30 yıldır Harran Üniversitesi İalhiyat Fakültesinde olan Doç. Dr. M. Cüneyt Gökçe Hoca Harran Üniversitesinden ayrılıp Mardin Artuklu Üniversitresi İslami İlimler Fakültesine geçiyor.
Cüneyt Hocamla olan dostluğumuz eskidir. Mübalağasız şu kadarını söyleyeyim: Aramızda adeta kalpten kalbe uzanan bir sevgi ve saygı kablosu vardır.
Malumunuz dostluk mutluluk, sevgi ve umudun kaynağıdır. Umudun kaynağıdır diyorum, çünkü dostunuz size yakın olduğu sürece hayatta umudunuz ve yaşama sevinciniz olur. Dostluk, adeta karanlık gecelerde yolumuzu aydınlatan bir kandil gibidir. Bu itibarla dostu olmayanın gecesi de gündüzü de karanlıktır.
Dostlar arasında bunca sevgi, saygı ve umut bağlarına rağmen bazen zorunlu sebeplerden dolayı birbirimizden ayrılır ve uzaklaşırız. Birimiz şarka gider, birimiz garpta kalabiliriz. İşte asıl kalbimizi örten ve hayatımızın tadını kaçıran hüzün ve keder, böyle ayrılıklardan sonra başlar. Ne yazık ki dostlardan ayrılık sanki hayatın sevincini, bir halı gibi ayaklarımızın altından çekip götürüyor. Bir granit ağırlığıyla karanlık gibi insanın üstüne çöküveriyor.
Ama bizi sevindiren tek şey, ayrılık için yapılan böyle bir veda toplantısıyla dostluğun sona ermemesidir. Ya bir de dostluk, veda toplantılarından sonra bitiverseydi ne yapardık. Daha acısı da, veda toplantısı yapılmadan önce dostluğun sona ermesidir.
Cüneyt Hoca diğerkâm bir kişiliğe sahiptir. Bütün samimiyetimle şunu söyleyeyim ki: Hin-i hacette, kendisinden daha çok dostlarını düşünür. Mesela, faraza ben kendisine, “Hocam bana bir milyon lira lazımdır. Acaba nasıl temin edebiliriz?” desem, kendisinde bu kadar büyük paranın olmadığını biliyorum. Kendisi hemen “Abi merak etme, sen siye rahat ol, hele bir araştıralım. İnşallah bir şeyler yapmaya çalışırız” der ve temin etmek için gecesini gündüzüne katar.
Eğer faraza kendisinden Filistin devlet başkanı Mahmut Abbas’ın veya Hamas Lideri Haniye’nin telefonunu isteseler,
(muhtemelen kendisinde vardır) eğer defterinde yoksa da bir iki saat içinde temin eder ve size söyler.
Kısacası Cüneyt Hoca vefalı bir dosttur. Başkasına hizmet etmeyi, yardım amacıyla başkasının işini, ödevini yapmayı seven bir şahsiyet. “Benim işim var, doçentliğe, profesörlüğe hazırlanıyorum” demez, dostlarının işini görmek için elinden geldiği kadar çaba sarf eder.
Cüneyt Hoca güler yüzlüdür. Yüzünde son derce vakur ve mütebessim bir çehre vardır. Ama yüzü bazen hakikatin çehresi gibi biraz sertleşir. Fakat bu sert çehre yara değil, ağyaradır.
Hatta size bir anekdot anlatayım: Allah etmesin bir gün birimizin başına bir şey gelirse en kısa zamanda aileye haber versin diye, Cüneyt hoca bütün dostların eş ve çocuklarının telefonlarını yanına kaydetmiştir. Onun bu inceliğine hayran olmamak mümkün değildir.
Bu hayatta bazı dostlar var ki, insanın hafızasından silinmez. Bazıları da var ki, her zaman gözlerimizin önünde canlanırlar. Bazıları da var ki, kalbimizde kendisine bir yer bulur ve bir daha oradan çıkmaz.
İşte bizimle Cüneyt hoca arasındaki dostluk bu türdendir. Sadece aklımızda, hafızamızda veya hatırımızda değil kalbimizde onun yeri vardır. Diyebiliriz ki aramızdaki muhabbet ve samimiyet dostluktan da ötedir. 45 yıldan fazladır tanışıyoruz, 30 yıldır beraberiz aramızda zerre kadar bir kırgınlık, dargınlık olmamıştır.
Derler ki, dostluk sağlığa benzer. Sağlık gidince kıymeti anlaşıldığı gibi, dostlar gözden kaybolunca da, dostluğun değeri daha da anlaşılır. Yine derler ki, dostluk bir şehir ise, o şehrin anahtarı vefadır.