Depremin sadece dindar memleketlerde olmasının bir hikmeti de vardır kuşkusuz. Çünkü Allah gaflet içinde olan müminleri intibaha getirmek için bu semavi afetleri veriyor. Kadı ki Allah’ın farklı bir kanunu da vardır. Şöyle buyuruyor: , (وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُصٖيبَنَّ الَّذٖينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعِقَابِ) “İçinizden sadece zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden (musibetten) sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir. " (Enfâl/25). Demek Allah’ın, sadece zalimleri değil masumları da kapsayan bir kanunu vardır. Yani bazı musibetler genel oluyor ve sadece pervasızca kötülük yapanlara mahsus kalmaz. Aksine masum ve mazlum insanları da içine alacak genişlikte ve kapasitede olur.
Eğer Allah her kötülük yapana bir bela bir musibet verip müminleri ve salih insanları ayırsaydı o zaman imtihanın sırrı bozulurdu. Herkes Allah’a inanır, namaz kılar ve teslim olurdu. Ebû Bekir ile Ebû Cehil arasında bir fark kalmazdı. İşte deprem, kimseyi ayırmayan umumi bir musibettir. Türkçemizde de, “Allah’ın sopası yoktur” diye anlamlı bir söz vardır. Yani Allah’ın elinde, iyilik yapanlara dokunmadan her kötülük yapanı cezalandırmak üzere bir sopa yoktur.
Mülhitlerin açıklamalarına bakılırsa depremler tamamen tesadüfî doğa olaylarıdır. Oysa ibret gözüyle baktığımız zaman kâinatta tesadüf göremeyiz. En ufak bir şeyden güneşe kadar her varlık nizam ve intizam içinde cereyan ediyor. Deprem gibi yer kürenin en önemli hadiselerinden birisi nasıl tesadüfî olabilir? Kuşkusuz, depremlerin insanın maddi ve manevi hayatıyla doğrudan bir alakası vardır. Çünkü şu dünya misafirhanesinde cereyan eden olaylara nazar-ı hikmetle
bakan bir insan hiçbir şeyi nizamsız ve gayesiz göremez. Deprem gibi yer kürenin önemli hadiseleri nasıl tesadüfî olabilir? İnsanlar, özellikle bilim adamları yeryüzünde var olan her şeyi kemal-ı intizam içinde gördükleri halde, her nedense depremleri adeta sahipsiz, hikmetsiz ve gayesiz görüyorlar. “Fay hattının patlamasıdır, Allah’la bir ilgisi yoktur” diyerek kâinat sahibinden habersiz meydana geldiği imajını yayıyorlar.
Bediüzzaman, depremin bir madenin, bir fay hattının patlamasıyla meydana gelen tabii bir olay olduğunu ve Allah’ın iradesiyle hiçbir alakası olmadığını iddia eden insanları ”ahmak şeytan” yerine koyar. Ona göre böyle diyenlerin amaçları, insanların intibaha gelmelerini önlemek ve bu hadislerin manevi sebep ve sonuçlarını görmezden gelmektir. Özetle şöyle der: “Kadîr-i Mutlak hikmetinin muktezasıyla zahir esbabı tasarrufatına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bazen de bir madeni harekete geçirip ateşlendiriyor. Diyelim ki zelzele bir madenin patlaması sonucu bile olsa, yine emir ve hikmet-i İlahî ile olur; başka olamaz… Kadîr-i Zülcelal’in müsahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyaresi olan küre-i arzın içinde bulunan ve hikmet ve irade ile iddihar edilen bir bombayı, ehl-i gaflet ve tuğyanı uyandırmak için "ateşlendir" diye verilen emr-i Rabbanîyi unutmak ve tabiata sapmak, ahmaklığın en çirkin şeklidir.” (Sözler,171)
Denilebilir ki depremler yer kürenin, zalimlerin zulmünden, özellikle bir kısım ehl-i imanın gafletinin manevi ağırlığından omuz silkmesine benzer. Deprem gibi hâdiselerin asıl gayesi, Allah’ın emriyle ehl-i imanın fâni mallarını, sadaka hükmüne çevirip ebediyete göndermek ve şükürsüzlükten gelen günahlara kefaret yapmaktır.
Allah Kur’an’ın 99. Suresi olan Zilzâl suresinde şöyle buyuruyor: (لَهَا اَوْحٰى رَبَّكَ بِاَنَّ اَخْبَارَهَاۙ تُحَدِّثُ يَوْمَئِذٍ) “O gün yer, rabbinin ona vahyettiği şekilde bütün haberlerini anlatır.” (Zizâl,4-5) Bu ayetler müfessirler tarafından şu şekilde tefsir edilmiştir: Allah yere bir çeşit konuşma ve anlatma yeteneği verir, o da üzerinde olup bitenleri ve kimin ne yaptığını açık açık anlatır. Nitekim bir hadiste kıyamet gününde arzın dile gelerek konuşacağı bildirilmiştir. (İbn Mâceh, Zühd, 31) Demek yer küre, bir müsahhar memurdur; sadece kendisine emredilenleri yerine getirmekle yükümlüdür.
Bu surede ifade edildiği gibi, bir gün gelecek kıyamet zelzelesiyle Allah’ın müsahhar bir memuru olan yer küre dile gelecek, insanların eliyle yapılan ve şirk kokan bütün eserleri şükürsüz görüp çirkin bulacak ve üzerindeki her şeyi silip süpürecek. Allah’ın emriyle küfür ehlini Cehennem’e dökecek, şükür ehline de "Haydi, Cennet’e buyurun" diyecektir.” (sözler, 170)