Bu kaygı dolu gözleri oradaki herkesten, görebildiğim gibi çobanlardan görmek mümkündü.
Çobanlardan biri sağılacak koyunları ayırdı, ben koyunları tutuyordum, Zarife’de sağıyordu teker teker.
Çobanlardan bir yeni kovalar getirdi, tabi oradakiler şaşırdı.
Zarife sordu; kekê min, hayırlı olsun yeni kovaları nerden buldunuz.
Çoban bacım akşam karanlığında yakın köye gidip bir evden aldım, yoksa o küçük kova ile olmuyor; üç yüz koyunumuz var burada, onları yere sağmaktan daha iyi düşündük.
Köyden beş tane küpte getirdik, onların ikisinde pekmez var.
Bir evde un bulduk, onu nasıl yaparız işte onu bilmiyorum. Zarife bakalım, gitmesek size yardımcı oluruz.
Sağım yapanlar bir yerde toplanıp süt içtik, işimiz bitince tekrar mağaraya döndük, bilemiyorum belki yola çıkarız.
Yeni gelen kovalarla daha çok sütümüz oldu ama o sütü nasıl muhafaza edecektik, bu sorun olacak çünkü en kısa zamanda sütü tüketmemiz gerekir, yoksa ekşime yapar veya zehirlenmelere yol açabilirdi.
Böyle düşünceler içinde mağaraya girince, mağarada kalanların bazıları ateşin önünde bize yol açtılar.
Dışarısı biraz sıcaktı, içeri girince hava soğudu; ateşin etrafına oturduk.
Biraz geçmişti ki, Ali Rıza ay, ay diye bayırdı; herkes ona döndü, oraya baktı ve ben de merak ettim ona neler olduğunu.
Rênas sordu ne oldu kekê Ali Rıza deyince akrep parmağımı soktu deyince etrafımıza baktık.
Herkeste bir panik havası ve şaşkınlık dolu bir koşuşturma başladı.
O koşuşturmada yanımda bulunan Gulazer, bana çarptı ben tökezleyip düştüm.
Rênas, Ali Rıza’ya doğru hızla koştu ve sarı akrebin üstüne bastı, Ali Rıza’ya “keko korkma düşmanını öldürdüm”.
Ali Rıza amca arkadaşlar hemen akrebin zehrini akıtalım ki, hayati tehlikesi olmasın.
Arkadaşlar bana bir bıçak veya çakmak taşı verin; ısırılan yeri biraz kanatmamız gerekir dedi.
Ali Rıza’nın acı çektiği her halinden beliydi, Rênas akrebin ölüsüne baktı ve bize dönüp akrep çok büyük değil pek zararı olmaz ama daha önce akrep sokmamışsa tehlikeli olur.
Ali Rıza, hayır bu ilk oluyor deyince, biraz nefes aldık ama Ali Rıza amca yine de ısırığın olduğu yeri önce bağladı ve ardın da o yeri kanattı sonra su ile temiz yıkadı.
Ali Rıza döndü ve şöyle dedi bana, “kekik, nane, sarımsak veya oğul bitkisi zehirin, panzehiridir” dedi.
Hemen gençlerden ikisi dışarıya mağaranın dışına gönderildi. Önce çobanlara sorulacak ardın da yoksa toplanılıp getirilecekti. İlaç yapmak için hiç olmasa kekik ve bal olsa da olurdu.
Ama Ali Rıza çok acı çekmekteydi, alnında soğuk soğuk terler dökülüyordu.
Hemen bir bez parçası suya batırılıp alnına konuyordu.
Ama nerdeyse Ali Rıza’nın boğazında, harıltılar gelmeye başladı.
Rênas, zehir etkisini gösterdi ama sevindirici olan daha önce akrep seni ısırmış, sen ondan şanslısın keko… Akrebin sokması orada başka akrep olma olasılığı da, hepimiz bir bir telaşa sürükledi. Akrebin mağarada ortaya çıkması aslında, içimize bir korku saldı. Bunu sanırım hiç kimse beklemiyordu, ben hiç beklemiyordu. Bu telaş dolu dakikalar bayağı uzun sürdü, içeride bunlar olurken öbür yanda arkadaşlarımız kekiği bulamamışlar ama bal da yoktu. Rênas, aşağıda ki, çoban kardeşlerime sordunuz mu; onlar arıların olduğu yeri biliyorlardır. Devam edecektir.