İnsanın temel bir vasfı kendini aldatmaktır, derler. Böyle diyenler, insanlar üzerine araştırma yapan felsefeciler ve bilim adamlarıdır. Bu yargıya varan bir tek bilim insanları değil, biz sıradan sade insanlar da biraz düşününce böylesi bir kanıya pek ala varabiliriz. Çünkü yaşamın, ve sosyal hayatın koşullarını gerçek anlamıyla değil kendimize göre yorumlarız. Belki de böyle yapmak veya böyle olmak çoğu kez kendimize göre yontmak zorunda kalırız. Çünkü başka türlü, gerçek anlamıyla düşünmek, davranmak öyle kolay değildir. Bu konu bu düşünce tarzı en çok ölüm gerçeği karşısında bariz bir şekilde ortaya çıkar. En yakınımızı kara toprağa veririz, kesin bu acıya dayanmayız deriz, unutamayız deriz, belli bir süreden sonra unutmak zorunda kalırız, Ünlü Türk şairi Nazım Hikmet bir şiirinde “en fazla bir yıl sürer 20’ıncı asırlarda ölüm acısı” der. Tabi bazı dramatik acılar öyle kolay unutulmaz, yaşam boyu devam eder. Yaratan insanı belli ölçüler de güçlü yaratmış. Her türlü zorluğa karşı dayanma direnme gücü vermiş. Ölüm elbette öyle kolay değil. Ama bu en önemli yaşam gerçeği olgusu karşısında, insanların yapısından gelen bir gerçek, çelişkili bir durum ortaya çıkıyor. Açıklayım, bazı insanlar acıya çok dayanıklı. Bazıları acılara fazla dayanamaz. Genel olarak herkes hayatı çok sever. Ama bu yaşam ve dolaysıyla Dünya’yı sevme oranı, insanlar arasında farklılık arz eder. Gene bazı insanlar yaşamı çok sever. Ölümü düşünmez. Ölüm konusunu ölüm gerçeğini dinlemek istemez. Sürekli kendini aldatmak zorunda kalır. Gerçekten yaşam ve ölüm biri birine çok zıt büyük bir çelişki büyük bir muamma. Her şeyi bırakıp gitmek öyle kolay değil. Yaşam düz anlamıyla çok tatlı. Çok güzel. Çünkü Dünya’da Her şey yaratıcı büyük güç tarafından çok muazzam çok mükemmel bir şekilde dizayn edilmiş. Aklın alamayacağı kadar bir denge ve düzen var. Sanki her şey insan için yaratılmış. Öyle kolay değildir her şeyi her güzelliği bırakıp gitmek.
Belki yok olmak. Tabi inanan insan için yok olmak yok . Öteki Dünya yani ahret var. Öldükten sonra dirilmek var. Yaşarken iyilik var, kötülük var. Başka bir ifadeyle iyi olmak, kötü olmak var. Kısaca hesap kitap var. İnanmayanlar için böyle bir sorun yok. Zaten bu yazının konusu tanımadığım duyarlı bir vatandaşın “aldanma ölüm de var” duvar yazısından oluştu. İnsan ölümü gerçekten düşünürse kendini aldatmayı azaltır, kötülük yapmak istemez. Dini inancın dışında düşünen, felsefe yapanlar için ise varoluş dedikleri bir yaşam tarzından oluşan, yahut öyle düşünülen bir sıkıntı bir acı var. Nitekim acıları sıkıntıları gereğinden fazla içselleştiren bazı kişiler koşullara uyum sağlamadıkları için canlarına kıyıp intihar ediyor. Zorluklar karşısında dayanamayanlar, direnemeyenler yaşayamıyor. Oysa insanın güçlü yönü güçsüz yönünden fazladır. Yeter ki bu gücünü ve yeteneğini kullansa her zorluğa karşı direnebilir. Bunu dini öğreti çok güzel bir şekilde sabır ve metanetin insanların yaşamında olmazsa olmaz bir koşul olarak anlatır ve öne sürer. Bu konu ile ilgili bilimsel önerme de evrim bilimci Darvin “çözüm üretemeyen canlılar yok olmaya mahkumdur” tespitinde bulunur. Değerli okuyucular konuyla ilgili düşüncemi belirtip yorum yapacak olursam, aslında bir anlamda bazı düşünürlerin de belirtikleri gibi evrim teorisi ila kuranın bazı sürelerinde ki ayetlerin yaratılış tespiti örtüşüyor. Kısaca ölüm gibi her musibet karşısında dayanma ve direnme olursa, özelikle zorluklar karşısında sabırlı olunca insan bir ölçüde rahat olur. Çünkü sabır çok önemli bir yetenek. Yazımızın asıl konusuna gelince, olması gereken moral değerlerine rağmen, insanlar ölüm gerçeğini arada bir olsa da hatırlamada maddi ve manevi yarar var diye düşünüyorum. Zira ölüm düşünülür, ibret alınırsa kötülükler azalır, iyilikler çoğalabilir.