Kızılay Osmanlı devleti döneminde Hilal-i Ahmer adıyla hayır amacıyla kurulmuş bir kurumdur. Avrupa ülkelerinde ise yardım kuruluşu Kızıl Haç vardır.
Kızılay tarihsel süreç içerisinde, savaş dönemlerinde, doğal afet zamanlarında, maddi hiç bir karşılık beklemeden sürekli olarak halkın yanlarında olmuş, yardımlarına koşmuştur. Bundan dolayı, severek okullar da Kızılay kolları kurulmuştur. Halkımız insanları Kızılay hemşirelerini, Kızılay mensuplarını adeta bir melek gibi tasavur etmişlerdir.
Kuruluşunda tıcari bir amaç gütmeyen bu kurum, ne yazık ki son yıllarda kutsal amacından saparak adeta bir holding şirketi haline geldi. Kızılay'a bağlı olarak kurulan 12 kurum bunun kanıtıdır. Nereden nereye geldi.
kapitalist şirket anlyıştan dolayı Kızılay 11 ilimizi vuran deprem afetinde yetersiz ve etkisiz kalmıştır denilebilir. Bunun somut kanıtı depremden ancak üç gün sonra Kızılay ile Afat deprem bölgelerine gitmişlerdir. Eskiler buna badel harabal Basra, türkçesi iş işten geçtikten sonra anlamına gelir.
Oysa bundan önceki Kızılay kurumu başkan ve personelleri tüm afetlerde, özelikle Van, depreminde ellerinden gelen tüm imkanları bir karşılık beklemeden yerine getirmişlerdir. Kızılay'ın eski başkanı Ahmet Lütfi Akar maaş bile almadan gönüllü çalışma yaptığı söyleniyor.
Şimdiki başkan Kerem Kınık 13 Kızılay kurumundan ayrı,ayrı maaş alma iddialarına karşı bir açıklama yaparak yalnız ayda 98 bin lira maaş aldığını açıkladı. Kınk'ın oğlu ve kızının Kızılay'da çalıştığı biliniyor.
Asıl önemli olan, Acı olan düşündürücü durum ise Kızılay'ın deprem bölgelerine yönelik ciddi bir çalışma ve organizasyon eksikliğinin olmasıdır.
Bunun bazı somut kanıtları vardır. Örneğin elerinde bulunan 2 bin civarında çadırları deprem mağdurlarına dağıtmaları gerekirken, gazete haberlerine bunların bir kısmını sanatçı Haluk Levent'in sivil yardım kuruluşu AHBAB'a, Türkiye Eczacılar birliğine satmış olmalarıdır.
Bu olacak bir durun değildir. Vicdanın, geleneklerimizin kabul edeceği bir durum değildir. Kızılay başkanı ve yönetiminin derhal istifa etmeleri gerekiyor.
Olay bununla kalsa neyse denilebilecek olaylar yaşanmış bu köklü kurumda. Ulusal basının yazdığı, gazeteci Murat Ağırel'in verdiği haberlere göre Çin devletinin gönderdiği 20 bin Çadırın, milyonlarca lira battaniye, mont paralarının ne olduğu, akibeti belli değildir.
Hayırseverlerden yardım alması gereken bu güzide kurum, Cumhurbaşkanı Erdoğan'nın oğlu Bilal Erdoğan'nın vakfı TURGAV'a 7 milyon civarında hibe yaptığını yine basın yazmıştır.
Aslında Kızılay başkanın kapitalist zengin bir anlayışta olduğu geçmişte milyonluk lüks makam araba sevdasından belli olmuştu.
Ayrıca dünya gıda proğramı tarafından mültecilere yardım amacıyla gönderilen paraları kuruma lüks araçlar alarak kullanmıştır.
Aslında biz salt Kızılay başkanını suçlamamız çok doğru değildir. Bu iktidar dönemindeki savurgan, israf, lüks yaşam anlayışını sorgulamalı, yanlışlığını belirtmeliyiz.
Nitekim AKP genel başkanı dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yıllar evvel Bursa'da yaptığı bir konuşmada devleti şirket gibi yönetmeliyiz şeklinde bir konuşma yapmıştır.
Devlette aksamaların nedenlerin en önemlisi devleti bir şirket gibi kendilerini de patron gibi görmeleridir. Oysa aynı Erdoğan Ak partinin 2001 de kurulmasının amacını insan devlet için değil, devlet insan içindir diye açıklamıştı.
İşte böyle değerli okurlar nerden nereye geldik. Takiyeleri, tutarsızlıkları yazacak, anlatacak çok şey vardır. Ancak şimdi bunun zamanı değildir.
Yeri ve zamanı gelince her şey hukuk içerisinde yazılacak ve söylenecektir.
Beyler kendinize gelin! Yüce İslam dinini savurganlık, israf, lüks yaşam olarak bizlere tanıtmayın, anlatmayın. İslam dini israfı, kibiri, çok bilmişliği haram olarak nitelendirmiştir.Umarız ve dileriz doğru dürüst oluruz. Ele verir telkini kendi yer salkımı gibilerinden olmayız. Özü ve sözü bir olmak insani, islami bir ahlak ve erdemdir.