Çok şükür fazla bir kaybımız olmadı, sadece bizde ayrılan birkaç arkadaşımız vardı, bomba onlar isabet etti mi bilmiyorum. Çünkü mağaranın bir ağzı çöktü ve artık oradan çıkışımız olamaz ama bir tek burası kaldı burası da dar onun için gece buradan hızlı bir şekilde yardımlaşarak çıkmak durumundayız.
Etrafımda bulunan herkeste bir moral bozukluğu olduğu her halinden beli oluyordu… Barut ve duman kokuyordu.
Mağaranın içi soğuktu üşümeye başladım, üşüdüğümü fark eden yaşlı amca üstündeki yüz yamalı kürkü nü bana verdi.
Yaşlı amcaya teşekkür ettim.
Rênas bize burada bekleyin arkadaşlarla gidip mağaranın kapısına bakalım, buradan çıkışımız nasıl olacak ve güvenli mi diye de bir kontrol edelim.
Rênas bizden ayrıldıktan sonra, bazıları mağaranın yıkılan kapısına gittiler, birkaç kişi de yanımda oturdu.
Arada birkaç dakika geçmişti ki, uzun boylu esmer biri yere düşüp bayıldı onunla birlikte ağzında köpükler çıkmaya ve köpürmeye başladı.
Yaşlılar mağaraya zehir atıldı sanırım dedi, genci tanıyan biri durun yanlış düşünüyorsun onun sarası var tuttun kendisine zarar vermesin.
Güçlü üç kişi yerde yatan gencin ellerini sıkı sıkı tutmaya çalışırken yaşlı bir teyze su getirip yüzün o suyla yıkadı.
Genç çırpındıkça çırpındı, başını mağaranın alt zemine vura vura her yerinden kanlar akmaya başladı.
Yerde yatan genç, güçlü kuvvetli çırpınışları ile
kendisini tutan gencin kolunu ısırması oradaki tedirgin Mağara da ki insanları daha çok huzursuz etti.
En sonunda biri bırakın ne yaparsa yapsın.
Zaten hepimiz öleceğiz o en azında kendi rızasıyla ölecek dedi, tabi oradaki tüm kişiler onun sözlerine karşı çıktılar, bazıları onu kınadı; sen ne söylediğini bilmiyorsun.
Bazıları da, vah vah bunu da kaybettik diyerek en azında olayı yumuşatmaya çalıştılar.
Hepimiz mağaranın dar olan çıkış ağzına yakındık, orada bulunanların tümünde bir kaygı vardı sadece altı tane küçük çocuk dâhil, onlara zaten hayatı anne sütü içmek ve oynamakla zamanlarını geçiriyorlardı.
Yaşlılardan biri topallayarak bombalanan mağaranın ağzından bize doğru geliyordu.
Sesi mağaranın içinde yankılandı, “law keko hûn li kîderêne! (kardeşler siz neredesiniz)” diye bizlere seslendi; orda olan orta yaşlı biri cevap verdi; gel buradayız sesimize doğru gel, buradayız, gel buradayız.
Yaşlılar kendi arasında acaba mağaranın ağzına bomba atılırken bu adam yaralanmış mı ki, o taraftan geliyor, bazılarında belki molozların altında kaldı, kimsede oraya doğru düzgün bakmadı diye adam kendi kendine kurtulup geldi her birinin ağzında bir söz çıkıyordu.
İki kişi sesin geldiği yöne doğru gitti geri kalanlarda onun kim olduğunu merak ederek beklemeye başladı.
Yerde sara nöbeti geçiren genç biraz kendine geldi, kadınlar getirdikleri suyla elini yüzünü yıkadılar, gencin kafası hala hafif kanıyordu, oradakilerden bir kadın bir bezle kafasını sardı, genç herkese teşekkür etti çünkü nöbet geçirdiğinde kendisine çok zarar veriyormuş.
Nihayet yaşlı adam bizim yanımıza geldi, eli yüzü toz toprak içinde, oradakiler sordular, adam nefes nefese kalmıştı konuşacak mecali kalmamıştı, biri soru soranlara
kızdı; ne bu cenderma gibi hemen adamı sorguya aldınız, adam nefes alamıyor.
Hemen adama biraz su verdiler, üstüme örttükleri abayı adamın üstüne örttüler, adam titremeye başladı, kadınlardan biri sordu bir yerinde kırık, çıkık var mı adam başını salladı.
Yaşlı biri hemen eliyle kollarını yokladı, sonra omzuna doğru baktı sol kolunda bir çıkık var dedi.
Etrafına baktı biraz açılın adam boğulacak diye hepimize kızdı.
Daha sonra öbür kol ve bacaklara baktı, diz kapağında bir yara vardı.
Adam yarım saat sonra biraz kendine geldi, etrafına baktı, biri sordu ne oldu; neyin var!!!.
Şöyle bir sağına, soluna baktı, bir öksürük tuttu ona biraz su verdiler, suyunu içti başladı anlatmaya.
Havadan bomba atılırken ben mağaranın çok çok aşağısındaydım yukarıda güm güm sesi geldiğinde ne oluyor diye yukarıya doğru koşar adımlarla çıktım baktım taşlar aşağıya doğru düşüyorlar ben de kenara çekilirken yere düşüp yuvarlandım, kendime geldiğimde yukarıda toz duman bulutu gibi bir şey gördüm.
Tekrar mağaraya doğru çıkmaya başladım, işte düşe kalka geldim, mağaranın önü yıkılmıştı ve yıkıntıların arasında parçalanmış insan cesetleri vardı, ben de etrafa baktım askerler yoktu.
Ayrıca gidecek yerim de yoktu; ben de yıkıntıların arasında tırmandım mağaranın ağzı kapanmıştı, sadece en sağda bir yerde küçük bir delik kadar yer vardı, orayı biraz genişletmek için eşeledim az açıldı.
Biraz daha uğraştım, o sırada yukarıda olan bir taş üstüme düştü kolum altında kaldı, kendimi zor kurtardım.
Mağaranın içine girdim, orda bir kaç kişi vefat etmişti mağaranın içinde beklerken seslerin bu yönde geldiğini duyduydum buraya kadar mağaranın duvarlarına tutunarak geldim. Devam edecektir