Epeydir hazırlıklarını sürdürdüğümüz ve geçen haftasonu sahnelemenin nasip olduğu Uzun Menzilli İlahileri(Nakşi Ezgilerini) tafsilatlı anlatacağım bu yazı dizimizde İnşallah.
6 büyük tarikattan Asr-ı Saadetten temelleri atılarak günümüze gelen Nakşibendilik Sevr mağarasında Hz. Muhammed'in s.a.v. telkini ile başlamıştır.
XII. yy Malatya Serdarının torunu(Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî) şu an Özbekistan'da bulanan Buhara'ya giderek orada hafi(sessiz) zikir halkasını kurar.
XIV. yy da Hace Bahaddin Nakşibend Hz.leri aldığı manevi işaret üzerine Gucdüvani'nin attığı temelleri tam teşekkül ettirmiştir.
Vefatından sonra türbesi etrafına kurulan külliyede tahsil gören talebelere ardından Anadolu başta olmak üzere Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda hafi zikri benimseyenlere Nakşibendi denilmiştir Hz. Ebubekir'in zikrini tekamül ettiren Hace Bahaddin Nakşibend hürmetine.
Osmanlı'da diğer büyük tarikatlarla birlikte teveccüh gören Nakşibendilik Kürt mutasavvıf & şair Mevlana Halid-i Bağdadi'nin bu yolun mürşidliğini yapmasıyla doğu ve güneydoğu topraklarımızda çok daha etkin olmuştur.
I. Dünya savaşı & Kurtuluş Savaşı dönemlerinde Kadiri cephesi, Mevlevi cephesi, Halveti cephesi vb. gibi dervişlerden oluşan çeteler var.
Bitlis'te yaşamış Nakşibendi Şeyhi Muhammed Diyauddin Hazretleri talebelerinin bedellisini ödediği halde medresesini gönüllü savaşa katarak Nakşi Cephesinde bizzat kolunu kaybedip Gazi olunca Atatürk 3. nutkunda teşekkür etmiştir kendilerine.
1960 & 80'li yıllarda dergahlar vakıf halini alınca bu doğal STK'larla sağ & sol çatışması, madde kullanımı, inançsızlık vb. illetlere bulaşanların rehabilite sığınağı olmuştur Nakşibendi Yolu.
Tarihi boyunca tek tip elbise, dergahta oturma ritüelleriyle sıkmayan Nakşibendiliğin belki de gizlilik esasından musikisi de bir kalıba sokulmamış, arşivlenmemiştir.
Çocukluğumun geçtiği bu Nakşi meclislerinde duyduğum ezgileri derlemek de bizlere 1 vefa borcu oldu projeye emeği geçen arkadaşlarımla birlikte.
(devamı var)