"Eski zamanlarda bir padişahın gaddar bir celladı varmış. Bir gün idam edilmek üzere bir kadın getirmişler kendisine. Cellat kadını getiren Çavuş'a demiş ki: "Ben şimdiye kadar hiçbir kadını idam etmedim. Bu işi nasıl yaparım" Çavuş başlamış dil dökmeye: "Ey benim yiğit celladım, cesur kahramanım, sen ki öldürme sanatında eşi bulunmaz bir ustasın, bütün suçlular günahkârlar ölümü senin elinden tatmak isterler. Senin kadar iyi öldüren yoktur bu âlemde, Dünya durdukça cellatlık sanatının piri olarak anılacaksın, kıyamete kadar ölüm emri verecek bütün hükümdarlar senin gibi bir cellada sahip olmak isteyecek. Namın dağları taşları tutacak. Böylesine büyük bir cellat can alacağı zaman hiç bu kadındır der mi? Hiç Azrail bu kadındır bu bebektir diye ayırır mı? Sen ki Azrail'in yaverisin" Bu sözler üzerine koltuk kabartan, böbürlenen cellat oracıkta kadını öldürüverir. Celladı cellat yapan övülmektir. Cellad'a bu övgüleri kovulmuş şeytan da fısıldar, fitne çıkarmak isteyen insan da. Celladı işlerini gördürene kadar överler. Sonra cellat pişmanlığıyla kalır.
Zaloğlu bu zulmü görseydi,
Ecel bu çığlığı duysaydı,
Cellâdın yüreği olsaydı;
Zaloğlu savaşa, yiğitliğe ağlardı,
Ecel bakardı kendine ağlardı,
Cellât, yüreği taş olsa, ağlardı.
Resulullah (s.a.v.) Taif'e gittiğinde yine asıl zalimlerce cellatlaştırılmak istenen küçük çocuklar tarafından taş yağmuruna tutuldu. Evlatlığı Zeyd bir sağ yanına bir sol yanına dönüyordu taşlara siper olmak için. Ardından iki yetimin bahçesine sığındılar. Oraya Cebrail (a.s.) geldi. Cebrail şehri çevreleyen iki dağı göstererek; bu dağları zalimlerin üstüne kapatayım mı? Diye sordu Efendimiz'e. Efendimiz bunu kabul etmedi ola ki içlerinden iman sahipleri çıkar düşüncesi ile.
Bu olayın üzerine Efendimiz şöyle buyurdu: "Ölümü istemeyiniz. İyi bir insansanız yaşadıkça iyiliğinizi artırırsınız, eğer kötü yoldaysanız pişmanlık duyup tövbe etme ihtimaliniz vardır"