Su ve su başları, “su hayattır” gerçeğinden hareketle, insan yaşamının temel gereksinimi olduğundan hayatî ve kutsal addedilir. Bu itibarla göl, nehir ve su başları ile ilgili çeşitli efsaneler söylene gelmiş, hatta görsel olarak sinema sanatına da konu edilmiştir.
Urfa Balıklıgöl’de “su perisi” inancından ötürü gölün hemen kıyısına bir Meryem Ana kilisesi (Döşeme cami) inşa edilmiş, Hz. İbrahim’in ateşe düştüğüne inanılan yerde bulunan küçük bir dilek havuzunda da bir beyaz balığın ara sıra göründüğüne inanılır.
Erzurum’da ise aynı, Urfa Balıklıgöl ve Ayn-ı Zeliha gölü temalı bir “Erzurum Balıklıgöl” efsanesi vardır:
“Erzurum’a bağlı Ilıca bucağına 8 km. mesafede bir köy vardır. Bugün düzgün yollarla il ve bucak merkezlerine bağlı olan köyün güneyinde bulunan küçük bir göl, çevre sâkinlerinin etrafında dinlendiği bir mesire yeridir.
Bu gölün teşekkülü şu efsaneye dayanır: Gölün olduğu yer vaktiyle mezarlık ile köy arasında genç bir karı kocanın huzur içinde yaşadığı bir ev bir hayvan damı ve merekten meydana gelen küçük bir yuvanın kurulduğu düzlükmüş. Bir gün gelin, kocası işe iken kapının önüne çıkar, efendisinin gelip gelmediğine bakmak ister. O, kapının önünde dururken oradan geçmekte olan bir Ermeni delikanlısı gelinin güzelliğine hayran kalır. İçinden gelini öpmeyi geçirir, der ki:
“Gelin kardeş Allah’ını seversen getir yüzünü bir öpeyim”. Gelin de delikanlı Allah’ın adını andı diye yüzünün öpülmesine müsâde eder. Kocası gelince olanları ona anlatır: “Allah’ın adını andı ben de öpmesine müsâde ettim”. “Ya sen Allah’ı o kadar çok seviyorsun öyle mi?” Kocası dışarıya çıkar, kapının önünde büyük bir ateş yakar.
Biraz sonra karısını yanına çağırır. Ona der ki: “Karı Allah’ını seversen kendini şu ateşe at”. Gelin gözünü kırpmadan kendisini ateşe atar. O daha kendisini ateşe atar atmaz, orası bir göl oluverir, gelin de bir balık. Köylülerin anlattığına göre bu balıklar mukaddesmiş, avlanıp yenilmezmiş.”1.
Efsane, Farsça bir sözcük olup “fesane” diye kullanılmaktadır. Arapça’da ise, efsane karşılığı olarak “usture” kullanılır. Türkçe’de efsane karşılığı “söylence” önerilmiştir. * Dini nitelikli efsanelere “menkıbe” de denir.
“Urfa’da gerçek yaşamdan kopar, sanki rüya bir şehirde yaşıyormuş duygusuna kapılırsınız. Urfa ilk görünüşte güçlü bir dinsel şehir havası verir. Oysa bu ilk havayı attığınızda, sosyal hayatta yaşanılanın gerçekten din değil, bir efsane olduğunu görürsünüz.
Efsaneler, sanat ve edebiyatın oluşmasında en zengin kaynaktır. Efsanelerden beslenmeyen şiir, efsanelerden beslenmeyen din efsanelerden beslenmeyen kültür yoktur. J.B. Segal’in de belirttiği gibi, bu bölgede şifa verici su kültünün olmasıdır. Bugün bile kutsal su, şifalı su, kutsal balık, kutsal mağara, kutsal mendil ve kutsal mektup gibi efsanelerin varlığını sürdürmesinin altında Hırıstiyanlığın vaftizi, İslâmiyetin “suda hayat vardır” inancı yatmaktadır.”2.
Sonuç: Sözü edilen efsanelerden Erzurum Balıklıgöl efsanesinde saf ve temiz bir inanç, Urfa Balıklıgöl de ise su perisi ve ağbalık görünmesi, insanın hayal gücünün bir sonucu olarak görülür.
Şiirleştirilen efsane ve destanlar ise şairin yüreğinin sesidir, düşüncesinden hareketle, kısadan hisse birkaç anekdotu okurlarımızla paylaşırken duygu, düşünce ve inanç temelli sevgi, saygı ve güven duygusunun insana yaptıramayacağı bir iş yoktur der, saygılarımızı sunarız.
*****
1- Prof. Dr. Şükrü Elçin, “Halk Edebiyatına Giriş”, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın: 365, Ankara, 1986, s.353
2- Mehmet Kurtoğlu, “Urfa Efsaneleri”, Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Efsane Ajans, İstanbul, 2008, s.2-3