Ak Parti’yi yönetenler de bilmeden aynı hataya düştüler. 2012’nin ortalarına kadar da Ak Parti hükümetleri bu yapıya, “devleti yönetecek ve dönüştürtecek hazır muhafazakâr elemanlardır” diye her türlü desteği verdiler. O kadar ki bürokratlar, o yapıya bağlı elemanları iş başına getirmek için birbirileriyle yarışırlardı. Özellikle 2007’den sonra üniversitelere yerleşen araştırma görevlilerinin yüzde sekseni, genel idare hizmeti yapanların yüzde altmışı, Hâkim ve kaymakam adaylarının yüzde altmışı ve polis teşkilatındaki rütbelilerin yüzde yetmişi bu yapıya bağlı elemanlardan oluşuyordu.
Ayrılıkçı Hareketlerin Nihaî Amacı
PKK terör örgütü bakımından evdeki hesap çarşıya uymadı. PKK’nın 1984 yılında Eruh’ta başlattığı ilk olaydan 7-8 yıl sonra, örgüt derin devletin asla istemediği fakat ABD’nin tam da istediği bir istikamette gelişmeye başladı. Başka bir deyimle, Türk İstihbaratı ve güvenlik elemanları PKK’yı bir türlü minimize edecek bir düzeye getiremiyordu. İpin ucu kaçırılmıştı; çünkü ipin ucu artık ABD’nin ve Batılı müttefiklerinin elindeydi.
Bunun iki ana sebebi vardı: Birincisi, Türk istihbarat birimlerinin, Hakan Fidan dönemine kadar PKK konusunda İsrail istihbarat örgütleriyle işbirliği yapmasıydı. PKK terör örgütü hakkından gelinememesinin en büyük yanlış buydu. Çünkü ABD’nin orta doğudaki Jandarması olan İsrail bugüne kadar, Kürt hareketini daha canlı ve uzun bir gelecekte Türkiye Cumhuriyetine karşı mücadeleyi sürdürebilir bir duruma getirmek için elinden gelen her türlü gayreti göstermiştir. Bir tarafta ve nihaî amacı Türkiye’yi bölmek ve bir Kürt devletini kurmak olan PKK’yı destekliyor, diğer tarafta Irak’ın Kuzeyinde filî bir Kürt devletini kurmaya çalışıyor. Çünkü Türkiye’nin bölünmesi herkesten çok İsrail’in işine yarayacaktır. Belki şaşıracaksınız ama İsrail bu bölücüleri desteklemek için çoğu zaman ABD’den, bazen de İran’dan destek aldı.
Şu anda Kuzey Irak’ta devlet başkanı, bakanları, emniyeti, ordusu ve maliyesi ile Araplarla mücadele edebilecek seviyeye gelen İsrail ürünü fili bir Kürt devleti mevcuttur. Bu sözde devletin en büyük dostu İsrail’dir. Dikkat edin; Peşmergelerin eğitimini, ekipmanlarını ve maaşlarını A’dan Z’ye İsrail üstlenmiştir. Bunu bilmeyen yoktur. Kuzey Irak’ta Fili hükümet kurmuş olan Kürtlerin Türkiye ile olan zahiri dostluklarına bakmayın. 2007 yılının Ekim ayında, Selahaddin kentinde Mesut Barzani ile toplantı yapan Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, “Türkiye’nin istediği PKK elebaşlarının teslim edilmesinin gerçekleşmeyecek bir hayal olduğunu” ifade ederek “Ben Türkiye’ye bir Kürt kedisini bile vermem” demişti. Feteemmel! (Düşün!)
İkincisi ise, derin devlet yetkililerinin, laikliği öne çıkarıp PKK ile mücadeleyi ikinci sıraya koymalarıydı. 1980’lerde derin devlet bütün varlığıyla, İran’ın şeriatı ihraç etme tehlikesine karşı önlem almaya çalışırken İran, PKK ve Türkiye içindeki diğer terör örgütlerine her türlü desteği sağlamaya çalıştı.
Paralel Yapı/Fetö
Paralel yapı denilen Fetö örgütü, İslâmcıların karşısında konumlandırıldıysa da, ABD istihbaratının desteğiyle hareket ettiği için o da derin devleti yönetenlerin avucunda kalmadı. Halktan sağladıkları maddi yardım, hükümetten sağladıkları bürokratik destek ve ABD’den sağladıkları lojistik destekle palazlandılar ve sonunda 2012’den itibaren devletle savaşmaya karar verdiler. Önce yazılı basın aracılığıyla hükümet aleyhinde siyah manşetler attılar. Ardından Amerika’da konuşlanmış liderleri, sohbetlerinde yavaş yavaş önce imalı, sonra açıktan hükümetin ayağına vurmaya başladı. Fetö’nün kendilerine savaş açtığını gören Hükümet ise, Fetö’nün can damarı olan dershaneleri kapatma kararı alınca örgüt savaşı daha açıktan yapmaya başladı.
Ancak örgüt açısından da olaylar karmaşık hale geldi. Çünkü devletle ve hükümetle cedelleşmek, halka yönelik hizmet yaptığını iddia eden bir cemaatin Felsefî ve ahlakî yapısına uygun değildi. Üstelik Müslümanların geleneğinde “devletle savaşmak” her türlü erdeme ve fazilete aykırıdır. Bu yüzden örgüt, 15 Temmuz 2016’da erkenden bir
kalkışma başlatmak zorunda kaldı. Belki de örgütün Türk halkına anlatamayacağı en belirgin ihanetleri, her zaman medya güçleriyle İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyen bir siyaset takip etmeleriydi. Dikkat edin, Fetö, hala ABD ve ABD’nin desteklediği ülkelerde faaliyetlerini yürütebiliyor. Demek Fetö bir ABD istihbarat örgütüdür.
28 Şubat sürecinin aktörleri, “Biz bu gurubu İslamcılara karşı kullanabiliriz” varsayımıyla Fetö’ye göz yumdular. Bir NATO ülkesi olması haysiyetiyle ABD’nin PKK’ya verdiği desteğe de göz yumdular. Fakat derinlikte kimin kimi kullanacağı belli olmaz. Siz bir örgütü kullandığınızı sanırsınız, ama asıl o sizi kullanabilir. Nitekim sırtını uluslararası güç dengelerine dayayan bu yapı 2012 yılından sonra İktidardaki partiyi kullanamayınca muhalefeti kullanmaya başladı. Hatta denilebilir ki, dış güçlerin verdiği talimata göre Fetö ve PKK muhalefeti hem kullanıyor hem tehdit ediyor. Muhalefete, “Bakın Beyler, sırtınızı dayandığınız ve kendilerinden medet umduğunuz uluslararası güçler bizim yanımızda, bizim sözümüzle hareket ediyorlar. Sakın olasınız ki bize ve liderimize dil uzatmayın” diyorlar. Bu durumda hiçbir muhalefet liderinin ciddi manada fetöyü veya PKK terör örgütünü ciddi anlamda kınaması söz konusu bile değildir. Feteemmel!