Bundan dolayı Başbakan İsmet İnönü halkın durumunu ve niyetlerini anlamak için yanında genel kurmay başkanıı Fevzi Çakmak ve diğer komutanlar olmak üzere doğu gezisine çıkarlar.
Halbuki Said Nursi hayatı boyunca şiddet ve savaşa, isyana karşı çıkmıştır. Sorunların barışçı bir şekilde anlaşarak ikna yolu ile çözülmesinden yana olmuştur. Zaten kendisi doğu illeerinde vuku bulan hiç bir Kürt isyanlarına katılmamış ve destek vermemiştir.
Kendisi Türk milletinin Selçuklu, Zengiler, Osmanlı devletinin geleneğinden gelen devlet tecrübesiyle İslam halklarının önderi olmasını istiyordu. Bunu birçok yazı ve konuşmalarında samimi olarak belirtiyordu.
Birkaç adamın hatasıyla yüzlerce insan zarar görmemeli demiştir. Ypılan envayi çeşit zulme baskıya rağmen çevresine itidalı tasviye etmiş, asla şiddete yönelmemeleri gerktiğine dair sabır edin telkinlerinde bulunmuştur.
Yalnız iman ve İslamiyete çalışmalarını, siyasete karışmamalarını söylemiştir.
Bediüzzaman yüz yirmi talebesiyle birlikte Eskişehir ağır ceza mahkemesine sevkediliyor. Yargılama sonucunda yazılarda, risalelerde, konuşmalarında hiç bir suç ve istihbarat bilgisi elde edilemiyor.
Buna rağmen mahkeme heyeti emir yüksek yerden geldiği için zorunlu olarak Said Nursi'ye on bir ay, on beş arkadaşına da altışar ay ceza verir, diğer yüz beş kişi beraat eder.
Oysa Said Nursi hakkında suçlama delili olsaydı ya idam edilecek veya müebet hapse mahkum edilecek, arkadaşları da ağır ceza hapsine mahkum edileceklerdi.
Nitekim bu doğru olmayan yanlış karara Bediüzzaman itiraz etmiş, bu cezanın bir beygir hırsızına veya bir kız kaçırana layık olduğunu belirterek ya beraatine veya idamına veyahut yüz bir sene hapis mahkumiyetine karar verilmesini mahkeme heyetinden ısrarla talep etmiştir. Sonuçta kendisine ve arkadaşlarına verilen karar bozulmamış, cezaevine girmişler.
Orada bu konuda çok ilgi çekici bir olay yaşanır. Birgün dönemin Eskişehir savcısı çarşıda Said Nursi'ye rastlar. Hayret eder, derhal cezaevi müdürünü arar Said Nursi'nın çarşıda ne işi var der.
Müdür hayır efendim öyle bir durum yoktur. Şimdi cezaevinde tecrittedir, isterseniz gelin görün cevabını verir.
Savcı cezaevine, tecritte gelir Said Nursinin orada olduğnu görünce hayretle içerisinde kalır. Bu bir mücizedir diye çevresine olayı anlatır.
Buna benzer bir vaka Denizli hapishanesinde yaşanır. Halk üstadı iki üç defa değişik camilerde sabah namazında görürler. Savcı işitir hapishane müdürünü çok şiddetli bir şekilde azarlar.
Said Nursi'yi nasıl sabah namazına dışarıya çıkarmışsın der. Savcı araştırır meğer üstad hapishaneden dışarıya çıkmamıştır.
Diğer bir olay yine Eskişehir cezaevinde yaşanır. Bir Cuma günü cezaevi müdürü katibi ile otururken bir ses duyar Müdür bey! müdür bey! Müdür bakar, Bediüzzaman yüksek bir ses ile benim bugün mutlaka Ak camiide bulunmam lazım.
Peki efendi hazretleri nasıl istersen şeklinde alaylı bir cevap verir. Müdür kendi kendine bu adam herhalde cezaevinde olduğunu unutmuştur der. Öğle vakti Bediüzzaman'ın gönlünü almak, camiye gidemeyeceğini bildirmek amacıyla koğuşuna gider orada kendisi yoktur. Derhal jandarmalara haber verir. Biraz evvel koğuşunda olduğunu söylerler. Üstelik koğuş kapısı da kitlidir.
Müdür derhal Ak Camiye koşar, Bediüzzaman'ı ön safın sağ tarafında namaz kıldığını görür. Namazın sonunda Bediüzzamanı arar camide görmez. Hemen Hapishaneye gelince Bediüzzaman'ı secdeye eğilmiş bir vaziyette Allahu Ekber dediğini duyar.
Hayretler içerinde kalır bu olayı o dönemin hapishane müdürü bizzat anlatmıştır. Devam edecek