Bilindiği gibi son yıllarda yapılan araştırmalarda Urfa’ya yirmi kilometre uzaklıkta Göbeklitepe denilen bir bölgede 12 bin yıllık tarihi kalıntılar bulundu. Bu yörenin Urfa merkezden çok daha eski bir yer olduğu anlaşıldı. O dönemde yakın mesafeler arasında ulaşım şimdi olduğu gibi hızlı ve kolay olmadığından dolayı, farklı kültürel ve sosyal yapılar vardı. Bu gibi nedenlerle olsa gerek, Göbekltepe ilimizin merkez tarihiyle aynı olarak değerlendirilmez. Burada bu konu açılmışken bizim eski Urfa’nın Eski Urfalıların bir algısını söylersem sanırım bizim bu konuda bu savımıza hak verirsiniz. Benim bildiğim algıladığım eski Urfa halkı belki şimdi bazıları hala öyle… Karaköprü bile bize uzak ve yabancı gelirdi düşüncesi ve algısı vardı. Eski Urfa merkezinin belki yarısından fazlası Karaköprü’ye geldikleri halde belediye otobüslerinde tanık olduğum eski yaşlı Urfalıların Urfa dışına çıktık dediklerini bazen duyarım. Niçin bu durumu uzun olarak anlattım derseniz. Bundan önceki bölümde bazı araştırmalara göre Urfa tarihinin bundan daha erken bir tarihte kurulduğu, başladığı yazılmıştı. yanlış bilgilendirme veya çelişki olarak anlaşılmasın diye… oysa Göbeklitepe’nin çok daha eski olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle bu iki tarihi beldeyi ayrı olarak değerlendirmek mümkün. Konumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz. Bazı tarihçilere göre Urfa’nın ilk kurucularının Huriler ve Mitaniler olduğunu yazmıştık. Aynı dönemlere yakın bir Batı Anadolu uygarlığı veya devleti olan Hititler de bu akraba iki kavim vasıtasıyla Urfa sahasına gelmişler. Bir bakıma konfederal bir yapılarının olduğu bilgileri var. Mitanilerden sonra bölgeye Asurların hakim olduğunu belirtmiştik. Asur kralı Tiglathpileser (M.Ö 1116-1090) Mezopotamya’da yayılma siyasetini hiçbir engel tanımadan uygulamış ve göçebe Ahlamu Aramileri’ni imha etmek amacıyla Fırat suyunu 28 kez geçmiştir. Bundan başka ayrıca Harran ve Habur bölgesine bir çok av seferleri de gerçekleştirmiştir. Bir tablette civardaki av partisini şöyle anlatır: “Harran’da ve Habur civarında on erkek ve güçlü fil öldürdüm; dört fili de canlı yakaladım. Canlı fillerle birlikte ölü fillerin derilerini ve dişlerini de kentim Asur’a götürdüm” Urfa bölgesinde fillerin yaşadığını bu kayıttan öğreniyoruz. Zaten İngiliz tarihçi Segal Urfa Cullab bölgesinin sık ormanlarla kaplı olduğunu, Asur kralı Asurbanipal (M.Ö.668-626) cullab ormanlarında aslan avına, Fırat kıyılarında ise domuz avına çıktığını yazar. Cullab deresinin orijinal eski adının Medler deresi olduğunu belirtir. Nihayet çeşitli kralardan sonra 650 yıllık Asur imparatorluğu M.Ö. 612 yılı ağustosunda kanlı bir savaştan sonra Asur başkenti Ninova, medlerle birlikte akrabaları olan Keldanilerin eline geçti. Kent yakılarak yıkıldı. Asur imparatorluğu böylece tarihe karıştı. Keldaniler dönemi Nabopolassar (M.Ö 625-605). Keldani kralı. M.Ö. 610 yılında son Asur kralı Asuruballit ile yaptığı savaş sonucunda onu yenerek Harran’dan kovmuştur. Nabopolassar, kentte bir savunma garnizonu bırakarak Babile dönmüştür. Nabona’id (M.Ö. 556-538). Son Keldani kralı. M.Ö. 554’de Harran’daki harebe halindeki ay tanrısı sin tapınağını yeniden inşa etti. Harranlı bir rahip ve Sin’e tapınan Adda-Guppi adlı bir rahibenin oğlu olan Nabona’id , M.Ö. 553 yılında bu kez Medlerin eline geçmiş olan Harran’ı zapetti. Kralığı döneminde daha çok tarihi ve dini yapıların tamir ve inşasıyla uğraşan Nabona’id ‘e çivi yazılı , ay, güneş ve yıldız motifli siyah bir bazalt stel Urfa müzesi’ndedir.