Yine onu biraz olsun teskin eden Ali Rıza oldu, “bak Gula bihare birkaç saat önce faşist ruhlu muhbirler bize türlü türlü hakaretler ettiler ve sineye çekmek zorunda kaldık”.
“Kardeşlerim; bakın koca Dersim ne hale geldi. Günlerdir yollardayız, ha zaman kavramını da unuttuk, bizler güneşe, aya hasret kaldık”.
“Diyarı Rum’dan gelenlerden aman diliyoruz. Ne silahımız var, ne de gücümüz”…
“Bu günümüzü kararttılar ama bizim yarınlarımız hep yaşayacak ve mazlum yanımız hep haksızlığa, hukuksuzluğu direnecek bunu böyle bilelim”.
Rênas, adamın gösterdiği yerdeki metruk eve doğru yürümeye başladık ki, ardımızda biri bağırdı “hey Dersimliler, ne çabuk geldiniz, hoş geldiniz, hoş geldiniz”!!! O an da Zarife sesin sahibini tanıdı Secaettin’nin sesiydi bu.
Secaettin, yalnız görünüyordu, Rênas “bu iyi, yoksa burada hepimizi katlederler bunu bilmiş olun”.
Daha bu sözleri söylüyordu, köyde bir çığlık ve ardın da köpek sesleri, bağrışma sesleri, ellerinde kandiller olan insanlar etrafımızda dolaşmaya bazıları üzerimize gelmeye sopalarla bizi kovalamaya başladılar.
Ali Rıza döndü bizlere “haydi kaçalım buradan yoksa hepimizi sorgusuz, sualsiz öldürürler”!!!
Hepimiz sağa sola kaçışmaya başladık.
O ara Cemo bağırmaya başladı “brano em ji Dersimê hatine vêderê, em ji ber qirkirine hatine vir, em be gûnehin”, onun sesini duyan biri bağırdı “hele durun bakalım bunlar kimmiş bakalım bunlar”, onlar durunca biz de durduk.
Ali Rıza yanlarına gitti başında şapkası olan köyün muhtarıymış, muhtar sordu “kim bizim tavukları çalmaya kümese girdi” deyince, arkadaşlardan kimse bizden eksik değildi.
Rênas, “mamo kusura bakma bizler çalmayız sadece bu akşam kalacak yer aradık. Şu eve gittik o da misafir kabul etmeyiz” dedi.
O arada biri bağırıyordu, imdat ben hırsızı yakaladım beni dövüyor, çabuk gelin Rênas ve Ali Rıza’da muhtarın peşinden koşarak o yöne doğru gittiler.
Ben ve geri kalan arkadaşlar da yerimizden ayrılmadık, araya epey bir zaman geçti Rênas ve Ali Rıza geldiler, hırsızın Secaettin’nin arkadaşı olduğunu ve bizi burada öldürmek için planladığını kendisi söyledi ama muhtar ve ihtiyar heyeti onu alıp götürdüler yarın cendermaya teslim edecekmiş.
Rênas, arkadaşlar “bizler bu köyde barınamayız, hemen yola çıkmamız gerekir, yoksa Secaettin ve muhbir arkadaşı bizi öldürtür”.
“Baksanıza buraya geldiğimizi öğrenince gidip hırsızlık yapmış ki, suçlu biz olalım”. Onun sözünü Gulazer kesti, “Hızır onun belasını verdi işte”… Ali Rıza, “arkadaşlar muhtarın, odası varmış bizler oraya gidelim en azında bir lokma ekmek boğazımıza girsin ondan sonra yola çıkarız”.
Buna kimse itiraz etmeyince, Rênas, önde bizler arkasında muhtarın evi köyün ortasındaydı oraya gittiğimizde muhtar ve köylüler bizi içeri buyur ettiler.
Arkadaşlar sırayla elini ve yüzünü yıkadılar sonra sofraya oturduk.
Köyün her evinden bir şey geldi, yoğurt, ayran, tereyağı, pekmez, bal ve ekmek olunca, aylardır dağlarda ot ve benzeri şeyler yemekten helak olmuştuk.
Ekmeğe öyle bir saldırışımız vardı ancak görmek gerekir. Onlarca( kırgıl) darı ekmeği saniyeler içinde bitti. Zaten fakir köylerde buğday ekmeği zor bulunurdu, olan yerlerde vardı o bölgenin zenginlerinde, ağaları ve beyleri için eğin bölgesinden ya da Arapgir’de takasla alınırdı. Devam edecektir.