Bizi yok eden gücün her şeyi vardı, silahı, topu, tankı, uçağı, parası, kendi insanını satan kişilerin olduğu bir dünyası da vardı. Ona da devlet gücü deniyordu.
Bu konuşmaların ardı arkası kesilmeden devam ediyordu.
İçimizi yakan acıların zehirle dolu dolu ne gündüzümüz ne gecemiz beliydi.
Sıradan günler ve hayatlar artık fersah fersah gerimizde kalmıştı. Xarput’a yakındık.
Bu akşam belki de son mağarada kalışımız olacaktı. Aslında herkeste bir hüzün olduğunu sezinliyordum.
Mağaraya ilk giren kişi Ali Rıza oldu, biraz içeriden kalıp çıkmıştı. İçeriden çıkar çıkmaz Rênas’a doğru gidince neler olup bittiğini herkes anlamaya çalışıyordu.
Rênas ile biraz konuştuktan sonra Rênas “ben konuyu arkadaşlara anlatırım sen rahat ol” deyince merakımız daha çok artı.
Uzun süredir yol üstünde elimize geçen otları ve bulabildiğimiz her şeyi yiyoruz ama açlığımızı giderecek bir şey yemediğim için her gün açız.
Hepimiz bir deri, bir kemik kaldık. Gözlerimiz bile çukura girdi çukurlaştı.
İyi ki aramızda ki birlik ve beraberlik devam ediyordu. Zarife ve en küçüğümüz olan Elif beni hiç yalnız bırakmadılar.
İçeriye en son ben ve Azad girmiş olduk ki, Rênas ayakta durmuş içeriye gelenlerin tamamının girdiğini görünce arkadaşlar; “bir dakika beni dinleyin”.
İkinci defa tekrar edince bir sessizlik oluştu; o sırada Rênas söze başladı. “Biliyorsunuz şu gördüğünüz mağaraya bizden önce birçok kardeşimiz gelip sığınak olarak kulandı”.
“Şimdi bizde ayni durumdayız. Bizden önce bir ateş yakılmış ve geldiğimizde ateş daha sıcaktı ve biz sadece üzerine odun attık ondan dolayı, yakınımızda başkaları olabilir”.
“Ayrıca Ali Rıza içeriye girince yerde birde tabanca bulmuş onun nasıl ve ne den bırakıldığını bilmiyoruz”.
“Bir düşünce şöyle diyor, acaba bizim sesimizden dolayı kaçıp bir yere mi saklandı veya dışarıya çıkmış olduğunu düşünüyorum”.
Heybo ve Cemo mağaranın ağzında nöbet tutmak için gideceklerini söyleyince, ben de onlarla gitmeyi düşünüyordum ki, onlar ayağa kalkınca ben de ayağa kalktım; Rênas, hey xorto sen nereye gideceksin.
Ali Rıza senin şimdi gitmen tehlikeli olur kekê min, bizden önce buradan olanların kim olduğunu bilmiyoruz.
Bilsek sorun olmazdı “brayên delal” deyince yerimden put gibi hiç kımıldamadan birkaç dakika hiç kıpırdamadan durdum.
Onlar giderken Rênas her ikisinin arkasında bağırdı “çok dikkat edin ona göre siz Allah’ın bana emanetisiniz”.
Elif ve ben Azad ile oynamaya başladık, ona yolda topladığımız tohumu verdik o da kıpır kıpır yiyince Azad’ın bundan sonra kefeni yırttığını ölmeyip iyileşeceğine de kanaat getirdik.
İkimizi oyunun en heyecanlı yerinde tedirgin eden Cemo’nun koşarak Rênas’a doğru koşması oldu, Ali Rıza ayağa kalkıp ona doğru gidince hepimizde bir tedirginlik başlamış oldu.
Rênas’ta, gelene doğru gidince orda bulunan tüm insanlar da gözle görülen bir tedirginlik başladı ve artık kimsede saklama gereği de bulmuyordu.
Cemo, Ali Rıza ile konuştuktan sonra Rênas’ta onların yanına varmıştı. Rênas, Cemo’nun anlattıklarını dinledikten sonra bizlere döndü arkadaşlar; “telaş edecek bir durum yok” tekrar tekrarladı, “telaş edecek bir durum yok”.
Zarife, “kekê Rênas peki telaş edecek bir durum yoksa konuyu hepimize açıkça söyleyin bizde bilelim bu tedirginliğimiz geçsin”.
Rênas, yanımıza geldiğinde hepimiz zaten teyakkuz halindeydik. Cemo’da onun arkasında durdu.
Rênas, “arkadaşlar mağaranın içerisinde bulduğumuz tabancanın sahibi dışarıda mağaranın girişine gelmiş orda bekliyor. Arkadaşlardan yerde bulduğumuz tabancasını istemiş onun için fikrinize ihtiyacım var”.
Onu söyledikten sonra herkes kendi fikrini söyledi ve ortak karar şimdilik tabancanın verilmemesi yönünde oldu.
Tabancanın verilmesi durumda bizi vurmayacağı ne malum diye de kaygısını bildirende oldu haklı olarak. Devam edecektir.