Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-29

  Ayaklarımın altı yeni yaralanmıştı, onu nasıl yapacağımı bilmeden… Onu Zarife ye sordum, önce bir şey söylemedi, daha sonra, biraz süt getirdik ateşi yaksınlar süt süreriz acısını biraz alır. Etrafa baktım; rahat oturacak yer aradım, biraz içeriye doğru gittim, bizden önce orda kalanlardan eski aba buldum. Eski abayı, alıp ateşin yanına getirdim. Yaşlı kadın abayı elimden aldı, birazını keskin yüzlü çakmak taşı ile küçük bir parça aldı. Tabi ne yapacağını ben bilmiyordum. Baktım üstüne biraz süt ve bal döktü, aynısını benim içinde yapmasını istedim. İki küçük parçayı da bana kesti, üstüne biraz bal ve süt döktü ve ayaklarıma sardı. Orada bizimle olanların tamamı gelip birer parça kestiler, çünkü çoğumuzun ayakkabısı yoktu. Olanlarda bir elin parmak sayısını geçmezdi. Benim en çok hayret ettiğim bir durum vardı, bu kısa sürede insanlarla kaynaşmış olmam. Aynı şekilde oradaki insanlarda dâhil olmak üzere bir birimizi adeta yıllardır tanıyormuşuz gibiydik. Hep bir arada hareket edişim ve paylaşımcı oluşumumuz, aslında baktığımızda ben hiç birini tanımıyordum. Ateş yakıldı, etrafında oturduk, Rênas; arkadaşlar, bundan sonra sırasıyla mağaranın kapısında nöbet tutalım. Yoksa burada hiç birimiz güvende değiliz ve olamayız. Oradaki gençlerden iki kişi biraz ısındıktan sonra, kalkıp gittiler. Rênas kendisi dâhil olmak üzere, kadınlar ve çocuklar hariç, geri kalan arkadaşlar nöbet tutalım. Bulunanların tamamı buna evet deyince, hepimiz rahat bir nefes aldık. Ardından Ali Rıza, bir öneride bulundu, aramızda çok genç kardeşlerimiz var, bunlar tecrübesizler onun için bir olgun ve bir genç birlikte nöbet tutsun dedi. Buna kimse karşı çıkmadı ve Rênas giden gençlere seslendi, “hey brayên delal”, gençler dönüp gelince Ali Rıza onunla birlikte ilk nöbete gitmiş oldu. Biz de saatte yoktu, bizim için zaman kavramımız da yoktu. Nöbet dediğimiz, mağaranın girişinde bir köşede durup dışarıdan gelen sesleri dinlemek ve eğer Türkçe konuşuyorlarsa gelen askerdir o zaman hemen tedbir alınması gerekir dedi bize Rênas. Bu şekilde arkadaşlar nöbetleşe beklemeye başlanmış oldu. Bu dağlarda kendimizi savunacak ne silahımız nede kesici bir aletimiz vardı. Artık kendimizi, savunacak hiçbir şeyimiz yoktu, sadece bir tek rabbimiz vardı. Tabi ecel gelmişse bunu kimse önleyemiyordu, ben bunu anladım. Ateşin etrafında bir çember gibi olmuştuk, Rênas hepimizin yüzüne birer birer baktı ve şöyle söyledi; arkadaşlar bu günler geçecek mi acaba diye sordu. Orda en yaşlımız olan Ali Rıza amcaydı ilk o cevap verdi, her şey zamanla düzelir ama acılar geçer mi, unutulur mu orasını bilmiyorum. Bir söz var; kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış, bizde öyle olacağız. Dersim dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları, olan dünyadır şimdi. Onun için biz dünyadan koparılmış bir durumdayız, bunu böyle bilelim. Düşünsenize… Dersim’e tarih boyunca sefer olmuş ama hiçbir zaman zafer olmamış. İşte bize ondan dolayı çok kinli ve o kadar acımasız davranıyorlar. Mevcut iktidarı elinde tutanlar, bunun bilincindeler… Şöyle bir bakın !!!. Burada bulunan birçoğumuzun ne ailesi, ne de yakınları kaldı, bu çok büyük bir felaket bunu hepimizin böyle bilmesi gerekir. Orda olanların arasında hiç kimsesi olmayan tek çocuk bendim ve en büyük acıyı her zaman ben yaşadım. O bilinmez saatler içinde, sadece yanan bir ateşin olduğu, yanan çalı çırpı ve odunun çıkardığı cızırtılar arasında uykum ağır başmış uyumuşum. Ben uyurken kaç tane nöbet değişimi olduğunu bilmiyorum. Bildiğim tek şey benim soğuktan dolayı elimi ayaklarımı sıkı sıkı sıkıya kıvrılarak uyuyarak kalmışım. Bazıları için gördükleri son, bahar ve son yaz oldu. O benim içinde geçerliydi sanki dağlara sığınmış minik yavru kuş gibi çaresiz çırpınışlarımı vermekteydim. Devam edecektir.  
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2023 - Pazartesi

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-29

 

Ayaklarımın altı yeni yaralanmıştı, onu nasıl yapacağımı bilmeden… Onu Zarife ye sordum, önce bir şey söylemedi, daha sonra, biraz süt getirdik ateşi yaksınlar süt süreriz acısını biraz alır.

Etrafa baktım; rahat oturacak yer aradım, biraz içeriye doğru gittim, bizden önce orda kalanlardan eski aba buldum.

Eski abayı, alıp ateşin yanına getirdim.

Yaşlı kadın abayı elimden aldı, birazını keskin yüzlü çakmak taşı ile küçük bir parça aldı.

Tabi ne yapacağını ben bilmiyordum.

Baktım üstüne biraz süt ve bal döktü, aynısını benim içinde yapmasını istedim.

İki küçük parçayı da bana kesti, üstüne biraz bal ve süt döktü ve ayaklarıma sardı.

Orada bizimle olanların tamamı gelip birer parça kestiler, çünkü çoğumuzun ayakkabısı yoktu.

Olanlarda bir elin parmak sayısını geçmezdi.

Benim en çok hayret ettiğim bir durum vardı, bu kısa sürede insanlarla kaynaşmış olmam.

Aynı şekilde oradaki insanlarda dâhil olmak üzere bir birimizi adeta yıllardır tanıyormuşuz gibiydik.

Hep bir arada hareket edişim ve paylaşımcı oluşumumuz, aslında baktığımızda ben hiç birini tanımıyordum.

Ateş yakıldı, etrafında oturduk, Rênas; arkadaşlar, bundan sonra sırasıyla mağaranın kapısında nöbet tutalım.

Yoksa burada hiç birimiz güvende değiliz ve olamayız.

Oradaki gençlerden iki kişi biraz ısındıktan sonra, kalkıp gittiler.

Rênas kendisi dâhil olmak üzere, kadınlar ve çocuklar hariç, geri kalan arkadaşlar nöbet tutalım.

Bulunanların tamamı buna evet deyince, hepimiz rahat bir nefes aldık.

Ardından Ali Rıza, bir öneride bulundu, aramızda çok genç kardeşlerimiz var, bunlar tecrübesizler onun için bir olgun ve bir genç birlikte nöbet tutsun dedi.

Buna kimse karşı çıkmadı ve Rênas giden gençlere seslendi, “hey brayên delal”, gençler dönüp gelince Ali Rıza onunla birlikte ilk nöbete gitmiş oldu.

Biz de saatte yoktu, bizim için zaman kavramımız da yoktu. Nöbet dediğimiz, mağaranın girişinde bir köşede durup dışarıdan gelen sesleri dinlemek ve eğer Türkçe konuşuyorlarsa gelen askerdir o zaman hemen tedbir alınması gerekir dedi bize Rênas.

Bu şekilde arkadaşlar nöbetleşe beklemeye başlanmış oldu. Bu dağlarda kendimizi savunacak ne silahımız nede kesici bir aletimiz vardı.

Artık kendimizi, savunacak hiçbir şeyimiz yoktu, sadece bir tek rabbimiz vardı.

Tabi ecel gelmişse bunu kimse önleyemiyordu, ben bunu anladım.

Ateşin etrafında bir çember gibi olmuştuk, Rênas hepimizin yüzüne birer birer baktı ve şöyle söyledi; arkadaşlar bu günler geçecek mi acaba diye sordu.

Orda en yaşlımız olan Ali Rıza amcaydı ilk o cevap verdi, her şey zamanla düzelir ama acılar geçer mi, unutulur mu orasını bilmiyorum.

Bir söz var; kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış, bizde öyle olacağız.

Dersim dünyanın dışında, kendine göre apayrı kanunları, olan dünyadır şimdi.

Onun için biz dünyadan koparılmış bir durumdayız, bunu böyle bilelim. Düşünsenize…

Dersim’e tarih boyunca sefer olmuş ama hiçbir zaman zafer olmamış. İşte bize ondan dolayı çok kinli ve o kadar acımasız davranıyorlar.

Mevcut iktidarı elinde tutanlar, bunun bilincindeler… Şöyle bir bakın !!!.

Burada bulunan birçoğumuzun ne ailesi, ne de yakınları kaldı, bu çok büyük bir felaket bunu hepimizin böyle bilmesi gerekir.

Orda olanların arasında hiç kimsesi olmayan tek çocuk bendim ve en büyük acıyı her zaman ben yaşadım.

O bilinmez saatler içinde, sadece yanan bir ateşin olduğu, yanan çalı çırpı ve odunun çıkardığı cızırtılar arasında uykum ağır başmış uyumuşum.

Ben uyurken kaç tane nöbet değişimi olduğunu bilmiyorum.

Bildiğim tek şey benim soğuktan dolayı elimi ayaklarımı sıkı sıkı sıkıya kıvrılarak uyuyarak kalmışım.

Bazıları için gördükleri son, bahar ve son yaz oldu.

O benim içinde geçerliydi sanki dağlara sığınmış minik yavru kuş gibi çaresiz çırpınışlarımı vermekteydim. Devam edecektir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.