Hani kıyamet gününde “bundan habersizdik” demeyesiniz diye, Rabbin Âdemoğullarından onların bellerinden zürriyetler çıkardı. Onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” Onlar da: “Evet buna şahit olduk” dediler. (Araf / 72)
İnsanlar daha Dünya’ya gelmeden yeryüzü şekillenmeden, Dünya yokken, bütün ruhaniyetlere (insanlara, cinlere, hayvanata) Allah-u Teâla emrederek sormuş:
- “Ben kimim, kime itaat edeceksiniz”
Bizler söz vermişiz.
- “Siz bizim Rabbimizsiniz, biz sizin emrinizi tutacağız”
“Kalu Bela” diye adlandırılan bu vakadan sonra Allah-u Teala Dünyayı ve bedenleri yaratmış.
Ervah-ı Ezelde, evvelki safta
Elest hitabında ben “bela” dedim
Koyma beni anasırda hilafta
Canım Cemaline “müptela” dedim
Ruhlar aşk mey’inden oldu mestane
Kimi küfre vardı, kimi imane
Saf be saf olarak durduk divane
Münkirler “la” dedi, ben “illa” dedim
Ne çare “kün emri” vukua geldi
Eşya ve mahlûkat hep zahir oldu
Her ervah kendini bir yolda buldu
İmanı ikrarı ben sana dedim.
Hacı Bektaşi Veli’nin yoluna mensup olup kendi kuruculuğunu yaptığı Âşık Koluna mensup XIX. yy dervişlerinden Derti’nin üst kıtalarda manzum bir şekilde anlattığı gibi gerçekleşiyor “Kalu Bela” ve Yaratılış Hadiseleri.
Kalu Bela’da biz söz verdik, ama bazılarımız çağımızın süsüne, aldatıcı cazibesine aldanarak günahlara dalarak; sözümüzü tutmuyoruz.