Halil DOĞAN
Köşe Yazarı
Halil DOĞAN
 

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-46

  Benim başım çatlayacak kadar ağrıyor ve dizlerimde takat yokmuş gibi, hafif bir titreme his ediyordum. Gulazer’e söylediğimde güldü bana “xorto biraz önce dumandan hafif zehirlenmiştin unuttun mu”? İşte şimdi hatırladım o kusmuğun beni tekrar hayatta döndürdüğünü. Gulazer’e “çok teşekkür ederim” dedim, bana döndü “neden teşekkür ediyorsun ki, kim olsa yapardı”. “Bizler burada mazlum olan her insana yardımcı oluruz”. Hatta senin yerinde bir asker bile olsaydı biz bunu yapardık deyince içime bir kıvılcım attı. Döndüm Gulazer’e “ama o askerler tüm ailemizi yok ettiler; baksana ben, sen ve buradaki tüm insanları kimsesiz bıraktılar”. “Buna ne diyeceksin” dediğimde; bana döndü “Allah insanları yaşat demiş, öldür dememiş ona göre emirleri var. “Ama ya onlar” dediğimde; onlar seccadelerini cehenneme sermişler”. “Allah bir canlıyı öldüren tüm insanları öldürmüştür diye emri var xorto” diyerek beni teselli etmeye çalıştı. Ben de içimde “tüm köyümüzü ve ailemi yok ettiler, peki buna ne demeli”. Yere oturdum Rênas “xorto gidelim akşama az kaldı”. Yerden doğruldum birkaç adım attım başım dönmeye başladı tekrar yere oturdum... Rênas beni sırtladı ve “haydi arkadaşlar gidelim”. Şöyle bir etrafa bakınca karşı yamaçta duman giderek azalmıştı. Akşam kızıllığına daha vardı, biraz gittikten sonra kendimi daha iyi hissedince Rênas’a beni indirmesini istedim. Yürümeye başladım, Azad beni süzmeye başladı. Elif annesinin sırtında bana, “ne oldu sana ağabey, beni çok korkuttun haberin olsun”. Zarife ve Gulazer Elif’e güldüler. Akşam kızıllığına girince, Rênas arkadaşlar; şu karşı yamaçtan ötesi Xarput’un topraklarıdır orda pek bir şey yok ama dikkat etmek gerekir askerler pusuda olabilir. Biraz daha gayret edersek yamaçta birkaç mağara var. Gulazer Xarput konusunda Zarife ile sohbet edince ben de kulak misafiri oldum, Xarput oradaki tüm kentlerin en büyük şehri ve en çok da asker orda varmış bunu söyleyince içime bir korku girdi. Ben Gulazer’e sordum “peki o askerler bizi yakalamazlar mı” diye sordum, güldü bana dedi ki “bizler Xarput’ta gizlice gireceğiz unutma bizler kaçağız kendi toprağımızda”. Demesiyle Zarife’nin gözlerinden yaşlar akmaya başladı, akan yaşları Elif silmeye başladı. Zarife “ne garip değil mi kendi toprağımızda birer kaçak ve mahkûm durumuna düştük”… Gulazer “ağlama bacım bu günler de geçer, Zarife “geçer ama beni ve on binleri ailesiz ve yetim bıraktı”. Ön tarafta yürüyen Rênas patikanın kenarında bekliyordu, bizler en geri de kalan dört kişiydik... Rênas, “arkadan çok ses geliyor arkadaşlar haberiniz olsun” dedi. “Daha tehlike geçmiş değil hepiniz bunu iyi bilin”. “Burada yüzlerce tuzak var ayrıca Xarput’un her tarafı muhbir dolu, yerli halkın da içinde çok var çok çok dikkat edelim”... “Aylardır yollardayız, günleri bile şaşırdık, verdiğimiz bu emekler boşa gitmesin lütfen”. Zarife başıyla onaylayınca, bizler sessizce patikadan yola devam ettik. Uzun bir süre sessizlik devam etti, sessizliği birden karşımıza çıkan tilki bozdu. Zarife tilkinin ne kadar çok korktuğunu bizlere anlatınca bizim de sessizliğimiz tekrar bozuldu. Şöyle bir etrafa baktım; patika aşağı doğru inmekteydi, demek karşı yamaca az bir yol kaldı demektir. Gulazer; Zarife’ye şöyle dönüp “kız biliyor musun bu bizim cenazelerimizi birileri kaldırdı mı acaba” deyince Zarife “bilmem ki”… “Belki de çoğunu kurtlar kuşlar yemiştir”. Zarife tekrar ağlamaya çalıştı Elif gözyaşlarını elleri ile sildi “ağlama ana ben buradayım”, Zarife “kurban olduğum zaten ikimiz kaldık”. Gulazer’in de gözlerinde yaşlar akıyordu. O da eliyle gözyaşlarını sildi ve yolun aşağı inen dar kısmına gelmiştik daha dikkatli olmak gerekirdi. Benim elimde Azad ve Zarife’nin sırtında, Elif ile dikkatli inmeye başladık. Karanlık çökmeye başlamıştı, etraf biraz sonra göz gözü göremeyecek duruma gelecekti. Ay’ın çıkmasına da daha çok vardı, ardımızda bıraktığımız dumanın sadece kokusu bize kadar ulaşıyordu. Geceye göz kırpan saatler tekrar bize dönüş yapıyordu. Uzun zamandır görebildiğimiz tek şey dağlar ve kurumaya başlamış otlardı. Ve içimizi yakan sahipsizlik, acı ve kederdi maalesef elimizden gelen bir şeyde yoktu.  Devam edecektir  
Ekleme Tarihi: 09 Haziran 2023 - Cuma

YARALI GÜNEŞİN ÜLKESİNDE-46

 

Benim başım çatlayacak kadar ağrıyor ve dizlerimde takat yokmuş gibi, hafif bir titreme his ediyordum.

Gulazer’e söylediğimde güldü bana “xorto biraz önce dumandan hafif zehirlenmiştin unuttun mu”?

İşte şimdi hatırladım o kusmuğun beni tekrar hayatta döndürdüğünü.

Gulazer’e “çok teşekkür ederim” dedim, bana döndü “neden teşekkür ediyorsun ki, kim olsa yapardı”.

“Bizler burada mazlum olan her insana yardımcı oluruz”.

Hatta senin yerinde bir asker bile olsaydı biz bunu yapardık deyince içime bir kıvılcım attı.

Döndüm Gulazer’e “ama o askerler tüm ailemizi yok ettiler; baksana ben, sen ve buradaki tüm insanları kimsesiz bıraktılar”.

“Buna ne diyeceksin” dediğimde; bana döndü “Allah insanları yaşat demiş, öldür dememiş ona göre emirleri var. “Ama ya onlar” dediğimde; onlar seccadelerini cehenneme sermişler”.

“Allah bir canlıyı öldüren tüm insanları öldürmüştür diye emri var xorto” diyerek beni teselli etmeye çalıştı.

Ben de içimde “tüm köyümüzü ve ailemi yok ettiler, peki buna ne demeli”.

Yere oturdum Rênas “xorto gidelim akşama az kaldı”. Yerden doğruldum birkaç adım attım başım dönmeye başladı tekrar yere oturdum... Rênas beni sırtladı ve “haydi arkadaşlar gidelim”.

Şöyle bir etrafa bakınca karşı yamaçta duman giderek azalmıştı.

Akşam kızıllığına daha vardı, biraz gittikten sonra kendimi daha iyi hissedince Rênas’a beni indirmesini istedim.

Yürümeye başladım, Azad beni süzmeye başladı.

Elif annesinin sırtında bana, “ne oldu sana ağabey, beni çok korkuttun haberin olsun”.

Zarife ve Gulazer Elif’e güldüler.

Akşam kızıllığına girince, Rênas arkadaşlar; şu karşı yamaçtan ötesi Xarput’un topraklarıdır orda pek bir şey yok ama dikkat etmek gerekir askerler pusuda olabilir.

Biraz daha gayret edersek yamaçta birkaç mağara var.

Gulazer Xarput konusunda Zarife ile sohbet edince ben de kulak misafiri oldum, Xarput oradaki tüm kentlerin en büyük şehri ve en çok da asker orda varmış bunu söyleyince içime bir korku girdi.

Ben Gulazer’e sordum “peki o askerler bizi yakalamazlar mı” diye sordum, güldü bana dedi ki “bizler Xarput’ta gizlice gireceğiz unutma bizler kaçağız kendi toprağımızda”.

Demesiyle Zarife’nin gözlerinden yaşlar akmaya başladı, akan yaşları Elif silmeye başladı.

Zarife “ne garip değil mi kendi toprağımızda birer kaçak ve mahkûm durumuna düştük”…

Gulazer “ağlama bacım bu günler de geçer, Zarife “geçer ama beni ve on binleri ailesiz ve yetim bıraktı”.

Ön tarafta yürüyen Rênas patikanın kenarında bekliyordu, bizler en geri de kalan dört kişiydik...

Rênas, “arkadan çok ses geliyor arkadaşlar haberiniz olsun” dedi. “Daha tehlike geçmiş değil hepiniz bunu iyi bilin”.

“Burada yüzlerce tuzak var ayrıca Xarput’un her tarafı muhbir dolu, yerli halkın da içinde çok var çok çok dikkat edelim”...

“Aylardır yollardayız, günleri bile şaşırdık, verdiğimiz bu emekler boşa gitmesin lütfen”.

Zarife başıyla onaylayınca, bizler sessizce patikadan yola devam ettik.

Uzun bir süre sessizlik devam etti, sessizliği birden karşımıza çıkan tilki bozdu.

Zarife tilkinin ne kadar çok korktuğunu bizlere anlatınca bizim de sessizliğimiz tekrar bozuldu.

Şöyle bir etrafa baktım; patika aşağı doğru inmekteydi, demek karşı yamaca az bir yol kaldı demektir.

Gulazer; Zarife’ye şöyle dönüp “kız biliyor musun bu bizim cenazelerimizi birileri kaldırdı mı acaba” deyince Zarife “bilmem ki”… “Belki de çoğunu kurtlar kuşlar yemiştir”.

Zarife tekrar ağlamaya çalıştı Elif gözyaşlarını elleri ile sildi “ağlama ana ben buradayım”, Zarife “kurban olduğum zaten ikimiz kaldık”.

Gulazer’in de gözlerinde yaşlar akıyordu. O da eliyle gözyaşlarını sildi ve yolun aşağı inen dar kısmına gelmiştik daha dikkatli olmak gerekirdi.

Benim elimde Azad ve Zarife’nin sırtında, Elif ile dikkatli inmeye başladık.

Karanlık çökmeye başlamıştı, etraf biraz sonra göz gözü göremeyecek duruma gelecekti.

Ay’ın çıkmasına da daha çok vardı, ardımızda bıraktığımız dumanın sadece kokusu bize kadar ulaşıyordu.

Geceye göz kırpan saatler tekrar bize dönüş yapıyordu.

Uzun zamandır görebildiğimiz tek şey dağlar ve kurumaya başlamış otlardı.

Ve içimizi yakan sahipsizlik, acı ve kederdi maalesef elimizden gelen bir şeyde yoktu.  Devam edecektir

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.