"Risale-i Nurda'ki şefkat, vicdan, hakikat, hak, bizi siyasetten menetmiş. Çünkü, masumlar belaya düşerler, onlara zuletmiş oluruz.
Denizli ağır ceza mahkemesi insaflı davranarak, Risale-i Nur eserlerinin iddia edildiği gibi hükümete yönelik isyana çağıran mesajlar içermediğni, sadece dini ve teolojik olduğuna karar verir, Said Nursi tahliye edilir.
Böylece Risaleler serbestçe çoğaltılarak çığ gibi, yayılarak, batı anadolunun her yerine ulaştırılır, büyük bir hevesle okunmaya başlanır.
Ama nasıl bir çelişkidir, anlaşılmazi Üstad ve arkadaşları hukuki olmayan, siyasi bir kararla 1947 yılında tekrar tutuklanır, üçüncü defa cezaevine konulur.
Said Nursi, Kastamonu sonrası, yargılandığı, hapiste kaldığı Denizli'den sonra Emirdağ ilçesine gelir.
Orada üç yıl kalır. Devletin ajanlarının baskı, yıldırma hareketlerine rağmen halk tarafından çok sevilir. Bundan dolayı burada nisbetten biraz rahat eder. Zira halkın kendisine karşı büyük muhabbeti vardır.
Hapisten çıktıktan sonra tekrar yine Emirdağ'a gelir, üç dört yıl burada kaldıktan sonra İsparta'ya yerleşir. Said Nursi'nin hayatı sürgünlerle geçmiştir. Çeşitli çileler çekmiştir. Bundan asla şikayeti vaki değildir.
Üstad Sürgün edildiği yerlerden en sevdiği yer İsparta olsa gerek. Bir sohbetinde, doğduğu Nurs köyünün bağlı olduğu İsparit nahiyesinin bu şehrin ismini andırdığını, biz belki de İsparta'dan sanki İsparit'e gelmişiz dermiş.
Doksan yaşına yaklaşan Üstad hava değişimine gezmeye ihtiyacı vardır. Bundan dolayı arada sırada Emrdağ'a gider, ikemetgahı olan dershane-i Nuriye'de kalır.
Devletin adamları durmadan, ısrarla Üstad hakkında olmadık mesnetsiz iftira, karalama çalışması yaparlar. Amaçları Bediüzzaman'ı halkın tevecühünden, sevgisinden, ilgisinden koparmaktı.
Ama ne yaptılarsa, her türlü oyunu oynadılar. psikolojik bir savaş yürüttüler, ama istedikleri sonucu alamadılar.
Said Nursi'nin bu yıpratma, yok etme çalışmaları umurunda olmuyordu. Moralini bozmuyor, devamlı umutlu olmuştu. Müslüman kardeşlerine ve öğrencilerine her zaman deyım yerindeyse umut aşılıyordu. Söylediği, takip ettiği ümitvar olunuz derdi.
Korkusu belki hiç yoktu. Takdiri ilahiyeye, kadere, ecele kesin bir inancı vardı. Bu nedenle korkusuzdu. "Habbeyi deve yapmayın" sözünü arada sırada kullanırdı.
Risale-i Nurların sahibi, koruyucusu Allah'tır inancını taşır ve söylerdi. Devam edecek