12 Eylül 1980 askeri darbesi Türkiye’nin siyasi ve sosyal düzenini nerdeyse temelden değiştiren bir hareket oldu. Bu kökten değişikliğe bir milat ta denilebilir. Bu nedenle ülkenin ve insanlarının kaderini 80 öncesi ve 80 sonrası olarak değerlendirmek mümkün. Çünkü bu darbenin yansımaları, tahribatları günümüz de ekonomik ve kültürel olarak hala devam ediyor denilse doğrudur. Zira bu hareketin sonucu yapılan bir anayasa hala yürürlükte. Dünya’nın demokratik hiç bir ülkesinde olmayan 10 seçim barajı bu anayasanın hükümlerinden biridir. Oysa 1980 öncesi Türkiye’de böyle anti demokratik bir uygulama yoktu. Her siyasi görüş ve düşünce demokratik olarak mecliste temsil ediliyordu. Ülke siyasi ve sosyal olarak kendi koşulları içerisinde, doğal olarak ileriye doğru bir yol alma sürecine girmişti. Halk, gençlik, siyasi partiler, dernekler, sendikalar ülke sorunları konusunda oldukça duyarlıydı. Bunun doğal sonucu toplumsal, sınıfsal çelişkiler, elbette olacaktı. Ama bu sosyal sorunlar sağ, sol çatışma düzeyine gelmemişti, getirilmemişti. İnsanların hepsinin aynı görüş ve düşüncede olması mümkün değildir. Hayatın kendi mecrası içinde zorlukları vardır. Yaşam süt liman değildir. Dikensiz gül bahçesi olmaz. Gülü seven dikenine de katlanır misali, toplumun evrimsel iç çelişkileri kendi dinamizmi gelişimi vardır. İşte tam da bu durumda bu ülkenin gelişimini istemeyen emperyalist dış güçler ülkemizin doğal yaşam akışını bozmak için planlar kurdular. Bu planın adı 12 Eylül faşist askeri darbesidir. Bu kirli planın gereği olarak toplumsal hareketler, kışkırtıcı ajanlar kullanılarak, bilinçli olarak çığırından çıkarılarak olaylar, çatışmalar yaratıldı. Birçok olayda olayları bastırmak için dönemin iktidarları askeri yetkililerden ısrarla yardım
taleplerinde bulunmalarına rağmen bu talepleri karşılanmamış, yerine getirilmemiştir. Bu durumu 80 öncesi dönemin başbakanları, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan söylemişler dile getirmişlerdir. Ama ne yazık ki bu liderlerin gücü Türk silahlı kuvvetlerinin Amerika yanlısı üst kademe kurmaylarına yetmemiştir. Sonuçta ABD tarafından planlanan darbe başarılı olmuştur. Bunun böyle olduğunun somut kanıtı, darbe sürecinde hava kuvvetleri komutanı org. Tahsin Şahinkaya’nın darbe ile ilgili Amerika’da görüşmeler yapmasının onay almasının açığa çıkmasıdır. Zaten mantık olarak Natoya bağlı bir ülkenin büyük bir askeri gücünün bu kuruluşun onayının dışında bir seçenekte bulunması olası değildir. Nitekim 12 Eylül askeri darbesi sonrası ABD yetkilileri yaptıkları açıklamalarda sevinçlerini belirterek, Türkiye’de darbeyi yapan bizim çocuklardır demişlerdir. 12 Eylül askeri faşist darbesi, Türkiye’yi başta Amerika olmak üzere emperyalist ülkelere bağımlı hale getirme ve sömürme projesidir. Ülkemizi böl yönet projesidir. Çünkü bu büyük kirli proje bu ülkeyi kutuplaştırma gücünü kırma projesidir. Kürt meselesi Diyarbakır cezaevinde Kürt gençlerine bilinçli olarak insanlık dışı işkenceler yapılarak içinden çıkılmaz halele getirildi. Bu gençlere adeta dağın yolu gösterildi. 12 Eylülün darbeci paşaları İslam dinini de kendi çıkarlarına göre kullandılar, istismar ettiler. İnançlı Müslümanların en doğal insani İslami hakları olan ibadet ve tesettür hakları engellenerek resmi kurumlara girişte başörtüsü yasağı konuldu. En büyük tahribatlarını ise kültür alanında yaptılar. Halkı ve gençleri politikadan uzaklaştırarak, bencil olmaya sevk ettiler. Ayrıca Türkiye halkını Suni, alevi, laik ve anti laik olarak ayırdılar. 28 Şubat kararları alınarak, Müslüman lider Necmettin Erbakan Hocaya kumpas kurularak Refah partisi kapatıldı. Zor gününde Erbakan Hocaya ve İslami harekete destek olmaları gereken arkadaşları Refah partiden ayrılarak ılımlı İslam modelli Ak partiyi kurdular. Ak parti başlangıçta çok iyi demokratik uygulamalar yapmıştır. Ama şimdi
günümüzde, gelinen süreçte MHP ile ittifak kurarak kendi misyonu ile çelişkili hale gelmiştir. Sonuç olarak Ülkemizde 12 Eylül darbesinin izleri tamamen geçmiştir denilemez. Zira darbe anayasası hala yürürlüktedir. Her ne kadar Ak parti iktidarı askeri vesayet konusunda önemli başarılar elde etmişse bile bu vesayet çeşitli biçimlerde hala devam ediyor algısı vardır. Dolaysıyla Şimdi cumhurbaşkanlığı sisteminde bunun bir yansıması MHP politikaları da uygulanıyor demek mümkün. Ülkemizde 1980 sonrasının kalıntılarını temizlemek için yeni demokratik bir anayasa gerekiyor.