Rüzgârlar seni alıp götürsün uzaklara ve duyguların sana yol göstersin. İçine hapsetme, bırak kendini baharın kokusuna. Duyguların dört bir yana dağılsın. Atsın damarlarındaki taze kan. Kenetlenmiş vücudun açılsın rahat bırak ve derinden çek içine baharın kokusunu. Kurtul nevrozlardan at kendini yaşamın kollarına. Tazelensin umutların, tazelensin yer, tazelensin avuçlarındaki aşk kelebeğin... Sabah gözlerini aç ve bir günün daha içinde olduğunu gör. Tüm pencereleri sonuna kadar aç ve pencereden dışarıya bak. Uzat başını pencereden, derin ve içten bir nefes al. Doğayı seyret ve bir şarkı mırıldan.
Yem yeşil açmış çiçekler, mor sümbüller, papatyalar, çimenler, cıvıl cıvıl doğa gülücükler versin sevinçler dolsun yüreğine. Doğa sana cömertçe sunacaktır tüm güzelliğini. Gönlünden açan çiçeklere bahar yağmurlarından bir yudum su ver... Sabahın çok uzaklardan gönderdiği ışığının dokunduğu her şeyi iyi izlerken bir çobanın kaval sesini hayal et… Leylaklar salkım salkım aşağıya inmek çabasındayken.
Yaprakların bir anda nasıl parladığını, güneşin nasıl gülücükler dağıttığını gör. Yağmur damlacıklarının toprağa değişini gör ve bir rüzgârın sesini işit. Gözlerinin alabildiği tüm güzellikleri gör ve sevinçle, neşeyle, bir türkü mırıldan. Bu bahar kokusu büyüler seni sesiz ve derinden.
Bir kuşun kanadında uçar gibi dağları aş, denizleri aş, bir nehir kenarında dur.
Mezopotamya’ya hayat veren Fırat çıkar karşına. Fırat hırçındır. Delice akar, akar akar. Hiç durmadan umut taşır kuzeye doğru.
Akarken Fırat, ne şehirler biri birine benzer, ne kentler aynıdır , nede topraklar aynıdır. Her ırk, her dili özgürce görür ve sessizce diler Fırat.
Fırat kenarında, dalga sesleri eşliğinde martıları seyret. Bir martının onca uğraşından sonra ağzındaki balığı düşürüşüne hem üzül hem de sevin. Üzül; çünkü martının zahmeti boşa gitti aç kaldı. Sevin; çünkü balık kurtuldu o şimdi yavrularına kavuşacak. Bir umut dolacaktır yüreğine sen güneşin ışınlarını gör ta tepende. Yarısı kurumuş bir ağaca bak, kırıkları nasılda mağrur ve özgün durmaktadır. Kırmızı gülleri görürsün, yeni açmış gül daha minnacıktır. Koparmadan üstünde dur, doyumsuz kokuyu çek iliklerine kadar. Ne gün sana darılır, nede gül, nergis, sarıpapatya ve ötüşen kuşlar halaya durmuştur, bahar sabahında. Çam ağaçları yamacı süsler, gelincikler ve sarı papatya rüzgardan bir sola ,bir sağa savrulur. Karşı yamaçtan bir çobanın kaval çalışı duyulur ta Samsat’tan balıkçılar görülür ağlarını toplamakta
. Biraz daha ileri gidersin, yeşillikler içinde zarif ve tatlı bir edayla sana merhaba diyen Bozova çıkar karşına. Yem yeşil bahçelerinde kanaryalar, bülbüller ötüşür. Ve yüksek aşağıyı izleyen bir doğan’ın bakışı ile güneşin ışınlarından kaybolur. Yavaş yavaş gün kararmaya başlar.
Hava kararınca güneşin kızlılığını seyret. Ve Son bir kez dışarıyı seyret. Bu kez sana gülümseyen yüzüyle bakan ayı ve yıldızlara sana gülümsüyorlar. Ayın yakınında duranlardan büyük bir yıldızlardan bir demet seç kendine. Sırlarını, acılarını, hayallerini onlara anlat. Sonra avucuna al bütün yıldızları ve parmaklarını üzerine kapat. Yıldızlar sana işaret vermeden açma sakın. Yıldızların göz kırpışından sonra açabilirsin parmaklarını. Sen de teşekkür için bir göz kırp kendine seçtiğin yıldızına. Birbirinize gülümseyişlerin ardından pencereyi kapat.
Mutlu günün ardından yarına ulaşma umuduyla uzan yatağa. Bugünün heyecanını kalbinde hisset. Ve gözlerini kapat… Hala seni seven bir yıldız sana gülümsüyordur… Bütün yıldızlar sizi ve umudunuza sevgi gülücükleri içinde bir hayat diliyorum...
Bugün de varım ve direniyorum, olduğun için ben varım ve yaşıyorum.