Ali Rıza ben köydekilere orada davar otlatıyordum diye söyledim, pek bizi bilmezler deyince de kimse ona inanmaz diyerek konuyu kapattılar.
Ali Rıza’ya ve Cemo’ya biraz dinlenin sonrasında buradan gideriz dedi.
Ateşi biraz gürlediler ve Cemo ve Ali Rıza közlenen ateşin önünde biraz uykuya daldılar.
Ben ve küçük Elif’le birlikte güvercinle oynadık, Cafer keko hayvanı çok elinize almayın yoksa ölür dedi.
Dışarıda etrafa göz kulak olan Heybo; koşarak içeri girdi, bazı insanlar buraya doğru geliyorlar, Rênas hemen dışarıya doğru kaçmaya başladı, ardın da Cafer, Ali Rıza ve Cemo uykudan uyandı.
Bizler de mağaranın girişine doğru koşunca, Rênas kızdı siz burada kalın, gelenler cenazeleri almaya gelen köylülerdir.
O kargaşada Gulazer yere düşünce, Zarife ve ben onu yerden kaldırmaya çalıştık.
Gulazer, aniden paniklediğini ondan dolayı çoğu zaman düşüyorum dedi.
Rênas ve Cafer mağaranın köşesinden aşağıdan gidenlere bakınca, biri de onların olduğu mağaraya çıkıyordu, bunu gören Rênas, gelen kişi mağaranın içerisini görmesin diye dışarı çıktı.
Gelenle tokalaştıktan sonra, sesi bize kadar geliyordu; ölenlerin olduğu mağarayı soruyordu.
Rênas da yan taraftaki mağaranın içerisinde olduğunu ve artık cesetlerin çürümeye başladığını anlattı.
Adam birkaç defa yukarıya mağaranın içerisine doğru baktı ve öbür mağaraya doğru gitti.
Rênas, ardından “keko beni gördüğünü kimseye söyleme” diye onu uyardı.
Adam elini başının üstüne koydu ve eyvallah der gibi aşağıya doğru yürüyüp gitti.
O biraz uzaklaşınca, ben de mağaranın kapısından dışarıya baktım, beş kişiydiler, ellerinde ip, bir çul, kürek, dört tane uzun kürek sapı ama daha çok uzun ve kazma ile mağaraya doğru çıkıyorlardı.
Rênas döndü bizlere bu akşam buradan gitmemiz gerekir.
Benim bildiğim kadarıyla, zaten bizler akşam buradan daha aşağıya doğru gidecektik.
Oradaki herkes gitmek için hazırlık yapmaya başlayınca, ben de Azadı alıp, Cafer’in güvercinim (Azad) için yaptığı kafese koydum.
Kafesin altına bir parça bez koydum, içine yoldan getirdiğim tohumu koydum yesin diye.
Cafer onu küçük çalılardan ve nehir kenarında topladığım kamışla yaptı.
Böylece güvercini mi daha kolay taşıyabiliyordum. Zarife güvercine Azad’ım diyordu, Azad bizi özgürlüğümüze kavuşturacak diye, benimle dalga geçiyordu.
Elif, adını tam söyleyemiyordu, ona Azo Azo diye çağırırdı.
Mağaradan ayrılma vakti geldiğinde; hepimiz gizlenerek mağaradan dışarıya çıkmaya başladık, teker teker ve sessizce.
Dışarıya çıktığımızda artık hava kararmak üzereydi, bize Ali Rıza yol gösteriyordu.
Ali Rıza’nın dediğine göre uzun süre buralarda çobanlık yapmıştı.
Ali Rıza uzun boylu, esmer teni sıcaktan yer yer yanıktı ve ellerinde yanık izleri vardı, gözleri maviye çalardı.
Zarife, Elif’i sırtına aldı, elimden tutarak yola çıktık, ben güvercinin kafesini bir elime aldım, öbür elimi de Zarife tuttu.
Gecenin ilk karanlığında, yola çıkmış olduk, yol çok tehlikeli o kadarda gizemliydi benim için, çünkü hayatım da hiç böyle bir şeyle karşı karşıya kalmamıştım
Gecenin sessizliğini sadece bizler bozuyorduk, onun dışında ormanlık alanda akşam avlarına çıkmış olan vahşi hayvanlardı.
Patikanın başında duran Rênas ayak sessimizin çok çıktığını söyledi, biraz daha sessiz yürümemizin uygun olduğunu söyleyince biraz daha yavaşladık.
Geceleri yürümenin çok tehlikeli olduğunu biliyordum ama başka çaremiz de yoktu, Dersim dağlarının bazı yerlerine hiç insan izi olmadığını Rênas bize anlatmıştı.
Neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar yürümüştük, Rênas patikanın kenarında bekliyordu; yürüyen tüm arkadaşları durdurmuştu, bizler de durduk; hepimiz bir araya gelince “arkadaşlar biraz bekleyin ben iki arkadaşı mağaraya gönderdim… Mağaranın durumuna bakacaklar, gelince durumuna bakacağız” diyerek bizlere açıklamada bulundu.
Aradan epey zaman geçti, Cemo ve Heybo çıkıp geldiler Rênas sordu?.
Arkadaşlar neyi gördünüz; Cemo, Rênas ağam mağarada bir şey yok, etrafta sessizlik hâkimdi… Rênas, biraz düşünde Ali Rıza’ya sordu keko sen buna ne diyorsun? … Ali Rıza, keko ben gidip etrafa bakayım.
Rênas yok, biz gidelim aşağıda dururuz içeriye hemen girmeyiz.
Ali Rıza, peki kekê Rênas o da olur deyince, tekrar mağaraya doğru yola çıktık.
Yolumuzun üstünde patikadan yukarıya doğru bir kaplumbağa çıkıyordu o da bizim gibi nefes nefese kalmıştı, Elif eliyle kaplumbağayı annesine ve bize gösterdi. Annesi evet kızım kaplumbağa güzel bir canlıdır ve öyledir ki hiçbir zaman pes etmez o da bizim gibi çok inatçı bir hayvandır.
Elif annesine beni indir biraz onunla oynamak istiyorum deyince Zarife kızdı olmaz, hayvanlara saygı göstermek gerekir; bak o bize karışıyor mu ki bizde ona karışalım. Elif sustu biz mağaraya doğru yürümeye devam ettik. Mağaranın on metre aşağısında bir ses duyduk, o yöne baktığımızda arka ayağı aksayan bir dağ geyiğiydi, dönüp bize birkaç defa baktı önünde ki boşluğu göremedi, yukarıdan aşağıya doğru sürüklendi ve gözlerden kayboldu.
Mağara beş yüz metre yukarıdaydı, sabahın ilk ışıkları ile mağaranın önüne vardık, Rênas ve Ali Rıza, biri mağaranın içine girdi, biri de mağaranın üst tarafına çıktı, etrafı gözlemeye ve sesleri dinlemeye başladı. Devam Edecektir