Bir vakıf söylencesi. Vakıf hayırsever insanların özel mülkiyetlerinin bir bölümünü, milletin yararına verdikleri kolektif bir kurumdur.
Başka bir anlatımla halkın ve devletin ortak malıdır. Bu nedenle duyarlı insanlar vakıf malına büyük önem verirler. Vakıf edilen malları alıp satmak büyük haram kabul edilirdi. Tüyü bitmemiş yetimin vakıf malında hakkı vardır denilirdi. Bu önemli konuyla ilgili bir söylenceyi anlatalım. Hazreti Süleyman bilindiği gibi kurtların, kuşların, hayvanların dilinden bilen ve anlayan bir peygamberdir. Ayrıca en dikkat çeken özelliği daha birçok olağanüstü meziyetlerinin olmasıdır. Bir gün Hazreti Süleyman deveye emir verir git serçeyi yanıma çağır. Deve serçenin yanına gider, serçe kardeş Hazreti Süleyman seni çağırıyor. Serçe, Hazreti Süleyman kim, ben yanına gitmem. Deve geri gelir serçenin gelmediğini söyler. Serçe deveye Hazreti Süleyman erkekse gelsin beni götürsün cevabını verir. Deve tekrar gider çağırır serçe gitmez. Serçe deveye yürü git eğri boyunlu kalkarsam seni ayağımın altına alırım der.
Deve ağlaya, ağlaya Hazreti Süleyman’ın yanına gelir. Serçenin gelmediğini kendisine hakaret ettiğini söyler. Hazreti Süleyman, bunu duyunca hiddetlenir. Deveye tekrar git der, serçeye söyle yanıma gelsin. Yoksa kendisini perişan ederim. Deve Serçenin yanına gelir, serçe deveye tekrar ret cevabını verir. Üstelik bir tehdit savurur. Deve gene ağlayarak Hazreti Süleyman’ın yanına gelir. Ya Süleyman bu serçe bana eğri boyunlu, seni ayağımın altına alırım dedi. Bir de gelirsem Süleyman’ın tahtını tacını deviririm diyor. Hazreti Süleyman deveye son olarak serçenin yanına git zorla getir emrini verir. Serçeye durumu bildirir. Serçe deveye arkama düş gidelim. Beraber Hazreti Süleyman’ın yanına gelirler. Süleyman serçeye bak nasıl mecbur oldun geldin. Serçe ben mecbur olmadım. Kendiliğimden geldim der. Nasıl deveye eğri boyunlu dersin. Tabii deve eğri boyunludur. Bir lokmacık canınla kocaman deveyi nasıl ayaklarının altına alırım dersin? Serçe devenin üstüne çıkar.
İşte gör. Deveyi ayaklarımın altına aldım. Peki benim tahtımı tacımı nasıl devirirsin. Serçe bu soruya cevap verir. Giderim vakıf malının külüne toprağına iyice bölenir, gelir tahtının tacının üzerine silkelenirsem yok olursun. Hazreti Süleyman bu söze artık cevap veremez. Serçeye teslim olur. Ben ettim sen etme der. Bu kadar değerli ve kutsal bir kurumun yani vakfın duyarlı inançlı insanlar üzerindeki etkisi üzerine, yakın denilebilecek bir tarihte yaşanmış ibret dolu bir olayı daha nakledelim. Urfa tarihi kapalı sipahi pazarı çarşısı, diğer adları mezat pazarı, oturakçı pazarı olan bu çarşı, çevresindeki çarşılarla birlikte Rızvaniye vakıfına aitler. Vakfa ait bu çarşılardaki dükkanlar,Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Kilit parası veya hava parası denilen bedelle satılır alınır. Nadir olarak bu şekilde bu dükkanları haram diye satmayanlar olur. Bunlardan biri sipahi pazarında bilmeden vakıf dükkanını yüklü bir parayla satar. Sonra bu adamın vakıf dükkanını sattı diye dedikodu yapıldığını duyunca. Bu adam gider devrin ünlü bir alimine danışır. Alim kendisine sattığın dükkanın metre karesine göre cehennemde kendine yer almış oldun cevabını verir. Adam bunu duyunca büyük pişmanlık duyar. Bir servet değerinde olan parayı dükkanı sattığı adama geri verir. “Ben bu dükkanda artık oturmayacağım. Sen çoluk çocuğunun rızkını bu dükkandan helalinden çıkar. Vakıf malı sonuçta devletin malı herkesin malıdır” der. Azda olsa böyle düşünen değerli insanlar vardır. Asıl önemli olan devleti yönetenlerin devlet malları üzerinde dikkatli ve duyarlı olmalıdır. Çünkü devlet malında herkesin bir hakkı vardır. Devam Edecek…