Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-37

Ben bulduğum çizmeler sayesinde biraz daha rahattım. En azından ayaklarım kanamıyordu, bu da iyi bir şeydi. Ağaçların orda beklerken, güvercinime biraz tohum ve yeşil ot topladım. Benimle aynı kaderi paylaştığı için ona acıyordum. Kendi kendime hayat bu işte... Etrafta topladığım ot ve tohumları güvercine verdim, güvercinde bizim gibi acıkmıştı. Elif de güvercine yem verdi, bu belki de ilk defa onun bir canlıya verdiği yem olmuştu. Elif güvercini eline aldı kucakladı, okşadı, sevdi, yorulunca bana verdi. Güneş her yeri aydınlatmıştı, öncü olarak mağaralara bakamaya giden iki arkadaş geri geliyordu. Olduğumuz mağaranın kapısında gelenleri sabırsızlıkla bekledik. Arkadaşlar gelince; yüzleri sararmış ve korkmuşlardı. Rênas, “hayrola ne oldu size deyince?”... Cemo konuştu; “abi yakın olan mağarada cinler var” dedi ve herkesin gözleri fal taşı gibi açıldı. Rênas, kızarak sizler ne dediğinizin farkında mısınız? Cemo cevap verdi tabi ki farkındayım diyerek söylediğini tekrar etti. Cemo yaşananları anlatmaya başladı; “bizler mağaraya girdiğimizde içeride kapıda üstümüze yağmur yağdı, mağaradan dışarı çıktık elimizle elbisemize baktık elbisemiz kupkuruydu, içeriye tekrar girdik bu defa içeriden yüzümüze sincaplar çarptı, tekrar dışarı çıktık bizlere o kadar hızlı çaptılar ki o hızla ikimizde yere düştük”. “Dışarıda tekrar kendimize baktık hiç bir şeyimiz yoktu, tekrar içeri girdik kapıdan içeri girince bu defa sütbeyaz bir at ateşin etrafında şaha kalkmıştı, öyle bir kişneme sesi vardı ki, kulaklarımızı sağır ediciydi ve tekrar dışarı çıktık, yine baktık bir şeyimiz yoktu”. “Bu defa biraz bekledik kendi kendimize sorduk   bize neler oluyor böyle… Tekrar içeriye girmeye karar verdik, bu defa içeriye daha sakin girmeye çalıştık ve mağaradan içeri girdiğimize karşımıza daha korkunç olanı çıktı. Mağarada yürüyen iskeletler gördük o anda dualar okumaya başladıktan sonra her şey kayboldu ve içerideki görüntünün en korkunç olanıyla karşılaştık içeri infaz edilmiş cesetler vardı, oraya hiç giremeyiz”. Öbürü uzak ama içerisinde kimse yok, etrafına baktık çevrede kimseler yok. Onun sözleri bitince haydi arkadaşlar hemen gidelim, burada durmak bizim için tehlikelidir. Gençler ve Rênas, Ali Rıza, kuru ağaç, çalı çırpı ne varsa toplayıp mağaraya çıkardılar. Bizler de mağaraya doğru yola çıktık… Ağaçların arasında saklanarak mağaraya çıktık. Mağaranın girişi çok dardı, içi de, çok derin değildi ve büyük de değil ama bizler de azdık, topu topu on kişi bulunuyorduk. Böylelikle gündüz konaklayacağımız yere geldik. Rênas ve Ali Rıza; mağaranın girişinde durup biraz beklediler, hepimiz içeriye girince, Ali Rıza arkadaşlar; sizler dinlenin, bizler yan taraftaki mağaraya gidip bir bakalım. Cafer, “ben buradayım siz gidebilirsiniz” dedi. İçeriye girer girmez, arkadaşlar ateşi yakmak için koşuşturdular. Ben de yardımcı oldum… O kadar yorgundum ki, anlatamam, sanki üstümde koca bir kaya geçmiş gibi, yorgunluktan düşmemek için elimden geleni yapıyordum. Ateş yanınca hepimiz etrafına toplandık, Cafer arkadaşlar açsınız biliyorum ama beklemek zorundasınız çünkü öbür mağaraya giden arkadaşlar gelmeden kimseye yiyecek veremeyiz. Ama Elif için bu geçerli değil dedi. Bir parça ekmek ve biraz da peynir verdiler. Elif yemeğini yedikten sonra yanıma geldi;  güvercini eline aldı, avucunda tuttuğu bir iki parça ekmek kırıntısını güvercine verdi.  Aradan epey zaman geçti, Rênas ve Ali Rıza çıkıp geldiler ancak onların yüzleri sapsarı kesilmişti Zarife “kekê min neyiniz var böyle” diye sordu; Rênas, “ne sen sor ne biz söyleyelim”… Zarife, ısrar edince Ali Rıza önce Rênas’ın yüzüne baktı sonra anlatmaya başladı; “ikimiz mağaranın girişinde içeri girince yarasalar üstümüze doğru gelince dışarı doğru koştuk dışarıda biraz bekledik”. “Yarasalar bitince tekrar içeri girdik, bu defa havuzda yüzen bir ördek ve yavruları bizi karşıladı, işte o zaman peri olacağını düşünerek, ikimiz de bildiğimiz duaları okumaya başladıktan sonra ördek kayboldu ve mağaranın içerisindeki korkunç manzara ortaya çıktı”. Cafer sordu; “mağarada öldürülenleri tanıyor musunuz” deyince, orda bulunanların gözlerinde yaşlar akmaya başladı. Buna ben de dâhil oldum, ben hem yetim, hem de öksüz ve kimi kimsesi olmayan biriydim artık hayatı ve hayali olmayan biriydim. Şunu biliyordum, Zarif’e bana sahip çıkıyordu ama nereye kadar sahip çıkacaktı. Cafer tekrar sordu; ama boğazı düğüm düğüm olmuştu, arasında tanıdık birileri var mı?. Rênas ikimizde pek kimseyi tanımak ama insanlar bir hafta kadar önce öldürülmüş, çünkü cesetler artık kokmaya ve çürümeye başlamış, ayrıca birkaç tanesini de yırtıcı hayvanlar tarafında yenmiş ve parçalanmış olanda var. Cafer şöyle dedi, bizler mezar kazamayız ama en yakın köye bizler haber verelim, gelip götürsünler varsa yakınları defnetsin diye bir öneride bulundu. Rênas olur ama bizler köylülere de pek güvenmiyoruz, çünkü kimin ne olduğu beli değil. Ali Rıza; arkadaşlar ben ve Cemo gideriz köye, gerekeni söyleriz olmasa bize bir kürek ve kazma versinler, 93 biz mağaranın içine geçince Cemo deyince kimse bir şey söylemedi. Cafer arkadaşlar; birer parça bir şey yiyin ondan sonra gerekenleri yaparız. Ekmekler küçük bir bez parçası bohça gibi yapılmıştı onu açtılar, her kişiye yarım ekmek ve biraz peynir, bir kaşık kadarda bal sürüp verildi. Aynısını bana da verdileri, ben de verilen ekmek arasını hemen yedim. Hafif bir ateş yakılmıştı önünde uzandım. Uyumuşum uyandığımda Ali Rıza ve Cemo köyden gelmişlerdi ben onların gittiğini hatırlamıyorum. Ali Rıza, köy bayağı uzaktaydı, gittim köyde birçok kişi kaçmış dediler, dağa gittiğini söylediler. Ben gerekeni söyledim, bize biraz ekmek ve pekmez verdiler. Bir yaşlı teyze bir boş kova verdi, ayrıca şunu da söyledi; Askerler köyümüze geldiler ama daha önce haber aldığımız için çoğu köylü dağa kaçmıştı, onun için kimin yakalandığını bilmiyorum. Bizler de beş kadın kaldık, dağa odun kesmeye gitmiştik askerler gelmişlerdi. Bizim köyde birçok evi yakmışlar, kalan ve yanmayan birkaç ev var. Ayrıca kuru gıdaların çoğu yanmıştı kalanları da yere dökmüşlerdi. “Gıdaların çoğunu yıkadık, kuruttuk ve tekrar yiyoruz. Un hariç her şeyi yıkadık, onu bilin dedi bize. Mağara içinde yapılmış infazları köylülere söyledim, eşlerine ve akrabalarına haber salacaklar, gelip cenazeleri götürüp defin işlemini yapacaklar. Bunun dışında yapacağımız bir şey yok, ama bizim bu akşam buradan gitmemiz gerekiyor, çünkü kimin ne olduğunu bilemiyoruz. Rênas “tabii ki burada kalmayacağız burası tehlikeli   bir yer ve onun dışında kendimizi deşifre ettik”. Devam edecektir.
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2023 - Pazartesi

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-37

Ben bulduğum çizmeler sayesinde biraz daha rahattım.

En azından ayaklarım kanamıyordu, bu da iyi bir şeydi.

Ağaçların orda beklerken, güvercinime biraz tohum ve yeşil ot topladım.

Benimle aynı kaderi paylaştığı için ona acıyordum.

Kendi kendime hayat bu işte...

Etrafta topladığım ot ve tohumları güvercine verdim, güvercinde bizim gibi acıkmıştı.

Elif de güvercine yem verdi, bu belki de ilk defa onun bir canlıya verdiği yem olmuştu.

Elif güvercini eline aldı kucakladı, okşadı, sevdi, yorulunca bana verdi.

Güneş her yeri aydınlatmıştı, öncü olarak mağaralara bakamaya giden iki arkadaş geri geliyordu. Olduğumuz mağaranın kapısında gelenleri sabırsızlıkla bekledik. Arkadaşlar gelince; yüzleri sararmış ve korkmuşlardı. Rênas, “hayrola ne oldu size deyince?”... Cemo konuştu; “abi yakın olan mağarada cinler var” dedi ve herkesin gözleri fal taşı gibi açıldı.

Rênas, kızarak sizler ne dediğinizin farkında mısınız? Cemo cevap verdi tabi ki farkındayım diyerek söylediğini tekrar etti.

Cemo yaşananları anlatmaya başladı; “bizler mağaraya girdiğimizde içeride kapıda üstümüze yağmur yağdı, mağaradan dışarı çıktık elimizle elbisemize baktık elbisemiz kupkuruydu, içeriye tekrar girdik bu defa içeriden yüzümüze sincaplar çarptı, tekrar dışarı çıktık bizlere o kadar hızlı çaptılar ki o hızla ikimizde yere düştük”.

“Dışarıda tekrar kendimize baktık hiç bir şeyimiz yoktu, tekrar içeri girdik kapıdan içeri girince bu defa sütbeyaz bir at ateşin etrafında şaha kalkmıştı, öyle bir kişneme sesi vardı ki, kulaklarımızı sağır ediciydi ve tekrar dışarı çıktık, yine baktık bir şeyimiz yoktu”.

“Bu defa biraz bekledik kendi kendimize sorduk   bize neler oluyor böyle… Tekrar içeriye girmeye karar verdik, bu defa içeriye daha sakin girmeye çalıştık ve mağaradan içeri girdiğimize karşımıza daha korkunç olanı çıktı. Mağarada yürüyen iskeletler gördük o anda dualar okumaya başladıktan sonra her şey kayboldu ve içerideki görüntünün en korkunç olanıyla karşılaştık içeri infaz edilmiş cesetler vardı, oraya hiç giremeyiz”.

Öbürü uzak ama içerisinde kimse yok, etrafına baktık çevrede kimseler yok.

Onun sözleri bitince haydi arkadaşlar hemen gidelim, burada durmak bizim için tehlikelidir.

Gençler ve Rênas, Ali Rıza, kuru ağaç, çalı çırpı ne varsa toplayıp mağaraya çıkardılar. Bizler de mağaraya doğru yola çıktık…

Ağaçların arasında saklanarak mağaraya çıktık.

Mağaranın girişi çok dardı, içi de, çok derin değildi ve büyük de değil ama bizler de azdık, topu topu on kişi bulunuyorduk.

Böylelikle gündüz konaklayacağımız yere geldik.

Rênas ve Ali Rıza; mağaranın girişinde durup biraz beklediler, hepimiz içeriye girince, Ali Rıza arkadaşlar; sizler dinlenin, bizler yan taraftaki mağaraya gidip bir bakalım.

Cafer, “ben buradayım siz gidebilirsiniz” dedi.

İçeriye girer girmez, arkadaşlar ateşi yakmak için koşuşturdular.

Ben de yardımcı oldum… O kadar yorgundum ki, anlatamam, sanki üstümde koca bir kaya geçmiş gibi, yorgunluktan düşmemek için elimden geleni yapıyordum.

Ateş yanınca hepimiz etrafına toplandık, Cafer arkadaşlar açsınız biliyorum ama beklemek zorundasınız çünkü öbür mağaraya giden arkadaşlar gelmeden kimseye yiyecek veremeyiz.

Ama Elif için bu geçerli değil dedi. Bir parça ekmek ve biraz da peynir verdiler.

Elif yemeğini yedikten sonra yanıma geldi;  güvercini eline aldı, avucunda tuttuğu bir iki parça ekmek kırıntısını güvercine verdi.  Aradan epey zaman geçti, Rênas ve Ali Rıza çıkıp geldiler ancak onların yüzleri sapsarı kesilmişti Zarife “kekê min neyiniz var böyle” diye sordu; Rênas, “ne sen sor ne biz söyleyelim”… Zarife, ısrar edince Ali Rıza önce Rênas’ın yüzüne baktı sonra anlatmaya başladı; “ikimiz mağaranın girişinde içeri girince yarasalar üstümüze doğru gelince dışarı doğru koştuk dışarıda biraz bekledik”.

“Yarasalar bitince tekrar içeri girdik, bu defa havuzda yüzen bir ördek ve yavruları bizi karşıladı, işte o zaman peri olacağını düşünerek, ikimiz de bildiğimiz duaları okumaya başladıktan sonra ördek kayboldu ve mağaranın içerisindeki korkunç manzara ortaya çıktı”.

Cafer sordu; “mağarada öldürülenleri tanıyor musunuz” deyince, orda bulunanların gözlerinde yaşlar akmaya başladı.

Buna ben de dâhil oldum, ben hem yetim, hem de öksüz ve kimi kimsesi olmayan biriydim artık hayatı ve hayali olmayan biriydim.

Şunu biliyordum, Zarif’e bana sahip çıkıyordu ama nereye kadar sahip çıkacaktı.

Cafer tekrar sordu; ama boğazı düğüm düğüm olmuştu, arasında tanıdık birileri var mı?.

Rênas ikimizde pek kimseyi tanımak ama insanlar bir hafta kadar önce öldürülmüş, çünkü cesetler artık kokmaya ve çürümeye başlamış, ayrıca birkaç tanesini de yırtıcı hayvanlar tarafında yenmiş ve parçalanmış olanda var.

Cafer şöyle dedi, bizler mezar kazamayız ama en yakın köye bizler haber verelim, gelip götürsünler varsa yakınları defnetsin diye bir öneride bulundu.

Rênas olur ama bizler köylülere de pek güvenmiyoruz, çünkü kimin ne olduğu beli değil.

Ali Rıza; arkadaşlar ben ve Cemo gideriz köye, gerekeni söyleriz olmasa bize bir kürek ve kazma versinler, 93

biz mağaranın içine geçince Cemo deyince kimse bir şey söylemedi.

Cafer arkadaşlar; birer parça bir şey yiyin ondan sonra gerekenleri yaparız.

Ekmekler küçük bir bez parçası bohça gibi yapılmıştı onu açtılar, her kişiye yarım ekmek ve biraz peynir, bir kaşık kadarda bal sürüp verildi.

Aynısını bana da verdileri, ben de verilen ekmek arasını hemen yedim.

Hafif bir ateş yakılmıştı önünde uzandım.

Uyumuşum uyandığımda Ali Rıza ve Cemo köyden gelmişlerdi ben onların gittiğini hatırlamıyorum.

Ali Rıza, köy bayağı uzaktaydı, gittim köyde birçok kişi kaçmış dediler, dağa gittiğini söylediler.

Ben gerekeni söyledim, bize biraz ekmek ve pekmez verdiler.

Bir yaşlı teyze bir boş kova verdi, ayrıca şunu da söyledi; Askerler köyümüze geldiler ama daha önce haber aldığımız için çoğu köylü dağa kaçmıştı, onun için kimin yakalandığını bilmiyorum.

Bizler de beş kadın kaldık, dağa odun kesmeye gitmiştik askerler gelmişlerdi.

Bizim köyde birçok evi yakmışlar, kalan ve yanmayan birkaç ev var.

Ayrıca kuru gıdaların çoğu yanmıştı kalanları da yere dökmüşlerdi.

“Gıdaların çoğunu yıkadık, kuruttuk ve tekrar yiyoruz.

Un hariç her şeyi yıkadık, onu bilin dedi bize.

Mağara içinde yapılmış infazları köylülere söyledim, eşlerine ve akrabalarına haber salacaklar, gelip cenazeleri götürüp defin işlemini yapacaklar.

Bunun dışında yapacağımız bir şey yok, ama bizim bu akşam buradan gitmemiz gerekiyor, çünkü kimin ne olduğunu bilemiyoruz.

Rênas “tabii ki burada kalmayacağız burası tehlikeli   bir yer ve onun dışında kendimizi deşifre ettik”. Devam edecektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.