Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-11

Yüzen cesetleri çıkarmak için yüzme bilen biri kişi daha suya girdi, Berho’ya yardımcı oluyordu.  Annelerin kucağında ki bebeklerde soğuktan ağlıyordu, buna çarede yoktu ve Rênas anneleri uyardı çocukların sesi gelmesin. Bildiğim kadarıyla askerler yakınımız da olabilirler.  Rênas ikinci defa kadınlara seslendi, “bacılarım, ablalarım susturun çocukları askerler şimdi sesimizi duysa hepimiz kurşuna dizeler, lütfen ağlamasınlar” diyerek yalvardı.  Rênas suyun kenarında duranları çağırdı; hey millete beni dinleyin, kısa boylu olanlar ve çocuklu kadınlar, bebekleriniz varsa verin biz karşıya geçirelim deyince erkekler suyun derin olmayan yerinden karşıya geçmek için suya girdiler.  Rênas kadınların geçeceği yere ilkini kendisi derin olmayan yerden suya girdi.  Peşinde başka adamlar girdi, Cafer beni kucağına aldı, derenin karşısına götürüp yere bırakınca, ayağa kalktım ama hala su elbiselerimden damlıyordu.  Abdo ağabeyi de Rênas taşıdı, yanıma getirdi.  Ardında bir takım sesler gelmeye başladı,  Abdo ağabey de yanımda durdu, etrafına bakındı. O sırda bizim gruba gözcülük yapan Heybo bağırdı, çabuk karşıya geçin askerler suyu akışını takip ediyorlar!  İnsanlarda bir panik başladı, paldır küldür, suya atlayanlar oldu. Düşenleri mi dersin, ayakaltına kalanları mı dersin, suyun kenarı mahşer yerine döndü.  O sırda Rênas bağırdı, “panik yapmayın, panik yapmayalım” diye birkaç defa tekrarladı ama dinleyen yoktu.  Abdo ağabey elimi tuttu haydi kaçalım; askerler geliyor deyince, ben ve Abdo ağabeyim ormana doğru kaçmaya başladık.  Bizler küçük bir patika yola girdik; önümüzde Rênas ve ilk karşıya çıkanlarla birlikte koş babam koş, ben nefessiz kaldım.  Abdo ağabeyin elini bırakıp olduğum yerde yere yığıldım. Zarife beni yerden kaldırdı ve bana eteğimi tut bırakma buradan kurtulalım diye sıkı sıkı tembih etti. Zarife, genç ve güzeldi; baktım yalın ayak, kucağında küçük bir kız bebek vardı adı Elif’ti, Elif bebek bana bakıp bakıp gülüyordu.  Zarife bize kızını anlatırken şöyle dedi. Annesi kurban, kızımın bir erkek kardeşi de vardı, askerler onu ve babasını öldürdüler, ya siz dedim, Zarife bizler davar sağmaya gitmiştik, silah sesini duyunca tepeye çıktık ki, ne görelim evlerimiz köyümüzün her yanı yanıyordu, bizlerde oradan kaçtık.  Bizim köyde kim varsa, kadın, erkek, çocuk, yaşlı evlerinden çıkardılar ve köyün meydanında önce mermi ile ondan sonra süngü ile vuruyorlardı, işte ben ve kızım da o vahşeti uzaktan sadece seyretmek zorunda kaldık.  İşte her şeyimizi ardımızdan bırakıp buraya kadar geldik, bizde böyle kurtulduk mu bilmiyorum dedi bize. Ben ve beş beri köyün çobanı kaçarak canımızı zor kurtardık, ardımızda sanırım köyde bizden başka kimse hayatta kalmadı.  Patika yoldan giderken, Zarife elimi bıraktı etrafına bakındı.  Tekrar, tekrar etrafına baktı yerden keskin bir çakmak taşını kaldırdı, yol üstünde yarpuz pancarını kopardı; birazını kendisi yedi, birazını da bana verdi...  Tadı acıydı ben yiyemedim kusasım geldi...  Zarife, “oğlum yemek yemem” diye bir şey yok, ona göre yemeğinizi yiyin ki hayatta kalabilesiniz.  O sırada arkada kalanlarda bir bağrışma ve feryatlar yükselince, bizlerde geriye dönüp bakınca uzaktan askerlerin bizlere doğru geldiğini gördük.  Zarife sordu neler oluyor dere kenarında. Bir kaç kişi birden bağırıyordu, askerler geliyor dereden uzaklaşın… Dereden uzaklaşın, askerler geliyor.  En arkamızda gelen yaşlı amca koşarken tökezleyip yere düştü, Zarife galiba vuruldu.  Zarife bize döndü “haydi koşalım; Abdo ağabeyin nerede, ben gidip bakayım” dedim “yok yürü askerler kurşun sıkarlar şimdi olmaz” deyince koşmaya başladık.  Bizler koşarken Abdo ağabey çağırdı “law brayo, law brayo” döndüm Abdo ağabeye buradayım, buradayım ön taraftayım diyorum ama sesimi duymuyor.  Olduğumuz yerde biraz bekledim; birden kurşun sesleri gelmeye başladı... Abdo ağabeyi çağırdım, Abdo ağabey beni görünce, Rênas hemen eğilin eğilin, kurşunlara hedef olacaksınız ne yapıyorsun çocuk deyince ben de eğildim.  Rênas herkes ormanın içine dağılın şimdi uçaklarla bizi bombalayacaklar deyince, bugüne kadar hiç uçak ismi duymamıştım.  Ben uçağın nasıl ve neye yaradığını da bilmiyordum.  Koşarak Zarife’ye yetiştim, “Zarife teyze uçak nedir, nasıldır” diye sordum.  Zarife biraz düşündü ve sonra “uçaklar demirden olur, doğanlar veya karttalar gibi yüksekte uçarlar, onu kullanan insandır”…  Çok büyüktür demirden ve onun üzerine bomba takılı seni gördüğünde üstüne bomba bırakır, bomba patlayınca insanları parçalar ya da öldürür bomba da öyle bir şeydir. Devam edecektir.
Ekleme Tarihi: 24 Şubat 2023 - Cuma

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-11

Yüzen cesetleri çıkarmak için yüzme bilen biri kişi daha suya girdi, Berho’ya yardımcı oluyordu. 
Annelerin kucağında ki bebeklerde soğuktan ağlıyordu, buna çarede yoktu ve Rênas anneleri uyardı çocukların sesi gelmesin. Bildiğim kadarıyla askerler yakınımız da olabilirler. 
Rênas ikinci defa kadınlara seslendi, “bacılarım, ablalarım susturun çocukları askerler şimdi sesimizi duysa hepimiz kurşuna dizeler, lütfen ağlamasınlar” diyerek yalvardı. 
Rênas suyun kenarında duranları çağırdı; hey millete beni dinleyin, kısa boylu olanlar ve çocuklu kadınlar, bebekleriniz varsa verin biz karşıya geçirelim deyince erkekler suyun derin olmayan yerinden karşıya geçmek için suya girdiler. 
Rênas kadınların geçeceği yere ilkini kendisi derin olmayan yerden suya girdi. 
Peşinde başka adamlar girdi, Cafer beni kucağına aldı, derenin karşısına götürüp yere bırakınca, ayağa kalktım ama hala su elbiselerimden damlıyordu. 
Abdo ağabeyi de Rênas taşıdı, yanıma getirdi. 
Ardında bir takım sesler gelmeye başladı, 
Abdo ağabey de yanımda durdu, etrafına bakındı. O sırda bizim gruba gözcülük yapan Heybo bağırdı, çabuk karşıya geçin askerler suyu akışını takip ediyorlar! 
İnsanlarda bir panik başladı, paldır küldür, suya atlayanlar oldu. Düşenleri mi dersin, ayakaltına kalanları mı dersin, suyun kenarı mahşer yerine döndü. 
O sırda Rênas bağırdı, “panik yapmayın, panik yapmayalım” diye birkaç defa tekrarladı ama dinleyen yoktu. 
Abdo ağabey elimi tuttu haydi kaçalım; askerler geliyor deyince, ben ve Abdo ağabeyim ormana doğru kaçmaya başladık. 
Bizler küçük bir patika yola girdik; önümüzde Rênas ve ilk karşıya çıkanlarla birlikte koş babam koş, ben nefessiz kaldım. 
Abdo ağabeyin elini bırakıp olduğum yerde yere yığıldım. Zarife beni yerden kaldırdı ve bana eteğimi tut bırakma buradan kurtulalım diye sıkı sıkı tembih etti. Zarife, genç ve güzeldi; baktım yalın ayak, kucağında küçük bir kız bebek vardı adı Elif’ti, Elif bebek bana bakıp bakıp gülüyordu. 
Zarife bize kızını anlatırken şöyle dedi. Annesi kurban, kızımın bir erkek kardeşi de vardı, askerler onu ve babasını öldürdüler, ya siz dedim, Zarife bizler davar sağmaya gitmiştik, silah sesini duyunca tepeye çıktık ki, ne görelim evlerimiz köyümüzün her yanı yanıyordu, bizlerde oradan kaçtık. 
Bizim köyde kim varsa, kadın, erkek, çocuk, yaşlı evlerinden çıkardılar ve köyün meydanında önce mermi ile ondan sonra süngü ile vuruyorlardı, işte ben ve kızım da o vahşeti uzaktan sadece seyretmek zorunda kaldık. 
İşte her şeyimizi ardımızdan bırakıp buraya kadar geldik, bizde böyle kurtulduk mu bilmiyorum dedi bize. Ben ve beş beri köyün çobanı kaçarak canımızı zor kurtardık, ardımızda sanırım köyde bizden başka kimse hayatta kalmadı. 
Patika yoldan giderken, Zarife elimi bıraktı etrafına bakındı. 
Tekrar, tekrar etrafına baktı yerden keskin bir çakmak taşını kaldırdı, yol üstünde yarpuz pancarını kopardı; birazını kendisi yedi, birazını da bana verdi... 
Tadı acıydı ben yiyemedim kusasım geldi... 
Zarife, “oğlum yemek yemem” diye bir şey yok, ona göre yemeğinizi yiyin ki hayatta kalabilesiniz. 
O sırada arkada kalanlarda bir bağrışma ve feryatlar yükselince, bizlerde geriye dönüp bakınca uzaktan askerlerin bizlere doğru geldiğini gördük. 
Zarife sordu neler oluyor dere kenarında. Bir kaç kişi birden bağırıyordu, askerler geliyor dereden uzaklaşın… Dereden uzaklaşın, askerler geliyor. 
En arkamızda gelen yaşlı amca koşarken tökezleyip yere düştü, Zarife galiba vuruldu. 
Zarife bize döndü “haydi koşalım; Abdo ağabeyin nerede, ben gidip bakayım” dedim “yok yürü askerler kurşun sıkarlar şimdi olmaz” deyince koşmaya başladık. 
Bizler koşarken Abdo ağabey çağırdı “law brayo, law brayo” döndüm Abdo ağabeye buradayım, buradayım ön taraftayım diyorum ama sesimi duymuyor. 
Olduğumuz yerde biraz bekledim; birden kurşun sesleri gelmeye başladı... Abdo ağabeyi çağırdım, Abdo ağabey beni görünce, Rênas hemen eğilin eğilin, kurşunlara hedef olacaksınız ne yapıyorsun çocuk deyince ben de eğildim. 
Rênas herkes ormanın içine dağılın şimdi uçaklarla bizi bombalayacaklar deyince, bugüne kadar hiç uçak ismi duymamıştım. 
Ben uçağın nasıl ve neye yaradığını da bilmiyordum. 
Koşarak Zarife’ye yetiştim, “Zarife teyze uçak nedir, nasıldır” diye sordum. 
Zarife biraz düşündü ve sonra “uçaklar demirden olur, doğanlar veya karttalar gibi yüksekte uçarlar, onu kullanan insandır”… 
Çok büyüktür demirden ve onun üzerine bomba takılı seni gördüğünde üstüne bomba bırakır, bomba patlayınca insanları parçalar ya da öldürür bomba da öyle bir şeydir. Devam edecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.