Değerli bazı tarihi şahsiyetler, nedense geniş halk kitleleri tarafından yeteri kadar tanınmamışlar. Değerleri bilinmez olmuş.
Bu durumun elbette çeşitli nedenleri var.
Bunlardan biri şans faktörü desek acaba bilmem doğru olabilir mi…
Bu görüşle ilgili Urfa yerel Kürtçe bir öz deyiş de, le hatıne ma je hatıne ma, (rastlantı mı yetenek mi) diye sorulur.
Bu sorunun cevabı sorunun içinde vardır. Rastlantı, yani tesadüfün yetenekten daha önemli olduğu belirtilir. Örneğin Urfalı Şair Nabi İstanbul’a gitmezse saraya girmeseydi, belki ünlü bir divan şairi olarak bilinmezdi.
Osmanlı döneminde yaşamış Allah dostu aynı zamanda önemli bir divan şairi de olan Ahmet Kuddusi hoca, andığımız nedenlerden olsa gerek bir Şair Nabi kadar yeteri kadar halk tarafından bilinmez.
Hak aşığı Ahmet Kuddusi 15 temmuz 1769 tarihinde Niğde ilinin Bor içesinde doğdu. Maraş’tan göç eden Nakşibendi şeyhi ulemadan Hacı İbrahim efendinin oğludur. Ahmet kuddusi’nin babası büyük bir veli ve alimdi. Bir gece rüyasında üç ay gördü. Ortada ki ay diğer aylardan daha büyük ve parlaktı.
Bu rüyanın tabirinde kendisinin üç oğlu olacağını ve ortancı oğlunun büyük bir veli ve alim olacağını anladı. Ahmet kuddusi dini dersini babasından aldı. 1786 yılında babası vefat eder.
Bunun üzerine Bor’dan ayrılır çevre illere Turhal, Erzincan, Kayseri gibi şehirlere gider. Oraların alim ve hocalarıyla görüşür. Ders alır. Ders verir. Bir müddet sonra Hicaza gider.
17 yıl Mekke ve Medine çöllerinde Dağlarda mağaralarda inziva halinde yaşar. Nefsini terbiye eder. Bu ısısız çöllerde yiyecek bir şey yoktur.
Ancak ne hikmetse her gün bir ceylan gelir sütünü içer. Yaşamı ancak bu şekilde sürer. Oralarda süresini tamamladıktan sonra Osmanlı Rus savaşına katılır. Balkan savaşına katılır.
Nihayet çeşitli meşakkat ve çilelerden sonra, tekrar Anadolu’ya Bor’a geri döner. Burada ki zaviyesinde müritlerle vaaz nasihat sohbet ederek günleri huzur içinde geçerdi. Bu arada Nakşibendi tarikatından ayrılarak kadiri tarikatına geçer.
Kayda geçen 962 tane beyti bir kitapta toplanır. Şiirlerinde Dünya, mal mülk değil, Katıksız şek şüphesiz bir iman ve büyük bir Allah sevgisi öne çıkar.
Deyişlerinde ayrıca adaletin, ilmin, aklın, çalışma ve doğruluğun Sabrın önemini belirten vurgulayan mısraları vardır. “Sabır eyle gönül derdine derman gelür elbet. Sen hastaya bil şöyle ki, lokma gelür elbet.
Aklı edegör başına tac eder mecazi. Aşık olanın gönlüne irfan gelür elbet. Çaresiz Kuddusi başkasını koyma gönlüne gönül evin abad olursa gönüllerin sultanı gelür elbet” Hiçbir zaman Allah’ın rahmetinden umudunu kesmez. Bir beytinde bunu şöyle ifade eder. “kapanır ise bir kapu, ne kapılar açar Mevla, tevekkül et yine kaygu, işim hoş…
”. Ahmet Kuddusi vefat edeceği zaman yanındakilere beni Sade bir şekilde Niğde bezine sarın diye vasiyet eder. 1849 yılında vefat eder. Niğde’nin Bor ilçesindeki mezarlığa defnedilir. Allah rahmet eylesin. İyi temiz insanların yolu yolumuz olsun.