NECDET ŞANSAL
Köşe Yazarı
NECDET ŞANSAL
 

BİR BAŞKA AÇIDAN BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ -20

Bediüzzman Eyüp Sultan mezarlığının tepesinde ölümü, yok oluşu, varoluşun sıkıntılarını, kaygılarını yaşarken, adeta ruhani bir şekilde Abdulkadir Geylani hazretleriyle ile irtibat kurar. Büyük şeyh kendisine nedir ey said bu bezginlik, umutsuzluk, kendne gel dercesine, esir kampında, o soğuk karanlık kış gecelerinde neler çektin bunu biraz hatırla bundan dolayı şimdi şükret. Cennet misali İstanbul gibi bir şehire gelmişsin. mutlu olmalısın. Orada bir iki dostun vardı, orayı mı özledin hayret doğrusu. Oysa burada bin tane dostun arkadaşın var ilham ve düşüncesi ustadı kendine getirdi. Ölüm ve varoluş sıkıntısından arınarak, yaşama sarıldı. Boğaz kıyısında bir ev kiraladı. Bediüzzaman tarihçey-i hayatı kitabını derleyenler aslına uygun bir şekilde ustadın da doğruluğu onayından geçen hatıralarında, tüm bunları biz de kelimeler farklı olsa da aslına uygun bir biçimde yeni Türkçeye tercüme etmeye çalışıyoruz. Ustad Sürgünden İstanbul'a geldiği ilk günleri şöyle anlatiyor: " Esaretten geldikten sonra, İstanbul'da Çamlıca tepesinde bir köşkte, merhum amcam oğlu Abdurahman ile beraber oturuyorduk. Bu hayatımın en mesut ve mutlu olduğum günlerdi. Zira esaretten kurtulmuştum, Bir nevi bir İslam akademisi cihetinde olan bu kurumda alimlerle beraberdik. Bana karşı çok büyük bir ilgi, sevgi, alaka vardı. Tabii bir beşer olarak bu şan, şeref beni mutlu ediyordu. Ayrıca Çamlıca gibi İstanbul'un en güzel nezih bir semtinde oturuyordum. Her şeyim mükemmeldi. Bir de amcam oğlu Abdurahman gibi akıllı, ferasetli, bana yardımcı olan biri vardı. Dünya'da herkesten fazla kendini mesut biri olarak görürken, bir gün aynaya baktım saçımda sakalımda beyaz kılları gördüm. Birden kosturma'daki esaret günlerini hatırladım. Dünya mutluluğunu sorgulamaya başladım. Çünkü her şeyin gelip geçici olduğunu anladım. Gençlik gidiyor, yaşlılık başlıyordu. Dünya hayatını derinlemesine düşünüp incelediğimde her şeyin çürük, dostlukların da çürük olduğunu en yakın dediğim bir arkdaşın bana karşı vefasız davranışı olduğunu da gördüm. Bundan dolayı yaşam bana ürküntü, keder vermeye başladı. Yaşamda tam bir mutluluğun olmadığını düşünerek anladım. İnsanlarda göreceli bir mutluluk vardır. Tam bir mutluluk imkansız gibi bir durumdur. Göreceli bir mutluluk dedim, çünkü bazı insanlar bizim gibi şanlı, şerefli insanların çok mutlu olduklarını zannediyorlar, oysa yanılıyorlar. Şöyle düşündüm acaba ben mi divaneyim, bu insanlar mı divanedir. İhtiyarlık düşüncesi, yok oluşa varış, yeni bir hayata geçiş süreci düşüncesi beni ziyadesiyle mutsuz etti. Şöyle düşünmeye başladım, madem ben bir faniyim, acizim, bu fanilerden, acizlerden bana ne yarar gelir." Devam edecek
Ekleme Tarihi: 21 Temmuz 2023 - Cuma

BİR BAŞKA AÇIDAN BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ -20

Bediüzzman Eyüp Sultan mezarlığının tepesinde ölümü, yok oluşu, varoluşun sıkıntılarını, kaygılarını yaşarken, adeta ruhani bir şekilde Abdulkadir Geylani hazretleriyle ile irtibat kurar.

Büyük şeyh kendisine nedir ey said bu bezginlik, umutsuzluk, kendne gel dercesine, esir kampında, o soğuk karanlık kış gecelerinde neler çektin bunu biraz hatırla bundan dolayı şimdi şükret. Cennet misali İstanbul gibi bir şehire gelmişsin. mutlu olmalısın.

Orada bir iki dostun vardı, orayı mı özledin hayret doğrusu. Oysa burada bin tane dostun arkadaşın var ilham ve düşüncesi ustadı kendine getirdi.

Ölüm ve varoluş sıkıntısından arınarak, yaşama sarıldı. Boğaz kıyısında bir ev kiraladı.

Bediüzzaman tarihçey-i hayatı kitabını derleyenler aslına uygun bir şekilde ustadın da doğruluğu onayından geçen hatıralarında, tüm bunları biz de kelimeler farklı olsa da aslına uygun bir biçimde yeni Türkçeye tercüme etmeye çalışıyoruz.

Ustad Sürgünden İstanbul'a geldiği ilk günleri şöyle anlatiyor: " Esaretten geldikten sonra, İstanbul'da Çamlıca tepesinde bir köşkte, merhum amcam oğlu Abdurahman ile beraber oturuyorduk.

Bu hayatımın en mesut ve mutlu olduğum günlerdi. Zira esaretten kurtulmuştum, Bir nevi bir İslam akademisi cihetinde olan bu kurumda alimlerle beraberdik. Bana karşı çok büyük bir ilgi, sevgi, alaka vardı. Tabii bir beşer olarak bu şan, şeref beni mutlu ediyordu.

Ayrıca Çamlıca gibi İstanbul'un en güzel nezih bir semtinde oturuyordum. Her şeyim mükemmeldi. Bir de amcam oğlu Abdurahman gibi akıllı, ferasetli, bana yardımcı olan biri vardı.

Dünya'da herkesten fazla kendini mesut biri olarak görürken, bir gün aynaya baktım saçımda sakalımda beyaz kılları gördüm.

Birden kosturma'daki esaret günlerini hatırladım. Dünya mutluluğunu sorgulamaya başladım. Çünkü her şeyin gelip geçici olduğunu anladım. Gençlik gidiyor, yaşlılık başlıyordu.

Dünya hayatını derinlemesine düşünüp incelediğimde her şeyin çürük, dostlukların da çürük olduğunu en yakın dediğim bir arkdaşın bana karşı vefasız davranışı olduğunu da gördüm.

Bundan dolayı yaşam bana ürküntü, keder vermeye başladı. Yaşamda tam bir mutluluğun olmadığını düşünerek anladım. İnsanlarda göreceli bir mutluluk vardır. Tam bir mutluluk imkansız gibi bir durumdur.

Göreceli bir mutluluk dedim, çünkü bazı insanlar bizim gibi şanlı, şerefli insanların çok mutlu olduklarını zannediyorlar, oysa yanılıyorlar. Şöyle düşündüm acaba ben mi divaneyim, bu insanlar mı divanedir.

İhtiyarlık düşüncesi, yok oluşa varış, yeni bir hayata geçiş süreci düşüncesi beni ziyadesiyle mutsuz etti.

Şöyle düşünmeye başladım, madem ben bir faniyim, acizim, bu fanilerden, acizlerden bana ne yarar gelir." Devam edecek

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yeniurfagazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.