilerini dine maneviyata vermiş kişilerdir.
İnsanlık kültüründe ve İslam dini inancında toplumdan soyutlanarak bir lokma bir hırka anlayışı yoktur.
Böyle olsa bile ne denilmiş, istisna kaideyi bozmaz.
İnsanlar bilindiği gibi aileler halinde evlerde, binalarda yaşarlar. Bu yaşayış şekline komşuluk denilir.
Ev komşulukları dışında çarşılar da dükkan komşulukları vardır. Birde kırsal kesimlerde köylerde mezralarda yaşayan insanların komşulukları vardır.
Her ne şekilde olursa olsun insanlar arasında gerek komşuluk gerek çarşıda, pazarda, toplu ulaşım araçlarında, devlet dairelerinde sosyal ilişkiler vardır. Bu nedenle bir empatinin, sevginin, saygının, hak, hukuk, adaletin olması gerekir.
Böyle olduğu zaman sosyal ilişkiler anlamlı ve değerli olur. Yoksa insanların yaşamı anlamlı olmaz.
Komşuluk dedik! Zamanla her şey olumlu olumsuz değişiyor gelişiyor. İnsan toplumları arasında çağlar farkı olduğu gibi kuşak farkları dahi vardır. Bu nedenle şimdiye kadar insanlık tarihi ne kadar eski kesin olarak bilinmez. İnsanlar her zaman toplu bir şekilde yaşamışlar. Vahşi tabiata karşı güçlerini birleştirmek zorunda kalmışlardır.
Bilim insanları, İnsanların dünyaya ilk gelişinin 200 bin yıl önce Afrika’nın bazı bölgelerinde ortaya çıktığını söylerler. Son yapılan bilimsel araştırmalara göre ise aynı kıtada ama 100 bin yıl önce ortaya çıktığını tespit eden bilim insanları bunu Natüre dergisinde yayınladı.
Bence kesin doğruyu ancak Allah bilir. Beni yanlış anlamayın . Elbette her akılı insan gibi bilime inanırım. Ama bir yere kadardır. Çünkü insanların her şeyi bilmesi belki hiçbir zaman mümkün olmayacak. Ne kadar gelişmiş olursa olsun insan beynin ancak az bir kısmını kullanabiliyor.
Birçok bilim insanı ve bilimin öncüsü diyebileceğimiz Sokrates “bir şey biliyorsam o da bilmediğimdir” dediğinde aslında genel bir gerçeği ifade eder.
Binlerce yıldır dünyaya gelen insanlar, denilebilir ki son beş yüz yıl kadar değişime gelişime uğramamıştır. Sümerlerden başlayan Antik Yunanistan sonrası İslam medeniyeti ile şekillenen bilimsel gelişmeler, Avrupa’da doruğa ulaştı. Rönesans ve Reform hareketleri sonrası teknolojide gelişmeler matbaanın bulunması ile yaşadığımız 21. Asırda nerdeyse tüm insanlığı değiştirdi.
Şimdi dünya insanlığı aşırı gelişen teknoloji karşısında kaos içerisinde yaşıyor denilebilir. Binlerce yıllık geleneksel kültür tahribata uğradı. Mevcut kapitalist modernite insanların çoğunu bencil ve kibirli yapmıştır. Bir Çin atasözünde “Tanrı bizi geçiş süreci döneminden korusun” der. İçinizi karartmayım, zaten kendim karamsarlığı sevmem. Umuda ve iyimserliğe önem veririm. İnsanlık her türlü teknik ve rahatlığa rağmen. Bir yabancılaşma, bir varoluş sıkıntısı yaşıyor. Bu konuda dünyada, özelikle Avrupa’da binlerce kitap yazılmıştır. İnsanlar toplu halde yaşasalar bile bir yalnızlık içerisindeler. Oysa insanlar daha önce çeşitli konforlar olmasa bile kendilerini yalnız yabancı his etmiyordular. Çünkü insan ilişkileri şehir hemşeriliği ve komşuluk ilişkileri olması gereken düzeyde samimi, içten olurdu.
Ünlü bir şairimizin teknolojik sanayi gelişmeler karşısında söylediği ünlü deyişi “Önce ekmeğimiz bozuldu” sözünü kendim naçizane,önce komşuluk ilişkilerimiz de bozuldu desek doğrudur.
Çünkü eski samimi komşuluk ilişkileriyle şimdiki komşuluk arasında epey fark vardır. Eski komşuluk ilişkileri akraba bir ev halkı gibi, sevgi ve dayanışma vardı. Komşular yemek yaptıkları zaman komşu tabağı diye birbirlerine yemek gönderirlerdi. Gecenin geç bir vaktinde olsa bir köfte veya kima yapılmak istense komşulardan çekinmeden bir şeyler istenirdi. Şimdi bu ayıp olmuş. Geçen gün bizim sitede bir komşu eski Urfa adeti, evde ekmek yapmış. Bir komşuya göndermiş. Komşusu bizim evde ekmek var demiş almamış. Ağlarmısın gülermısın. Şimdi ne yazık ki hanımların çoğu ev ekmeği yapmıyorlar. Öncelleri annelerimiz ekmek yaptıklarında mutlaka komşulara gönderirlerdi. Ayrıca eski güzelim komşuluk ilişkilerinde Sevince acıya ortak olunurdu.
Komşu ile birlikte yas tutulurdu. Hatırlıyorum Urfa’ya televizyon yeni gelmişti. Mahallede birisi öldüğü zaman televizyonlar açılmazdı. Gençler çocuklar açmak istese büyükler analar, babalar bırakmazdı. Zaten mahalle’nin yaşlı tecrübeli teyzeleri TV için yalancı kutu derlerdi. Hali vakti yerinde olanlar mutlaka bayram yemeği yapar, komşulara dağıtırlardı. Tarihsel süreç içerisinde neredeyse tüm kültürler, dinler, komşuluğa önem verdiler. Şimdi ise bir bina içerisinde bırakalım eski dostça ilişkileri bazen, birbirlerine selam dahi vermiyorlar. Oysa Müslüman diye geçiniyoruz. Ama Müslümanlığın komşuluk ve insan ilişkilerine verdiği önemden çoğumuz habersiz. Ne demiş! Yüce peygamber komşusu açken “kendisi tok yatan bizden değildir” buyurmuştur.
Yine peygamberimiz bir hadisinde çok anlamlı bilene derin bir ders verecek bir şekilde “Cebrail bana komşuluk haklarından o kadar söz eti ki, sandım komşular birbirlerine miras olacaklar diye anladım”. Kısaca biz kendimiz olmak istiyorsak, toplumsal birliğimizi sağlamanın yolu, sevgiden, yardımlaşmadan, yararlı öz kültürümüzü uygulamadan geçer. Batının yoz kültürü bizi biz olmaktan çıkarır