Yeni arkadaşlar aşağıya çobanların yanına gittiler, çobanlar arılar var ama yeri biraz tehlikeli bir yerde, eğer sizler çıkabilirseniz yukarıda bir küçük in var orda arıların olduğu yerde bal, kayadan aşağıya doğru akar.
Gençler buna inanmamışlardı, çünkü yaklaşık iki metre yukarıdan aşağıya doğru bal akıyordu.
Gençler korku dolu bir şekilde balı kovaya almaya çıkışırken, arılar tarafında ısırılınca az bir bal ile yetinmek zorunda kaldılar.
Hemen mağaraya yetiştirilip kekik ve balı karıştırmak suretiyle bir panzehir oluşturmaya başladı ve Ali Rıza’ya yedirince hepimiz onu izledik.
Ali Rıza, yarım saat içinde yaptığımız panzehir etkisini gösterecek ve ondan sonra buradan gideriz dedi.
Rênas, arkadaşlar aranızda daha önce arıcılık yapan var mı diye sordu?. Gulazer bizim vardı dedi; ben gelirim sizinle bal çıkarabilirim.
Balı akan kayalıktan çıkarmaya dışarı çıkınca bizler de arkadaşlarımızı bekledik
Zarife, küçük Elif ve ben dâhil merak içindeydik bizlere gelecek balın miktarının ne kadar olacağını ve bizlere yetecek mi onun düşüncesi içerisinde bir aşağı bir yukarı gidip geldik.
Baktık Rênas, Gulazer ve beraber gittikleri arkadaşlar döndüler.
Ellerinde iki tane kova ile döndüler buna öyle çok hepimiz sevindik ki bunu anlatmak zor.
Ali Rıza’nın boğazından gelen hırlamaları biraz azaldı ama hala soğuk soğuk terliyordu.
Ali Rıza çok şükür zehirlenmeyi durdurduk ama Ali Rıza’nın dili ağırlaşmıştı, pek konuşamıyordu.
Rênas, ateşin etrafında oturanlara şöyle dedi arkadaşlar gidelim mi, yoksa burada kalalı mı nasıl edelim diye sordu.
Her kişi kendi fikrini söyledi, bana düşen sadece onları dinlemek ve onların iradelerine saygı duymaktı.
En son gitme kararı verildi, Ali Rıza’ya da soruldu o da iyiyim yürüye bilirim deyince, hemen iki kişi dışarıda gözcülük etsin diye gönderildi.
Bizler de mağaranın girişinde beklemeye başladık.
Rênas arkadaşlar bizler Munzur’un karşı tarafına en kısa zamanda geçmeliyiz onun için acele edelim dedi.
Gözcü olarak dışarıya giden arkadaşlar geldi, dışarıda bir sıkıntı yok.
Ayrıca çobanlar aşağıya inmişler, Rênas peki haydi gidelim… Yola çıktık bizler indikçe bir kuş patikada yere konup uçuyordu, kırmızı beyaz ve siyah sahipti ve kısa bacaklı bir kuştu garip garipte ötüyordu.
Zarife sordu bu kuşun adı nedir böyle etrafımızda uçup duruyor deyince Ali Rıza anlatı; buna çoban aldatan kuşu denir, geceleri ağaçların yüksek ağaç dalları arasında olan bir kuş ama şimdi böyle garip davranışlar sergilemesi biraz garip.
Biraz durakladı sonra tekrar anlattı; çoban aldatan kuşun yuvası buralarda olması gerekir ondan dolayı bizi şaşırtmak için böyle garip davranıyor.
Yuvası için kendini feda edecek kadar akılı bir kuştur.
Aşağıya doğru patikadan inmeye başladık yaşlı ve çocukların ellerinden tutarak kontrollü bir şekilde indik.
Pek bir sorun çıkmadı, çünkü yokuş çok dik değildi.
İnmeye başladığımızda saatler öğleye yakındı, saatimiz yoktu ama artık zaman kavramını tahmin ediyorduk.
Gideceğimiz yer Ali Rıza’nın dediğine göre, beş saatlik yolculuk süresi vardı.
Buraları Ali Rıza çok iyi biliyordu. Büyüklerin kendi aralarında aldığı karara göre, bizler Munzur nehrini geçtikten sonra geceleri yolculuk yapacaktık.
Bunun nedenini Zarife bana anlattı; Munzur Nehri'nden sonra ormanlık alan azalıyor onun için güvenliğimizde tehlikeye giriyordu.