Özellik Doğu ve Güneydoğu insanlarına mahsus bir şey galiba duyguları, düşüncelerini karşısındaki kişiye, karşı cinse ifade edememek veya ya olmazsa diye tereddüt ederek içine atmak. Bu ne eğitime bakar, ne bilgiye, ne sosyal çevreye öyle bir an gelir ki kendini çok güzel ifade eden eğitimli kişiler bile kendini ifade edemez duruma gelirler. Buna birçok örnek verebilirim hatta benim çevremde ki arkadaşlarım ve dostlarımdan da örnekler verebilirim.
Zaten bu yönde birçok Şiir, beste, şarkı sözü yazıldı, çizildi herhâlde, bunların içinde en bildiğim Şanlıurfalı şair, ressam Remzi Kara hocamızın yazdığı şiirdir. Bu şiiri hatırlatmaya gerek yok zaten biraz sanat ile ilgilenen kişiler bilirler ama yine de kısaca bahs edeyim, sevdiğine aşkını ifade edemeyen ve yıllar sonra şehirler arası otobüs terminalinde karşılaşmaları sonucunda ben ona bacım dedim oda bana kardeş dedi sonra hal hatır sorduk çocuklar nasıl diye devam eden dizelerini bizim bu bölgede yaşamayan çok azdır diye düşünüyorum.
Her zaman mutlu olabilmeyi istesek de bunda başarılı olmamız mümkün değildir.
Mutluluk tabi sadece ilişkide olmaz iş hayatınızda, sosyal yaşantınızda ne kadar yüksek yerlere, mevkilere gelseniz de ilişkinizde başarılı değilseniz hiçbir zaman mutlu olamazsınız. Çünkü her zaman aklınız bir şekilde oraya gitmesi sonucunda ister istemez sizde mutsuzluğa, durgunluğa, keyifsizliğe ve en önemlisi yaşantınıza yansıyor olacaktır.
Evet, sözü özü insan sevdiğine onu sevdiğini söylemesi lazım. Söyleyemiyorsa hal ve haraketleri ile anlatması lazım. Onu da yapamıyorsa ona ne kadar değer verdiğini htirmesi lazım diye düşünüyorum. Tabii bir de şu var karşıdaki kişi kadın, erkek kim olursa olsun bu ifade şekillerinden bir şeyler çıkarması lazım. Çıkarıyor ama anlamamazlıktan geliyor da olabilir.
İlişkilerimize nezaketi, toplumsal yaşamımıza şefkati ve sevgiyi nasıl taşıyabiliriz peki, bu konuda ben uzman değilim ama toplumsal baskıyı son derece his eden aile ortamlarında büyümemizin nedenini ilk sıraya koyabiliriz. Sosyal frenlerimizin aşırı derecede çalışması bizi ve çevremizi olumsuz etkilemektedir.
İnsan doğasını duyguların gücünden soyutlayarak anlamaya çalışmak akılcı bir yaklaşım olmasa gerek. Duyguların hayatımızdaki yerini ifade eden 'Homo Sapiens' yani ‘düşünen tür-akıllı insan‘ adı bile konuyu anlamamızda bizde bir yanılsama yaratabilir.
Duygu ve düşünceyi, birbirinden ayrı iki süreç olarak görme eğilimi yaklaşık üç bin yıldır devam etmektedir. Bu ayrım, düz bir bakış açısının ürünüdür. Düz bir bakış açısı ya da bir başka deyişle çizgisel bir bakış, aslında önemli detayları görmezlikten gelme yani bir indirgenmişlik olarak da ifade edilebilir ki dağlık bir bölgeyi adeta düz bir ova gibi algılama bicimi buna örnek olarak gösterilebilir. Bunları birçok örnek ile çoğaltmak mümkündür.
Hayat, yaşam serüveni yaşadığımız andır. Şuan yaşadığınız anların önemini bilmek, farkında olmak daha da önemlisi ilişkilerimizi buna göre düzenlememiz gerekir. Ne olursa olsun hayatta geç kalmayın çünkü zaman kurşun kadar hızlı, çabuk geçiyor.
Hayatta geç kalarak, şunu yapamadım içimde kaldı, şu kişiye şunu söyleyemedim o yüzden çok pişmanlık yaşadım diye her kes içinden geçirebilir. Ben şuna inanıyorum doğru insanı, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru şekilde sevmişseniz bunu ona söyleyin veya onun anlamasını sağlayın.
Siz bunu karşınızdaki kişiye söyledikten sonra artık o iş sizden çıkmış karşı tarafa geçmiş olur, zaten karşı tarafın size karşı bir duygusu, hissi varsa o da belli eder. Ama size karşı hiçbir şey hmiyor bir duygusu ve hissi yok ise de kaderinize razı olun ve hayatı yaşamaya bakın kim bilir belki hiç ummadığınız bir anda karşınıza başka biri çıkar ve tüm hislerinizi değiştirir.
Hayat sürprizlerle dolu...