Bu koca dağları aşıp Xarput’ta gitmek kolay değil.
Ayrılıklar, hasretler ve sefalet dolu bir yaşam bizi bekliyor onu bilin ve yol üstünde olan her şeyi yemeyelim, otlardan bazıları zehirlidir.
Yol üstünde kenger yiyebilirsiniz, zehirsiz mantar, çiğdem, gulik, ışkın, asma yaprağı, bal, buğday danesi, ceviz, badem bunları yiyebilirsiniz.
Ayrıca birçok kuyu, pınar ve sarnıca zehir atılmış olabilir.
Bunlara dikkat etmek gerekir, çünkü öldürmek gibi bir durum beklenirken, zehirlenmek gibi trajik bir ölüm olmasın bizlere.
Orada bulunan tüm arkadaşlar; düşüncelerini belirtikten sonra, Rênas arkadaşlar yola çıkmaya hazırız.
Arkadaşlarımız geldiğinde; benimle gelmek isteyen varsa gelebilir veya kendi başına gitmek isteyen olur.
On kişilik bir grup mağarada kalmak istediklerini bölgeyi iyi bildiklerini, gündüz ormanın içlerine gideceklerini gecede ekmek ve yiyecek bulmak için köye gideceklerini söylediler.
Ben Rênas ve geri kalan grupla Xarput’ta gideceğimize karar verdik.
Zarife yanıma geldi, başımı okşadı korkma ben buradayım elimden geleni senin için yaparım.
Şöyle başımı kaldırdım ona baktım, ateşin ışığı yüzüne vuruyordu. Ateşin dumanı yüzünü siyah dumanla sıvamış gibi kapkara görünüyordu.
Tabii ki ben kendimi göremiyordum ama Benim de aynı durumda olduğumu düşündüm.
Rênas orda kalanlardan helallik istedi, gidiyorum, gidip dönmemek, dönüp te görmemek var, onun için lütfen kendinize dikkat edin.
Kadınlardan sarılıp ağlayanlar oldu öyle duygusal bir veda yaşandı.
Benim de aklıma annem, babam, kardeşlerim ve Abdo ağabey gelince ağladım.
Bizden gözcü olarak dışarıya gitmiş olan gençler gelince Rênas sordu bir sorun var mı diye tekrar tekrar sordu, gençler hayır bir sorun yok dışarıda ses seda yok deyince.
Hemen yola çıktık, önde kadın ve çocuklar, arkada yaşlılar ve en sonda genç erkekler o şekilde yola dizildik.
Rênas en başta, bizler de onu takip edip mağaranın dışına doğru çıkmaya sessizce birer birer çıktık.
Ben Zarife ve çocuğu birlikte mağaranın dışına çıktık, dışarıda soğuk bir hava vardı.
Öyle ki soğuk hava yüzümüze sert bir tokat gibi çarpıyordu.
Rênas bu akşam soğuk olacak ona göre biraz hızlı yürüyelim ki Munzur’un öteki tarafına ve daha yüksek dağları aşalım.
Yolda mümkün olduğu kadar yenilebilecek ot ve pancar yemek serbest, zaten yiyeceğimiz yok sadece dağda ne bulursak.
Zarife, ışkın ve ceviz yemek daha mantıklı çünkü cevizin kabuğu var ondan dolayı zehir içine sirayet edemez.
Tepeden aşağıya doğru patika bir yoldan inmeye başladık, önde Rênas arkada bizler.
Bir ara döndü bizlere baktı, hava daha tam kararmamıştı.
Arkadaşlar dedi; bir birinizin elini tutarak yürüyelim, bir zincir halkası oluşturalım yoksa düşer bir yerimizi sakat bırakırız.
Bizimle gelen Ali Rıza, arkadaşlar yavaş yürüyelim buralarda boz ayı bulunur dikkat edelim.
Benim ayaklarımın altı yaraydı yanmaya başladı.
Ali Rıza, elinde çoban çakısıyla pancar kopardıkça etrafına vermeye başladı.
Bana da birkaç parça ışkın verdi.
Rênas aşağıda seslerin geldiğini; biraz sessiz olmamızı söyledi.
Gençlerden birkaç kişinin gidip bakmasını söyledi.
Bizler olduğumuz yerden durduk, Zarife etrafımızda ışkın ve farklı pancar türlerini topladı.
Bana çocuğunu teslim etti, ben çocukla oynadım.
Aradan yirmi dakika geçmişti ki, kucağında bir sürü ışkın ve acı pancarla geri geldi. (devam edecektir)