Batı Avrupa’da orta çağda başlayan Rönesans ve reform hareketi monarşi yönetimlerinin sonunu getirmesine vesile olduğu gibi, bu düzenden oluşan tarıma dayalı feodal toprak ağalığı sisteminin sona ermesinin başlangıcı da oldu. Feodal sistemde tarım arazileri ağa denilen beylerin mülkiyetinde olurdu. Arazileri toprakları eken biçen, köle gibi çalışan insanlar ancak karın tokluğuna çalışır, beyler sefa sürerlerdi. Köylerde böyle ezen ve ezilen iki sınıf varken, şehirlerde durum bundan çok farklı değildi. Yine kategorik olarak İki sınıf vardı. Ellerinin emeğiyle geçinen el sanatkarları, işçiler, üretilen ürünleri satan esnaf kesimi yanı sıra daha çok zenginleşen üretim araçlarının bir bölümünün sahibi olan büyük esnafa Burjuva, bu sınıfa burjuvazi denilirdi. Kent soylu da denilen burjuvalar eğitimli kişilerdi. Rönesans (yeniden doğuş) sonucu, Felsefe düşünce alanında oluşan değişmeler, keşifler ve icatlarla maddi alanda somut gelişmelere neden oldu. Aydınlanma hareketi yeni buluşlar insanların ufkunu değiştirdi geliştirdi. Galileo Dünyanın düz olmadığını döndüğünü tespit etti. Matbaanın keşfi ile bilgi devrimine giden yollar açıldı. İnsanlar artık okuyor düşünüyor kişilik sahibi birey olduklarının farkına varıyorlardı. Bu gelişmeler din bezirganları papazların kiliselerin büyük tepkisine yol açtı. Çünkü din baronlarının maddi manevi çıkarları tehlikeye girmişti. Hıristiyan dini bağnazlığı her türlü gelişmeye ilerlemeye karşılardı. Öyle bir hale gelmişti ki papazlar inanan insanları kandırarak cennete yer satmaya kadar varmışlardı. Avrupa kralları ve kilise el ele vererek halkları istedikleri gibi eziyorlardı. Hatta daha da ileri giderek kendilerine karşı çıkan kişileri ve bilim adamlarını meydanlarda halkın gözü önünde yakıyorlardı. Ama ne yaptılarsa tarihin seyrini değiştiremediler. Marksın dediği gibi “her şey olacağına varır” öylede oldu. Tarihsel süreç içerisinde Haçlı savaşlarında İslam uygarlığından, ve antik Yunan felsefesinden etkilenen Avrupalılar
nihayet Fransız devrimi ile monarşi krallık ve derebeyi yönetimi toprak ağalığı sisteminin sonunu getirdi. Sonuçta bir halk idaresi olarak düşünülen cumhuriyet ve liberal demokrasinin yolu açılmış oldu. 1789 da insan hakları, eşitlik, adalet, özgürlük istemi ile başlayan Fransız devrimi yalnız Avrupa’yı değil neredeyse köhnemiş tüm Dünya düzenlerinin, sosyal siyasal değişikliklerine neden oldu. Bunun sonucunda Dünya aydınları arasında cumhuriyet ve milliyetçilik benimsenmeye başlandı. Osmanlı devleti de bundan nasibini aldı. Padişahın yetkileri önemli ölçüde kısıtlandı. Meşruti yönetime geçildi. Türk, Kürt. Ermeni milliyetçiliği oluştu. Türk milliyetçiliği yapan İttihat terakki partisi kuruldu. Bu partinin ayrımcı, ırkçı politikası 620 yıllık kocaman bir imparatorluğun sona ermesine neden oldu. Ancak, sanayi teknoloji devrimi sonucu oluşan yeni Dünya düzeni kapitalist sistem, tüm görkemine rağmen liberal demokrasi soslu insancıl hümanist söylemlerine rağmen, adalet getirmedi. Avrupa’da özgürlük adına her türlü ahlaksızlık hat safhada. İnsan soyunun devam etmesi için gerekli olan çocuk doğurma neredeyse ayıplanır hale gelmiştir. Kapitalizm Emperyalizm aşamasından sonra Dünya halkları için sosyal ekonomik ekolojik olarak çekilmez hale gelmiştir. Bu sermaye para sisteminde zengin daha zengin fakir daha fakir hale gelmiştir. İnsanlar paranın ve zevkin peşinde koşan maddeci bir anlayışla adeta robot haline gelmiştir. Emperyalist Avrupa bölgemiz Ortadoğu’da çıkarları için vardır. Böl yönet politikası için vardır. İnsan hakları demokrasi söylemleri sözdedir. Nitekim Amerika başkanı trump yaptığı açıklamada Suriye ve Irakta bulunmalarının nedenin petrol olduğunu açıkça söylemiştir. Kapitalist sistem çevreye de büyük zarar veriyor. Yer Küre denizler kirleniyor. Dünyanın dengesini iklimini, canlıların yaşam alanını bozuyor. Koronavirüs illeti batı uygarlığının acizliğini net bir şekilde göstermiştir. Bu nedenle insanlığın genelde yeni bir ekonomik
sisteme ihtiyacı olduğu gibi, Ülkemiz ve Ortadoğu’nun adil demokratik bir İslam modeline ihtiyacı vardır.